İbrahim Berkan Karataş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İbrahim Berkan Karataş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2025 Perşembe

Kayıtsızlar

Kayıtsızlardan nefret ediyorum. Friedrich Hebbel gibi, "Yaşamak, taraf olmak demektir" diye inanıyorum. Sadece kendisi için var olan ve toplumun dışında kalan insanlar olamaz. Gerçekten yaşamak, yurttaş olmaktır ve katılım göstermektir. Kayıtsızlık iradesizliktir, asalaklıktır, korkaklıktır. Kayıtsızlık yaşam değildir. İşte bu yüzden kayıtsızlardan nefret ediyorum.

Kayıtsızlık, tarihin kamburudur. Yenilikçinin boynuna asılı bir değirmen taşıdır; en parlak coşkuların boğulduğu hareketsiz bir kütledir; eski şehri kuşatan ve onu en sağlam duvarlarından, en cesur savaşçılarının yiğitliğinden bile daha iyi koruyan bataklıktır. Zira bu bataklık, saldırganları karanlık girdaplarında yutar, onları kırıp geçirir, cesaretlerini kırar ve bazen kahramanca eylemlerinden vazgeçmelerine neden olur.

Kayıtsızlık, tarihte güçlü bir kuvvettir. Pasif bir şekilde işler, ancak yine de işler. O, kaderdir; güvenemeyeceğiniz bir şeydir; planları bozan, en iyi düşünülmüş programları altüst eden unsurdur; akla karşı yükselen ve onu boğan kör madde gibidir. Yaşanan olaylar, başımıza gelen kötülükler veyahut kahramanca bir eylemin (evrensel bir değer taşıyan) doğurabileceği olası iyilik, yalnızca hareket eden birkaç kişinin inisiyatifiyle gerçekleşmez. Bunlar, esasen çoğunluğun kayıtsızlığına, olaylara seyirci kalmasına bağlıdır. Olaylar, bazı insanların iradelerini ortaya koymasından değil, çoğunluğun kendi iradesinden vazgeçerek olup bitenleri seyretmesinden dolayı meydana gelir. Böylece ancak bir kılıç darbesiyle  çözülebilecek düğümler atılır, ancak bir isyanla ortadan kaldırılabilecek yasalar yürürlüğe girer, ancak bir ayaklanmayla devrilebilecek insanlar iktidara gelir. Tarihe hükmediyormuş gibi görünen kader, aslında bu kayıtsızlığın ve edilgenliğin aldatıcı görüntüsünden başka bir şey değildir. Olaylar gölgelerde filizlenir. Az sayıda el, hiçbir denetime tabi olmadan kolektif kaderi dokur, ve çoğunluk bunların hiçbirine aldırmaz, çünkü umurunda değildir. Bir dönemin kaderi, küçük aktivist grupların
dar görüşleri, anlık hedefleri, kişisel hırsları ve tutkuları doğrultusunda yönlendirilir, ve çoğunluk yine hiçbir şeyle ilgilenmez, çünkü umurunda değildir. Fakat olgunlaşan olaylar er ya da geç meyvesini verir; gölgelerde dokunan kumaş tamamlanır. O zaman her şeyin ve herkesin üstesinden gelenin kader olduğu sanılır. Tarih, büyük bir doğal afetmiş gibi görünür -bir patlama, bir deprem- ve herkes onun kurbanı olur: Onu isteyenler de istemeyenler de, bilenler de bilmeyenler de, harekete geçenler de kayıtsız kalanlar da. İşte o zaman kayıtsızlar öfkelenir, sonuçlardan kaçmak ister ve bu işin kendilerinin suçu olmadığını, hiçbir şey planlamadıklarını, sorumluluk taşımadıklarını göstermek isterler. Kimi acınası bir şekilde ağlar, kimi öfkeli bir dille lanetler okur, ama pek azı kendine şu soruyu sorar: Ben de görevimi yapsaydım, irademi ortaya koyup fikrimi sunsaydım, tüm
bunlar yine de olur muydu?

Çoğunluksa olaylar gerçekleşip sona erdikten sonra ideolojik başarısızlıklardan, altüst olmuş planlardan ve benzeri hoş sözlerden bahsetmeyi tercih eder. Böylece yeniden her türlü sorumluluktan sıyrılırlar. Bu durum, onların zaman zaman olayları net bir şekilde görememelerinden veyahut acil sorunlara, hatta uzun vadeli hazırlık gerektirse de bir o kadar mühim olan meselelere muhteşem çözümler sunamamalarından kaynaklanmaz. Aksine bazen bu çözümleri mükemmel bir şekilde ortaya koyabilirler. Lakin söz konusu çözümler tamamen kısır kalır, çünkü onların kolektif yaşama katkısı hiçbir moral kıvılcımına sahip değildir. Bu, entelektüel merakın bir ürünüdür, tarihe karşı herkesin yaşamda aktif olmasını zorunlu kılan, herhangi bir tür agnostisizm ve kayıtsızlığa izin vermeyen keskin bir sorumluluk duygusunun değil. Fakat pek azı kendi kayıtsızlığını, şüpheciliğini, bu felaketi önlemek veyahut ortak bir hedefe ulaşmak için çabalayan örgütlü yurttaşlara destek vermediğini sorgular.

Kayıtsızlardan nefret ediyorum; çünkü onların sonsuza dek masum olduklarını iddia eden yakınmaları beni rahatsız ediyor. Hayatın onlara yüklediği ve her gün yeniden yüklemeye devam ettiği sorumluluklarını nasıl yerine getirdiklerinin hesabını vermelerini istiyorum. Ne yaptıklarını ve en önemlisi ne yapmadıklarını açıklamalarını bekliyorum. Bu yüzden acımasız olabileceğimi hissediyorum, onlar için merhametimi harcamayacağımı ve gözyaşlarımı paylaşmayacağımı biliyorum. Ben tarafım. Yaşıyorum ve benim tarafımda yer alan güçlü bilinçlerde geleceğin kentini inşa eden çalışmaların nabzını şimdiden hissediyorum. Bu kentte toplumsal zincirin sorumluluğu yalnızca birkaç kişinin sırtına yüklenmez. Burada olan biten hiçbir şey rastlantıya veyahut kadere bağlı değil, vatandaşların bilinçli çabalarının bir sonucudur. Bu kentte, birkaç kişinin didinip kanını tüketmesini pencereden izleyenler yok. Kendi çabaları olmadan bu emeğin küçük meyvelerinden yararlanmayı umarak pusuda bekleyenler, alın teri dökenleri küçümseyerek ne kadar az şey başardıklarını söyleyenler yok.

Ben yaşıyorum ve tarafım. İşte bu yüzden katılım göstermeyenlerden nefret  ediyorum. İşte bu yüzden kayıtsızlardan nefret ediyorum.

Antonio Gramsci

İngilizcesinden Çeviren: İbrahim Berkan Karataş

Bu metin, Antonio Gramsci’nin 11 Şubat 1917’de yayımlanan La città futura (Geleceğin Şehri) adlı
broşüründe yer alan Gli indifferenti (Kayıtsızlar) makalesinden alınmıştır. İtalyancasına erişim





















İzleyiciler