5 Şubat 2025 Çarşamba
Şu Giden Atlıya Türkü
28 Ağustos 2024 Çarşamba
Yağmur Yağmur
19 Temmuz 2023 Çarşamba
Güz
Babası, Balyozoğlugil Ailesi’ndendi.
Annesi ise, Kavurgalı Hoca Nuri Efendi’nin kızı.
Anne tarafı eşraftandır; baba tarafı ise halktan.
Hoca Nuri Efendi; medrese eğitimi görmüş, eğitimini İstanbul’da tamamlamış, aydın bir din adamıydı. “Ulûm-u Diniye” öğretmeniyken, Cumhuriyet ile birlikte il kitaplığı yöneticiliğine getirildi. Sarığı atıp, şapka giyen ilk kişiydi. Sanata, şiire, okumaya düşkündü. Mevlana’ya ve Yunus Emre’ye tutkundu. Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısıydı. Cumhuriyet Halk Partili’ydi; milletvekilliği ve bürokratlık yaptı.
Gülten Akın’ın doğduğu ev, baba dedesinin oturduğu evdi.
Baba dedesi yeşil gözlü, tütünden sararmış bıyıkları olan sakallı bir Rumelili’ydi. Birlikte oturduğu tek torunu olduğu için Gülten, dedesinin en kıymetlisiydi. Dedesinin hayranlığının bir diğer nedeni ise, Gülten’i annesine benzetmesiydi. “Zeynep” idi anasının adı, ve torununa “Zeynep” diyordu.
Adının “Gülten” olduğunu ilkokula başladığında öğrendi…
Okul yaşına kadar çok mutlu bir çocukluk yaşadı Gülten.
Derken II. Dünya Savaşı geldi, çattı. Baba askere çağrıldı. Yokluk, yoksulluk günleri başladı.
Ve ardından…
Şarkılar mırıldanarak iş gören, neşeli annesi 44 yaşında vefat etti…
Baba dedenin evinden ayrılıp Yozgat’ın Sorgun İlçesi’ne taşındılar.
İlkokula burada başladı…
Şiir okuyan dayılar
Uzun kış gecelerinde anne-dedesi peygamber kıssaları okurdu.
Dayıları ise şiirler…
Dayısının tavan arasında eski bavullarda kitapları vardı. Şiir kitapları, romanlar, öyküler…
Dostoyevski, Tolstoy, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali ile böyle tanıştı.
Babasını zorlayarak, beş yaşında okula yazıldı ve sınıf birinciliğini kimseye bırakmadı.
Elinden kitap düşmeyen bir çocuktu.
Hiç unutamadığı öğretmeni Melek Hanım, sarışın, mavi gözlü bir göçmen kızıydı. Kendini paralarcasına çalışırdı, öğrencilerini eğitmek için.
Gülten Akın’ın “rol modeli“ oldu yaşamı boyunca…
Yıl, 1943…
Yozgat’tan ayrılıp başkent Ankara’ya gittiler. Babası emniyet muavenet memuru olarak iş buldu.
Hamamönü ile Ulucanlar arasında küçük bir çıkmaza taşındılar.
İlkokul son sınıfı Anafartalar’daki Atatürk Kız İlkokulu’nda okudu ardından Taşmektep’te. Taşmektep yıkılınca hiç sevmediği Cebeci Ortaokulu’nda okudu. Okulda, sessiz hayalet gibiydi, varlığı yokluğu bir…
İçsel yolculuğu seven bir genç kızdı artık…
Ankara Kız Lisesi’nde şiir yavaş yavaş hayatına girmeye başladı. Edebiyat hocaları tarafından durum fark edilince, lisenin şairi ilan edildi.
Okul dergisinde yer almaya başladı şiirleri. Diğer sınıflardan şiir yazması için sipariş bile almaya başlamıştı!
Hiç sevmediği dersler olan fen, matematik dersi hocalarına taşlamalar yazarken, Son Haber gazetesinde çıktı ilk şiiri. Yıl, 1951 idi. Ardından…
20’li yaşlarda Hisar, Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Mülkiye gibi dergi sayfalarında yer aldı şiirleri…
Sonsuz ilgisi vardı edebiyata…
Bir de felsefeye…
Evlerine bomba atıldı.
Lise bitince Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı.
Hem çalışıp hem okuyacaktı; İçişleri Bakanlığı’nda iş buldu.
Yıl içinde akşamları ders çalışıyor, yıl sonlarında izinlerini kullanarak sınavlara giriyordu. Çalışıyordu, okuyordu ve şiir yazıyordu.
Varlık Dergisi şiir ödülünü kazandı.
O yoğun günlerde aşık oldu. Sevgilisi Mülkiye öğrencisi Yaşar Cankoçak’tı.
Nişanlandılar.
Dört yılın sonunda fakülteyi bitirince 1956’da evlendiler.
Aynı yıl, ilk şiir kitabı olan “Rüzgâr Saati”ni çıkardı.
1957 ve 58 yıllarında ardı ardına iki çocuk sahibi oldular.
Ve 1958’de; sürekli sürgünlük nedeniyle 1972 yılına kadar sürecek Anadolu yollarına düştüler. Kumluca, Şavşat, Gevaş, Alucra, Gerze, Saray, Haymana, Kumru…
Eşi kaymakamdı ve kendisi öğretmenlik yapıyordu…
Nice zorluklara göğüs gerdiler.
Örneğin…
Alucra’da Türkçe öğretmenliği yaparken diğer yanda okuma yazma bilmeyen kadınlar için kurs vermeye başladı. Geceleri gerçekleşen derslerde, ellerine aldıkları fenerler ile okulun yolunu bulmaya çalışan bir grup kadındılar. Tiyatro oyunlar hazırlayıp, sahneliyorlardı.
Kimileri kadınların aydınlanmasından rahatsız oldu.
Eşinin de adı yoksullara yardım nedeniyle “efsane kaymakam”a çıkmıştı.
Evlerine bomba atıldı…
Patlayan bomba kasabadaki pek çok evin camlarını kırdı. Lojman hasar gördü. Yara almadan kurtuldular.
Fakat…
Ölüm tehditleri almayı hep sürdürdüler. Geceleri yastıklarının altında tabanca ile uyuyorlardı.
Şiirler hiç eksilmedi.
1960 yılında da ikinci kitabı olan “Kestim Kara Saçlarımı”yı çıkardı.
Başlarda şiirlerinin konusu; doğa, aşk, ayrılık, özlem iken daha sonraları toplumsal sorunlar ağır basmaya başladı…
1964 yılında “Sığda” kitabı çıktı. Bu eseriyle Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü aldı.
“Paşa Abıla’’
Ankara’da yaşamayı özlemişti…
Düşlerinde sinema afişleri görüyordu…
Ama yaşamında umutsuzluğa yer yoktu.
Mücadeleci bir aydındı.
Örneğin…
Haymana bereketli topraklar üzerine kuruluydu. Hazine’nin topraklarını zenginler paylaşmıştı. Kadostro tespitleri yapılıyordu. Ve…
Gülten Akın bir yandan öğretmenlik yaparken, bir yandan da Hazine avukatlığını üstlendi. Binlerce dava vardı önünde. Bir keşiften ötekine, bir davadan diğerine koşturuyordu.
Haymana’da bulundukları dönem Kıbrıs sorununun alevlendiği günlerdi. ABD Türkiye’yi “yardımları keserim” diye tehdit ediyordu.
Haymana’da “Millet Yapar” kampanyası başlatılıp miting düzenlendi.
Ardından sürgün kaçınılmazdı!..
Topraksız köylüler tarafından uğurlandılar.
Çok sıcak bir yaz gününde, kamyondan bozma bir otobüsle, otuziki kilometreyi iki saatte aşıp, vardılar yeni evleri Kumru’ya.
Kira evinin altındaki yerde avukatlık yapmaya başladı.
Yine davalar, yine topraksız yoksul köylüler…
Köylüler doluşup geliyorlardı büroya. Sürgün olduğu öğrenilmişti; duyulmuştu şöhreti. “Paşa Abıla” demeye başladı köylüler.
Yoksullardan ücret almadan çalışıyordu. Belli bir ücret istemeleri konusunda baro tarafından uyarıldı!
Aksilik…
Kumru’da soba üstünden dökülen sıcak sularla dizleri yandı. Yirmi gün ateşler içinde yattı. Doktor yoktu. Sağlık görevlisinin verdiği tariflerle yanıklarını iyileştirdi.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi sonucu yapılan Anayasa özgürlükler sağlamıştı.
Türkiye İşçi Partisi köylerde bile örgütlenmeye başlamıştı.
Ne tesadüf! Gülten Akın ve eşinin geldiği yerlerde TİP hemen örgütleniyordu.
Ardından sürgün geliyordu.
Ve bu kez Maraş’a sürgün edildiler…
1971 yılında çıkardığı “Kırmızı Karanfil” kitabındaki şiirler; biraz Kumru’nun, biraz da Haymana’nın hatıralarıyla yazıldı…
Şiirleri şarkı oldu
Kahramanmaraş’ta yazdığı “Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı” eseriyle 1972 yılında TRT Başarı Ödülü’nü aldı.
Aynı yıl Ankara’ya/merkeze çekildiler.
Gülten Akın, Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu’nda çalıştı.
Halkevleri, İnsan Hakları Derneği, Dil Derneği gibi demokratik kitle örgütlerinde kurucu ve yönetici olarak görev yaptı.
1978’de emekliye ayrıldı; Ankara ve Burhaniye’de yaşadı.
Şiiri hiç bırakmadı. Yaşamı boyunca 10 ödül aldı. 13 şiir kitabı çıkardı.
Şiirleri; İngilizce, Almanca, Flamanca, İtalyanca, Bulgarca, Arapça, Lehçe, İspanyolca, Fransızca ve İbranice’ye çevrildi.
Kırkı aşkın şiiri bestelendi.
Vecihi Timuroğlu, Gülten Akın’ın şiirini şöyle nitelemişti:
“Türkü düzeninden uzak türküler yazdı.”
Kimi kısa tiyatro eserleri Türkiye’de ve kimi ülkelerde sahneye konuldu.
Şair Haydar Ergülen, hakkında şunu dedi:
“Ortada olmadı, kıyıda durmadı ama hiçbir şeye de kayıtsız kalmadı.”
Yıl, 1979.
Gülten Akın’ın biri erkek beş evladı vardır.
Oğlu; Devrimci Yolcu Murat Cankoçak, Mamak Askeri Cezaevi’nde tutukludur.
Gülten Akın analık görevlerinin yanı sıra avukat kimliğiyle oğlunu savunmaktan da geri durmaz.
Bir kasım günü…
Cezaevinin avukat bölümünde oğluyla görüşmesi biter ve çantasını toplarken görevli askerlerin ve gardiyanların odadan hızla çıkmalarına anlam veremez. Bu alışılagelmedik bir durum değildir.
Odaya birden…
Ellerindeki yangın söndürme aletleri, demirler ve tabureler bulunan gençler girer ve görüşme odasındaki avukatlara saldırırlar.
Kanlar içinde kalan ve dışarıya açılan bir kapıya ulaşmayı başararak kıl payı ölümden kurtulan avukatlar askeri savcılığa başvuruda bulunurlar.
Gülten Akın askeri savcılıktaki ifadesinde, uzun boylu, şalvarlı bir tutuklunun başına demir tabureyle vurduğunu ve “orospu” diye bağırarak hakaret ettiğini, en çok da bunun kendisine dokunduğunu söyler…
Saldırganlar, Gladio’nun tezgahına gelerek devrimcileri öldürmüş sağcılardı. Yoksul solcu çocukların davalarını parasız üstlenmelerine kızıp avukatlara saldırmışlardı!
Gülten Akın ölümden kurtulmuştur ama bir yıl sonra arkadaşı yayıncı İlhan Erdost Mamak Cezaevi’nde dövülerek öldürülecektir…
Gülten Akın…
Tutuklu anasıdır.
Avukattır.
Ama aynı zamanda şairdir.
Mamak’taki evlatlarının insanlık dışı hayatlarını dizelere döker.
Özellikle 42 gün süren açlık grevinin öyküsünü “42 Gün” kitabında oya gibi işler:
“Analardık. Oğullarımızın kızlarımızın yattığı cezaevinden görüşlerden çıkardık. Dağılırdık eskiden olsaydı. O açlık günlerinde dağılıp gitmeyi düşünmedik. Birlikte kaldık. Yürüdük yollar boyu. Otobüslere doluşup gittik. Görkemli kapılardaki yetkililere ulaşmaya. Dilekçelerde, dilekçelerde, sayısız pullarda umar aradık…”
1980’lerde şiire küser. Şundan…
Oğlu cezaevinde iken yazdığı şiirleri iki tanınmış dergide yayınlattı. Oğlunun buna tepki gösterip yazdığı şiirleri hapiste yok etmesi çok ağrına gitti ve şiirden uzaklaştı.
1991 yılında “Sevda Kalıcıdır” ile tekrar döner yazmaya…
Gülten Akın…
Yiğit bir ozandı.
Nice acılara rağmen bir gün olsun umudunu kaybetmedi:
“Yeter beklediğim / Şimdi bir silkinir, çalarım paçaya / Ne varsa atarım üstümden / Al kanat küheylan olurum / Geldiğim yerlere varırım / Delikanlılar bulurum / Köpüğü yele veririm, bulutu sevdaya / Kandırır alır gelirim / Nurtopu bir devrim doğar / Nurtopu bir devrim doğar…” (Atın Türküsü)
Şiir yazan ellerimiz öldü
Şair olmak ne zor…
Gülten Akın, büyük şair Turgut Uyar için şöyle yazmıştı:
“Öldüğü gün/ hepimizi işten attılar.”
Keza…
Bir başka büyük şair Edip Cansever için ise şu dizeleri yazmıştı:
“Her şeyin fazlası zararlıdır ya/ fazla şiirden öldü Edip Cansever.”
Ozan olmak zor…
Gülten Akın’ın ardından ne yazabilirim ki…
Bildiğim, hayatım boyunca ben “delileri” sevdim.
Evet…
Yazdığı “Deli Kızın Türküsü” dışında ne söyleyebilirim ki:
"Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden"
Gülten Akın!
Siz yoksunuz şiir yazan ellerimiz yok artık…
15 Mart 2023 Çarşamba
İlkyaz
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak
geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek
dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir
türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince
şeyler
"Memelerinde biraz irin, biraz
balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup
akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç
durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli
evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere
Karılarımızı yolluyoruz
tırnaklarını kesmeye ve demeye
-Evet efendim-
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya
emanet
Yazların motorlu çingeneleri
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa
dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para
para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga
kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden
kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza
yumruklar içinde
-Bilmiyoruz neden kavga.
Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimiz iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide
gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz
Gülten Akın
3 Mart 2021 Çarşamba
Uzun Yağmurlardan Sonra

12 Eylül 2019 Perşembe
Bir Kayığa Biner Geceleri
Tadını, yağmura duygulanmanın
Paylaşır kuşlarla biri gizlice
Gülmesini tutamamış bir sincap
Sallanır utanç bahçesinde
Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen
Uzun sokakların ucunda evleri
İlk denemelerden geri dönülmüştür
İtildikçe, içe durduğu bilinen
Bazı dostları yitirmeye gidilir
Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen
Bir kayığa biner geceleri
Sığlıkta o kadın tek başına
Dua biçiminde inceltir korkuyu
Sunar içtenliksiz, tanrısına
Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen
Gülten Akın
22 Ağustos 2016 Pazartesi
Deli Kızın Türküsü
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde
Eliniz beyazken uzatın isterim
Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim
Ben ışıklar konfetler bayramlar istemem
Uzanmışım gölgeliğe bir başıma
Şu uzaktan tükenmez yalnızlıktan
İçten içe ürküyorum ama
Böyle de iyiyim
Siz dayanılmaz bir “Günaydın”sınız
Sabah sabah insanı ayağına getiren
Hiç yoktan dünyayı kendini sevdiren
Siz çocuk ağızlı bir “Günaydın”sınız
Çocuk ağzınızla biraz daha durun
Gittiğinizde güz gelmiş olacak
Güz gelirken bir yanı kara sevdalarla
Avcumda bu yavru kuş varken tedirgin
Sizde tutunacak yaslanacak kollar
Biraz daha durun biraz daha
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu götürmeyin
Yarımla dışa dönmüşüm yarım susken
Çizginin üstündekiler yüz yüze
Koca bir gün ne yapmışım nasıl yaşamışım
Haberim yok
Dokunup çekilen bir şarkı rüzgarla
Vakti yalanlıyor sıcak sıcak
Sinema dönüşü iş dönüşü yahut bahanesiz
Beyazın tam ortasında bekliyorum
Ya gelmezseniz ne olacak
Maviyi kaldırın kara koyun sırasıdır
Bana yeni tutkular gerek bıktım
Bir solukta buz gibi yaşamak isterim
Beni öldürürse bu umut öldürür
Tam kendimi bulacakken
Kim getirir sizi başucuma
Kim kaldırır uzun uykunuzdan
Başlar gecenin oyunu delice
Dizlerime yükselir bir deniz
Anıları küçük yıldızlar gibi karanlıkta
Yanıma yöreme indirirsiniz
Ben ışıklar konfetler bayramlar istemem
Uzak uzak gitmede fayda yok
Şimdi bütün şehirler birbirine benzer
Bir kendi kendime doyasıya
Bu gece sussanız dinlensem
Ne gezer
Ve ben delice bir şey istiyorum
Şimdi insanların yalnız kolları var
Ve ben başımı koyuyorum
Tuttu bir alacakaranlık bastı
Bütün şehirler birbirine benzedi
Saklı köşem bir daha aldattı ellerimi
Ellerimde iki üç isim kaldı
Adına yakılan mumlar İsa’nın
Yana yana bitti umutsuz
İsa, resimleri kadar güzel değildi
Biri kardeşliğimi aldı gitti
Şimdi ben delice yaslanmak istiyorum
Şimdi insanların yalnız kolları var
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden
Gülten Akın, 1955