Nilgün Marmara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nilgün Marmara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Gökkuşağından Darağacı


Şimdi'nin bedeni yok,
Yontuyor geçmiş bilgisiyle
gelecek belki olur diye taşı,
                      taşını kokluyor
                      yontu dağılıyor...

Şimdi'si yitik
            bundan boyuyor
            boyuyor evine aldığı
            ağacın üzerine tüneyip
duvarını, tavanını, geçmişi
            ve geleceği ve her yanını;
            dal kırılıyor...

Şimdi'si yitik
            diziyor diziyor notalarını,
göğe ışık üzerine boncuklarını,
ucuza getiriyor varlığını
           sonsuzun sessizliğiyle
           sonlunun gürültüsü arasında,
O bitirince kıyısında gezindiği
                 yol çöküyor...

Şimdi'si yitik
            bundan yazıyor
            yazıyor enine boyuna
            içini ve dışını ve yeri
            ve göğü ve suyu,
bindiği kadırga
                 o inince batıyor
Nilgün Marmara

Kan Atlası


Emel'e
     "Ben babamın yuvarladığı
       çığın altında kaldım." (*)

Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk
          her gün her gece eğer adasında,
Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar
          sarmış bedenini çığlıklarken bunu
                                           su içinde...

Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında
                                     uçar adımları.
Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu
İçinden karanlık, tekrar ve ilenç
             sızdıran hayret taşında.
Soruyor hatırasında, "sırtımda ve
sırtında gezinen bu ürperti kim,
bir damla süt yerine bu ağu kim?"
ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara
                  -boy atmış da salgıları,
                   cücelmiş sezgileri-
bir yanılgı rehavetinde debelenenlere...

Ey, yüzleri
               bir babakuş gölgesine
                                   çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş!

Nilgün Marmara

(*) Ingeborg Bachmann




23 Ağustos 2016 Salı

Düşü Ne Biliyorum


Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?
 
Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?
 
Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.
 
Yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
               düşler marketinin,
 
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
               gördüm ben!

Nilgün Marmara

Fotoğraf: Josef Koudelka

İzleyiciler