Süveyda Ölüdeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Süveyda Ölüdeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2010 Cuma

Kanatılmış Sözcükler Kitabı

Ben deli değilim, benden başka herkes deli olduğu için beni deli zannediyorlar. İnsanın kendi olabileceği tek yer akıl hastanesidir(!) sanırdım, yanılmışım. delirmeye bile hakkınız yok burada. Tımarhane delirme hakkının kutsandığı mabed değil midir? Değilmiş. İnsan tımarhanede bile delirme hakkını elde edemiyorsa ölsün daha iyi. Ben size ve kendime rahatça dil çıkarabilmek için burada değil miyim, bunun için kapatmadınız mı beni buraya. Elektroşoklar tersini söylüyor bunun. Hastabakıcının suratını görmem elektroşoka girmeme yetiyor da artıyor bile. Şehir cereyanını boşa harcamayınız efendim.

Hayatım boyunca kendim olabileceğim bir yer aradım. Bu yer bazen bir insanın yüzü oldu, bazen sevdiğim bir kitapta altını çizdiğim cümle, bazen ölüler gibi haftalarca susmanın saltanatını yaşamak, bazen de denizin köpürdeyen mavi kaosunda eritmekle gözlerimi. Ama yetmedi bunlar. Sonuna kadar kendim olmak istedim, evreni kanatlamak pahasına. Sanatı denedim; otoriteye karşı çıkanların birbirlerine karşı imgelerle iktidar olma çabası... Polis olun efendim, daha saygın...
İnsanın kendi olabileceği tek yer gece kalbidir dedim sonra, insan yalnızken kendisidir diye de uzattım. Ama insanların ruhuma bu izinsiz girişleri yok mu, beni delirtiyor: "Sevgilim beni ne kadar çok seviyorsun" lar, "Felsefe yapma, aşka gel kendine gelirsin" ler, "İnsanları olduğu gibi kabul et, mutlu olursun" lar vb. İnsanları olduğu gibi kabul edersem bu savaşları, bu gizli sömürüyü, bu öldürücü şiirsizliği de kabul etmiş olmaz mıyım; bu hem İsa'ya, hem Edip Cansever'e, hem kendime, yeni doğan çocuklara ve gökyüzüne ihanet etmek olmaz mı?

Hepimiz deliyiz. Akıllı taklidi yapmayı bıraktığımız anda tımarhaneye kapatılırız. İnsanlar akıllı taklidi yapmakta ne kadar da usta Tanrım. Bense beceriksizim bu konuda, daha doğrusu akıllı taklidi yapmaktan bıktım. Normal olmaya çalışmak deli olmaya çalışmaktan daha zor. Belki de bunu anladım. Bir ofiste çalışıyordum, deli gömleğimin (seçkin bir markaydı) üzerine kravat takmayı bıraktım. Beni kimin delirttiğini gerçekten merak ediyorum. Babam olabilir diyorum, çocukluğumda az dövmedi beni sözcüklerle. Lise 2'de derste beni kuşumla oynarken yakalayan son Osmanlı Padişahı tarihçi 4. Ali Bey de olabilir. Aşk inlemelerimi sürekli reddeden Aysel de olabilir beni delirten. Kısacası beni insanlar delirtti diyebilirim. Beni insanların çıldırtmasındansa gökyüzünün çıldırtmasını isterdim. Karanlık yağmurun, müziğin... Beni çıldırtma hakkını insanların elinden geri almalıyım.

Önemsiz deliliklerimi saymayacağım. Beni buraya kapattıran son çılgınlığımı anlatacağım: İntihar fikri yine Tanrım olmuştu. Aynadaki yüzüme tükürüp silahımı aldım ve mahallemizdeki büyük Çukurca Camiine gittim. Girdim içeri. Caminin tavanına iki el ateş edip namazı böldüm. Gerginlik caminin duvarlarını patlatacak kadar büyüktü. Fazla vaktinizi almayacağım. Haklı olarak aşırı öfkelenip üzerime saldıran birini bacağından vurup sükuneti sağladım. Ve Perulu şair Cesar Mendoza’nın "Acı Çekene Saygı" şiirini okumaya başladım.

Acı Çekene Saygı

tanrı'yla aynı fikirde değilim
intihar edenlerin
cehenneme gideceği konusunda
kainatın yaratılışına
katılmaktan bıktığımda ruhum
intihar edeceğim bende
denenmemiş bir yolla

nerdeyse bütün akıllı kalpler
intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne

ben ateist değilim, babasıymış gibi
tanrı'ya küsen bir çocuğum
eğer tanrı intihar edenleri ve nietzche'yi
cehenneme gönderirse
cehennemde yanmayı tercih ederim bende
tanrı dürüstlüğü sever..

tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum

ben tanrı olsam
peygamberler göndermez
direk konuşurdum insanlarla

ben tanrı olsam
hitler'i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım
yahut yetenekli bir yazar yapardım onu
içindeki kötülüğü insanlara değil
tuvallere boşaltırdı

ben tanrı olsam
devletler yok olur
gül kokulu bireyler var olurdu sadece
atlar çılgın zamanlar koşardı

ben tanrı olsam
düşünce gücüyle herkesin
istediği karakter olmasını sağlardım
dünya bir şiirin
yaratılım sürecine dönüşürdü böylece

ben tanrı olsam intihar ederdim
insanlarla birlikte
acı çekmeyi öğrenemediğim için

Sessizlik ağır bir kaya gibi hepimizin üzerine çökmüştü. Cemaat beni linç etmek için fırsat kolluyordu, seziyordum bunu. Tabancam tek dostumdu o anda. O sırada cemaatten yaşlıca bir adam bana doğru yürümeye başladı. Dur diye bağırdım, dur, yoksa - dinlemedi yavaş yavaş ağır çekimde yanıma kadar geldi. Gözlerinde diğerlerindeki gibi öfke değil, merhamet gibi bir şey vardı. Tanımıştım, babamın arkadaşı Ahmet abiydi. "Dinle beni, Allah'ın- kendin - olduğunu anlayıncaya - kadar; hep acı- çekeceksin" dedi usulca. Ellerim titremeye başlamıştı, bu sözler dikenli bir çalı gibi saplanmıştı içime ama acıtmıyordu. Silahımı aldı, beni linç etmek isteyen kalabalığı ve zamanı bir el hareketiyle durdurdu.

Sonrası, sonrası buradayım işte. O yaşlı adamın Ahmet abinin sözünü hatırladığımda sakinleşir gibi, içimdeki bir sırra erer gibi oluyorum ama izin vermiyor insanlar ve anılar kendim olmamama, içimin sularına bir balık gibi dalaraktan. Dışarıdayken bir söz vermiştim kendime: onlar ne yaparsa ben tersini yapacağım! Diye. Onlar yalan mı söylüyor, ben doğruyu söyleyeceğim. Onlar boyun mu eğiyor, ben isyan edeceğim. Hem de her şeye. Onlar sanattan nefret mi ediyor, ben inadına Mozart dinleyeceğim, ölü yazarlarla dostluk kuracam, 7. Mühür'ü, Sonbahar'ı ve Seven'ı izleyeceğim. Onlar paraya mı tapıyor, ben yağmurda ıslanmaya tapacam. Onlar statünün getirdiği saygınlığa mı inanıyor, ben serseriliğe ve kaybetmişliğe sokak olacağım. Sonuç: İnsanın Tanrı'ya inancının kaybetmesinden daha kötü olan bir şey varsa o da insanlığa inancını kaybetmesidir. Siz insansanız ben insan olmayı reddediyorum. Deli olmam güllerle birlikte açmama, zamanın dışına taşmama engel değil; tam tersine bunlara açılan kapı.

Bu arada delilerin söz söyleme özgürlüğünden bol bol yararlanıyorum. Geçen gün bağırmaya başladım: sizin sığınacak bir Allah'ınız var, benim yok. Benim sığınacak yalnızca kelimelerim var. Deliliğini topluma kabul ettirebilene dahi derler; ben ettiremedim, tımarhanedeyim. Güldüler. Aklın fazlası cehennem. Dedim, güldüler. Her çocuk Tanrı'nın gönderdiği bir peygamberdir. Ve unuturuz büyüyünce peygamber olduğumuzu. Gider bir öğretmen oluruz, işçi, pezevenk, mühendis, memur. Dedim, güldüler. Şehir cereyanına bağladılar beni. Güldüler, siktir çektiler, kalbimin içinde çarpan kalplere. Çirkinleştireni her yerde, ey dünyayı kutsallaştıran çılgınlık neredesin? Dedim. Güldüler. Öyle bir şekilde yan yana getirelim ki sözcükleri, herkesin orospusu olmaktan kurtaralım onları. Dedim, güldüler.

Zaman geçti. Artık çıplakken bir şey söyleyemiyorum insanlara, kişiliklerim birbirleriyle yaşamayı öğrendi, gidecek başka bir bedenleri olmadığını anladı en sonunda. İlaçlarımı düzenli kullanıyorum, sigarayı azalttım. Buradan çıkmama az kaldı, doktorum Alper Bey söyledi. Geçende kendi kendime Cemal dedim Cemal! İsmim cemal bu arada-: Hayatı güzelleştiren şey tehlikeyi sevmektir. Hayatı güzelleştirmek istiyorsan dünyanın en tehlikeli şeyini sevmeyi öğrenmelisin: İnsanı! Buna kendini sevmekle başlayabilirsin. Hak verdim Cemal'e. Güzel konuşuyordu, inandım ona. Cemal'e borcumu ödeyeceğim. Yeryüzünde insanlar tarafından kanatılmamış hiçbir aşık olmayı yeniden deneyeceğim. Cemal'e borcumu ödeyeceğim. Az kaldı, bekleyin beni.

Süveyda Ölüdeniz

Resim: Rene Magritte - Kişisel Değerler - 1952

Şiir: Cesar Mendoza (Acı Çekene Saygı)

İzleyiciler