Ülkü Tamer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ülkü Tamer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2025 Pazar

Şiirsel İlham: Pegasus

    Edebî türler içinde şiir ve mitoloji ögesi mitler (mitos) insanlık tarihinin en eski verimlerindendir. Eski Yunan dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır: Biri "mythos", öbürü "epos", üçüncüsü "logos". Azra Erhat'a göre; söylenen veya duyulan söz, masal, öykü, efsane anlamına gelen "mitos" bir toplumun kutsalı, evreni, insanı, geçmişe bağlı kalarak geleceği algılama biçimi ve anlamayı sağlayan bu algının ürettiği tasavvurun bütünüdür'(1)
    Ayrıca Erhat; mit tanımını yaparken mit ile epos üzerinden yola çıkar ve bu iç içe geçmiş iki kavramın aslında ne kadar ince bir ayrımı olduğunu gözler önüne serer: "Mythos'la epos arasında bir yakınlık vardır, mythos söylenen sözün, anlatılan öykünün içeriği ise, epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü süslü ve dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse mythos o kadar etkili olur, eposla mythos'un bu başarılı evlenmesidir ki, ilk çağdan kalma efsanelerin ürün vere vere günümüze dek yaşamasını ve myhtos kavramının çağlar ve uluslararası bir nitelik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır(2).
    Mitler önemlidir çünkü insan korkularıyla, kaygılarıyla, umutlarıyla,  sevinçleriyle, üzüntüleriyle yani kısaca yaşadığı her türlü duygu ve düşünceyle bilincinin gelişimini sağlamıştır(3). Şair, yanılsamayı yaratan bir şey yapar, bu onun yaratıcı özelliğinden ileri gelir. 
    Sokrat, ozan İon'la konuşmasında: "Seni coşturan, Euripides'in mıknatıs, halkın ise Herakles dediği taştaki cinsten bir tanrısal güçtür. Çünkü bizim hayran kaldığımız o büyük şiirleri yazanlar, o yüceliğe herhangi bir sanatın kuralları aracılığı ile erişmezler; mısralar biçimindeki o güzel ezgilerini kendilerinin olmayan bir ruhun elinde, bir esinlenme halinde söylerler." der. Sokrat'a göre, şairler şiirlerinin ilhamını, herhangi bir sanat dalında ustalık kazandıkları için değil, içlerindeki tanrısal gücün esinlerinden alır. Bu esin kavramını, Yunan mitolojisinde şairlerin babası kabul edilen Homeros'ta da görürüz. 
    Batı ve Doğu edebiyatlarında mitolojik ögeler çokça işlenmiştir. Klasik Türk edebiyatı şairlerinden başka modern Türk edebiyatı şairleri de şiirlerinde mitlerden esinlenmiştir. 
    Behçet Necatigil mitleri şu şekilde yorumlar: "İlkel insan topluluklarının evreni, dünyayı ve tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görüntülerini bir anlam kolaylığına bağlamak ihtiyacından doğmuş öykülerdir(5)." Necatigil, mitosların eposlara malzeme oluşturduklarını söyleyerek aralarındaki ilişkiyi belirtir. Necatigil, Mitologya Sözlüğü'nde, "Pegasus'un şairler atı sayılışı, antik değil, modern bir tasavvurdur." diye yazar(6)
    Edip Cansever, İkinci Yeni şiirinin olduğu kadar Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin de en önemli temsilcilerindendir. Mitoloji; Cansever için imge oluşturmada önemli bir kaynaktır. Şiirlerde tematik ve imgesel bağlamda mitolojiden yararlanır. Özdemir İnce, "Edip Cansever de şiirlerinde: Yunan mitolojisi kaynaklı simgeleri kendi adlarıyla (Antigone, Pegasus vb.), kendi özgün içerik ve mesajlarıyla almıştır." der(7)
    Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? kitabında Veysel Çolak, "Türk şiirinde mitlerden eylemle yazılmış çok örnek yok. İlk us'a gelen, Tevfik Fikret'in el aldığı Prometeus olsa gerek." der. Mitolojiyi şiirlerinde kullanan şairlere eklemeler yaparak, "Ahmet Hamdi Tanpınar, Zeki Ömer Defne, Arif Damar, Hasan İzzettin Dinamo, Mehmet Başaran, Yılmaz Gruda, Ülkü Tamer, Ali Püsküllüoğlu, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, Ece Ayhan, Ahmet Oktay, Güven Turan, Hilmi Yavuz..." gibi isimleri sıralamaktadır. Çolak; Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat ve Behçet Necatigil'in mitoslara eğilişinin daha bir yoğunluk taşıdığını ifade etmektedir(8)
    Mitlerin kendine özgü ifade şekilleri, gerçekleri, kuralları vardır. Mitolojilerde geçen karakterler, isimler, yer adları, canavarlar hem gerçek anlamlarında hem de benzetmeler ile edebiyat, müzik, sinema, resim gibi sanat dallarının birçoğunda kendini göstermiştir. Bunun sebebi mitlerin de insan yaratısı olmasıdır. 
    Postmodern toplumsal dinamiklerin ve kitle iletişim araçlarının atomize ettiği, parçaladığı bireyin eden) toplumsal bağının kurulmasında tarihî ve kültürel yönelişlerin sonucunda ortaya çıkan bilinç durumunun etkisi; mitlerin ve destanların önemi olay örgülerinden çok, yüklendiği anlam ve sembollerden ötürü önem taşır. 
    Mitolojinin sağladığı imgesel düşlerimiz olmasaydı; ne uzak dağları aşabilen bin bir renkli Zümrüdü Anka Kuşu, ne kanatlı at Pegasus ne de Homeros'un destansı İlyada'sı olurdu... İşte bu yüzden, mitoloji, sanatsal yaratıcılığın özünü oluşturmaktadır. 
    Yunan Mitolojisinde, "şiirsel ilham" olarak adlandırılan kanatlı at Pegasus, çok güçlü bir semboldür. Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada koşan at gibi görünür. 
    Köken bilimine (Etimoloji) göre, Pegasus; "İlkbahar - İyi” anlamındadır. Diğer bir görüşe göre; Güney Kilikya'da Gök gürültüsü ve yıldırım ile temsil edilen Luvi - Hitit Hava tanrısı olan Pihassassi'den geldiği söylenmektedir(9)
    Medusa'nın kanından doğan Pegasus, Yunan Mitolojisi'nde Deniz tanrısı Poseidon ile Gorgonlardan biri olan yılan saçlı Medusa'nın oğlu ve adı 'altın kılıç' anlamına gelen canavar Chrysaor'un kardeşi olduğuna inanılır. Kimi kaynaklara göre, Sisyphus'un torunu olan Bellerophontes, Minerva'nın verdiği altın bir başlıkla gem vurduğu Pegasus'a binerek, ateş soluyan Chimaera'yı öldürür. Tanrıların  doğumlarını ve dünyanın başlangıcını anlatan ünlü Yunan şair Hesiodos,  "Theogonia" eserinde Pegasus'un doğumunu şöyle anlatır: 
    Phorkys ile birleşen Keto Graiaları doğurdu../ Gorgonları da doğuran Keto' dur.../ Sthenno, Euryale ve bahtsız Medusa.../Perseus kestiği zaman kafasını /Khrysaor'la Pegasos çıkıverdi kanından... / Biri Okeanos'un kaynaklarından doğduğu için, / öteki elinde altın kılıç tuttuğu için / almışlardı Pegasos'la Khrysaor adlarını. / Pegasos bırakıp davarlar anası toprağı/havalandı gitti ölümsüzlere doğru. /Zeus'un sarayında oturur şimdi / şimşekle yıldırım taşıyıp onun adına(10)
    Thomas Bulfinch, 1855'te hazırladığı Eski Yunan ve Roma mitlerini anlatan ve mitoloji dünyasına açılan kapı görevi gören eserinde: "Perseus, Medusa'nın kafasını kestikten sonra, yere dökülen kanlardan kanatlı at Pegasus ortaya çıktı. Minerva onu yakalayıp ehlileştirdi ve Musa'lara armağan etti. Musa'lar şarkı, müzik, oyun, şiir ve bilimden anlayan 'ilham perileri' olup Jupiter ile Mnemosyne'nin kızlarıdırlar. Helicon Dağı'nda yaşayan ve sayıları dokuz olarak sabitlenen ilk bellek tanrıçalarıydılar." diye anlatır. Minerva onları Pegasus'a bakmakla sorumlu tutmuştu. Adları (anlamları) ve etkili oldukları alanlar şöyleydi. Calliope (güzel sesli) - destansı şiir; Clio (ün veren) - tarih; Erato (arzulanan) - aşk şiiri; Euterpe (hoşnut eden) - lirik şiir; Melpomene (şarkı söylemek) - tragedya; Polymnia (birçok şarkı) - kutsal şiir; Terpsichore (dans etmenin zevki) - koro dansı; Thalia (neşeli) - komedya; Urania (cennet gibi) - astronomi(11).
    Mitoloji ile ilgili kaynaklarda yalnızca dokuz ilham perisinden bahsedilse de, "... yaşadığı dönemde ve daha sonraki dördüncü ve üçüncü yüzyıllarda Yunan kültürünün yaygın olduğu yerlerde ona büyük hayranlık duyanlar Sappho'yu 'onuncu esin perisi' olarak adlandırmışlardır(12)." 
    Pegasus, yeryüzünden ayrılarak Tanrıların diyarı olan Olimpos Dağı'na uçar. Zeus tarafından takımyıldızına dönüştürülür, şimşek ve yıldırım taşır. Musa'ların atı olan Pegasus, her daim şairlerin emrine amadeydi. Şair Longfellow da 'Pegasus in Pound' şiirinde bu ünlü atın maceralarından söz eder. Shakespeare de IV. Henry'de Vernon'un Prens Henry'yi anlattığı yerde Pegasus'tan dem vurur: 
    Gördüm sakallı Harry'yi, / Kalçalarında zırhı, kibarca silahlanmış, / Kuş tüylü Mercurius gibi yerden yükselip/yerine sıçradı kolaylıkla,/Bulutlar üzerinden bir melek düşmüş gibi, / Dönüp ateşli bir Pegasus'u uçurmak için / Ve dünyayı büyülemek için soylu biniciliğiyle. // (Bulfinch, 2011:152) 
    Rönesans'a kadar Ortaçağ'dan gelen bilgelik ve şöhretin simgesi Pegasus 19. yüzyılda şiirlerle ilişkilendirildi. Bu değişimin sebebi ise, Helicon Dağı'nda bulunan ve Musa'lara (ya da Müzler) ilham kaynağı olan Hippocrene Pınarı'nın Pegasus'un toynaklarıyla yere vurması sonucu ortaya çıktığına inanılmasıdır. Bu nedenle, Pegasus genellikle "şiirsel ilham" ile özdeşleştirilir ve "şiirin esin perisi" diye algılanır. Mit kahramanının öyküsü Yunan sanatını olduğu kadar Avrupa klasik sanatını da etkilemiştir. 
    Mitler farklı toplumlarda benzer şekillerde ortaya çıkmışlardır. Türk Mitolojisinde önemli bir yeri olan kanatlı at'ın adı "Tulpar"dır. At; antik dönemlerden beri özellikle göçebe toplumlarda insanların en sadık ve en güvenilir dostu olmuştur. Kutsal varlıklar olarak görülmüş ve onlara efsanelerde, masallarda hep olağanüstü özellikler verilmiştir. At; gücü, büyük idealleri ve kararlılığı ifade eder. Kanatlı at ise zirvenin, en yüksek noktalara erişmenin, başarının sembolüdür. Manas Destanı'nda söylendiği gibi rüzgârdan bile hızlı koşarlar. Kazak kültüründe önemli bir yere sahip olan Tulpar'a günümüzde de Kazakistan Devlet Armasında rastlıyoruz. Armada iki yöne bakan iki altın kanatlı at vardır(13)." 
    Kanatlarıyla ruhun özgürlüğünü ve ölümsüzlüğünü temsil eden Pegasus'un, yalnız edebiyat - kültür-sanata değil, farklı alanlara da ilham verdiği görülmektedir. Şairler coğrafyasının "Dünya Şiir Günü" kutlu olsun! Pegasus'un kanatlarından hiç inmesin şairler... 

Seval Arslan, 6 Şubat 2021, Manisa 

Kaynakça: 
1'Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi. (1978), S:5. 
2 Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi. (2008). S:5. 
3 Ekşi Esin, Türk Mitolojisinde Gerçeklik, Yüksek Lisans Tezi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mart 2017. S. 18-62 (İnternet kaynağı) 
4 Ergün Ünsal Asuman, "Mitoloji ve Şiir", Gazi Üniversitesi, Genç Bilim Adamları Sempozyumu, Ankara 2010. (https://www.edebiyatdefteri.com/62422-mitoloji-ve-siir/)
5 "Necatigil Behçet, Mitologya. İstanbul, Gerçek Y., 1988, s. 7. 
6 "Necatigil Behçet, Mitologya Sözlüğü, Sel Y., İstanbul, 2006, s. 119. 
7 "İnce Özdemir, "Edip Cansever: Yani O Kendine Sürgün Olan", Hürriyet Gösteri, 1990, s. 121. 
8 Çolak Veysel, Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır?, İkaros Y., genişletilmiş baskı, İst., 2011, S: 118-119-120. 
9 "Kara A., Din ve Mitoloji - Pegasus, (http://www. dinvemitoloji.com/2018/12/pegasus.html) 
10 Pegasus: Yunan Mitolojisinin Kanatlı Atı, (https:// okuryazarim.com/pegasus/) 
11 "Bulfinch Thomas, Bulfinch Mitolojileri, çev: Aysun Babacan - Bora Kamcez - Berk Özcangiller, Pinhan Y., İst, 2011. S.149-152-153-874-881-922-931. 
12 Sappho, Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen, çev.: Cevat Çapan, Can Y., II. basım, İstanbul, 2014, s. 14.
13 Öztürk Derviş, Türk Mitolojisinde Kanatlı At "Tulpar", (https://atdunyasi.com.tr/)

Resim: Fortunino Matania







2 Mayıs 2025 Cuma

Goya

Ben Goya'yım!
Çorak bir tarlaya kuzgunlar gibi süzülen düşman
yuvalarından oydu gözlerimi.
Ben acıyım!

Ben iniltisiyim 
savaşın. 41 karlarında yanmış
şehirlerim ben.

Ben açlığım!

Ben kırılmış boynuyum
çıplak alana çanlar gibi sallanarak asılmış
bir ihtiyar kadının...
Ben Goya'yım!

Ey gazap üzümleri!
Top sesleriyle yürüdüm Batı'ya,
çağrısız konuğun külleriyim ben!

O unutulmaz göğe tabut çivileri gibi
sert yıldızlar çaktım!
Ben Goya'yım!

Andrey Voznesenski

Çeviri: Ülkü Tamer


12 Nisan 2025 Cumartesi

Barak Tarzında Keder

                Sıcak bir kış getir bana
                    uykumda sarılmam için
                                        Ülkü Tamer

Sen Agamennon de Ülkü abim
ben Nurdağı diyeceğim
bir dağ yüreğinin inleyişiyle
Arapoğlu barağı söyleyeceğim
Allah vergisi Antepli sesimle

Rakı içmek seninle Alleben'de
bir kumrunun kanadına güzellik çizmek
sonra o güzelliği aşk avazıyla bağırmak
dağın değil de bir gölün dibindeki sıcaklığı duymak
gerçek deprem bu olsa gerek: şiir gibi ağlamak

Ah! Bir dağı bir dağa çarpmak baraktır Antep'te
sahi, mecnun derler Antep'te çakılıp kalana
Onat abiden duymuştum her Antepli biraz delidir
hele söyle Ülkü abim bizden biri miydi Nakıp Ali
göğün mor pelerinini Paris'e ilk kim götürdü

Aşkta ne usta ne çırak olabildim sizler sayesinde
Antep'i gördüm göreli iki gözümde aynı yalan
belki bir barak daha söyler de
bir ırmağın yasına uyar ölürüm
Yeşilçam jönü bir Antepli gibi!

Hüseyin Alemdar, Yeşilçam, 2 Şubat 2024


15 Mart 2025 Cumartesi

Hayvanat Bahçesi

Güneş,
renklerin sayım defteri.

Dünyayı okumayı öğrenmiş atlar
gözlerinin sırça yemişleriyle.
Beyaz mercanların çıplak topluluğu.
Zürafaların çikolata vinçi.
Claude Debussy
farelerin gramofon iğnesi.
Boa yılanlarının elektrikli trenleri.
Denizci pantalonları fillerin.
Stravinsky, dolunayda damlarda gezen kedilerin ergenliği.
Kuş mermilerinin madeni.
İguananın bakır rafı.
Develer gibi hangi tepe yükselebilir?
Hangi gemi balinalar gibi suları yarabilir?
Coğrafya, salyangozun sezgisi.
Marx'ın bilgeliği, karıncalar topluluğudur.
Göğün kara gömlekleridir penguenler.
Charlie Chaplin ceylanların sıçrayışı üstüne yaptı doktorasını.
Kimse yılan X'in cebir denklemini çözemeyecek.
Hangi İngiliz hemşire daha iyi olabilir kangurudan?
Freud libidoyu onda öğrenmişti.

İstiridyelerin saatçi dükkânı.
Hangi kadın kışları vizon gibi giyinebilir?
Zebraların pazar giysisi.

Hızlı devekuşları tüyden otomobillerdir.
Örümcek, billur iskelenin kuklası.

Bütün bunlar, yarasa gecenin şemsiyesini açsın diyedir.

Gonzalo Escudero Moscoso

Çeviri: Ülkü Tamer


22 Kasım 2024 Cuma

Uyku

Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Dallarında gezinsin
Kül rengi güvercinler

Konsunlar yastığıma
Uyutmak için beni
Sırtlarında kuş tüyü
Gagalarında ninni

Kaldırıp yatağımı
Uçursunlar göklere
Kendimi yıldızlarda
Bulayım birdenbire

Bana çiçek gönderme
Bir kuş ağacı gönder
Alnıma dokunanlar
İyileşmiş desinler

Ülkü Tamer

Resim:  Carel Fabritius - Altın İspinoz


Konuşma

Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci ?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

İyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

Ülkü Tamer


26 Kasım 2022 Cumartesi

Kuzgun


Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
                      Başka kim gelir bu zaman?"

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
                      Adı artık anılmayan.

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim  ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
                      Başka kim olur bu zaman?"

Kan geldi yüzüme birden  daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
                      Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
                      Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
                      Başkası değil rüzgârdan..."

Çırpınarak girdi birden o eski  kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
                      Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
                      Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
                      Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
                      Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
                      Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
                      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
                      Kalkmayacak - hiçbir zaman!
Edgar Allan Poe

Çeviren: Ülkü Tamer

27 Ekim 2016 Perşembe

Kıştan Üşüyen Virgül


Defterin bir çok sayfasını koparmışlar, 
Örtünemez artık virgül bazı sayfalarla, 
Kış gelir, virgül üşür, 
Kış insanı üşütür, 
Üşenen hayvanlar da 
Girip toprağın altına 
Uyurlar, 
Toprağın sayfalarını koparmamışlar, 

Çocukların sayfaları her kış koparılır. 
Kar toplarıyla voleybol oynayan 
Ağaçlarla, 
Her çocuğun defterinde 
Bir çok sayfası olmayan 
Bir çok güzel virgül vardır, 

Virgül kıştan üşür, 
Çünkü kış gelince koparılır 
Artık kalmayan öğrenciliğin, 
Artık kalmayan tembelliğin sayfaları.

Ülkü Tamer

30 Haziran 2015 Salı

Yazın Bittiği


Yazın bittiği her yerde söylenir.
Böyle kırmızı kalkan görülmemiştir
Ölüleri örten yapraklardan başka.
Çünkü sahiden yaz bitmiştir,
Göle bakmaktan usanır insan,
Koru tutmaktan, yol gözlemekten;
Çadırlar toplanır, yaralar sarılır;
Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka
Artık yaprakları beklemektedir.

Aşk mıdır kış gelince başlayan
Beyaz kılıçla yürüyen aşka...
Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler,
Yazın her yerde bittiği söylenir;
Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra;
Kardan mezarları görülür ıssızlığın
Ölü öpüşlerin koyuluğuyla...
Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren,
Cesur savaşçıları taşıyan kışa.

Her yerde yazın bittiği söylenir,
Çürür çiçeklere yapışan kanlar;
Belki uzaktan iki atlı yaklaşır,
Belki yakından iki yaprak kalkar;
Akşamın örtüsü derelerde yıkanır,
Gökyüzünü görünce gecenin devi
Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar,
Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir.
Ülkü Tamer

14 Aralık 2010 Salı

Düello

Yenilirsem yenilirim, ne çıkar yenilmekten?
Seninle çarpışmak kişiliğimi pekiştirir benim.
Ayak bileklerime kadar bu deredeyim işte,
Yerin yassı taşları tabanımın altında,
Alnımda birleşmekte güneşin raylarından
Hışırtıyla geçen kartalların sesleri.
Unuttuğum bir bitkinin yaprakları gibi
Göğsüme değerse kurşunların, ne çıkar?

Bilmem nişancılığı, tabanca kullanmadım;
Ama karşıma alıp seni horoz düşürmek de,
Seni vuramamak da yüreğimi pekiştirir benim.
Ölürsem güzel bir ölü olurum,
Saçlarıma yuva kurar bir anda kirpiler,
Kar, örtemeye kalkışır gökkuşağını,
Ve onurlu, yoksul böceklerin gazetecisi
Ben gülümserken resmimi çeker.

Ülkü Tamer

İzleyiciler