21 Kasım 2024 Perşembe
Mohi...
24 Şubat 2023 Cuma
Teoman'ın Ahmet Erhan'la yaptığı Röportaj
Teoman'ın Ahmet Erhan'la yaptığı Röportaj: "Çağını bekliyorsun gelsin diye. Gelince de bir sürü belayla karşılaşıyorsun."
1998 yılında ilk albümünün yakaladığı başarıdan sonra Teoman üretimlerine
tam gaz devam ederken, şair Ahmet Erhan’ın dizelerine rastlar. Üzerinde iki yıl
çalışarak unutulmaz bir şarkı haline getireceği “Oğul”un dizeleridir
bunlar.
Teoman bu şarkısının hikâyesini şöyle anlatır.
‘Albümünde şarkı sözü değil şiir yaz ‘Oğul’ için, eğer adımı yazacaksan.’”
Ahmet Erhan Röportajı: (Radikal, Mayıs 2007)
"anne ben geldim, ağdaki balık
bardaktaki su kadar umarsızımdizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Röportaj Teoman'ın anlatımıyla başlıyor:
"Geçen 10 yıl boyunca hiç yüz yüze gelmedik, birkaç kez telefonla konuştuk.
Bu röportaj teklifi geldiğinde de, benim adımı söylemiş, konuşmak istediği
kişi olarak... Ne güzel bir şey benim için!
Şiirlerinden çıkardığım ya da onunla ilgili bilmeden hayal ettiğim
şeylerden sorular yaptım, “annesini, babasını, incir ağaçlarını,
galatasaray’ı ve arkadaş ölümlerini” sordum ona.
Bir de “yaprakların birer namlu olup içlerinden çıkan
kurşunlarla birkaç saniye içinde ölmüş olan insanları” ya da “düşen
gövdenin elinden dışarı fırlamış kese kağıtlarından yere saçılmış portakalları,
okunmaktan çıktığı gün eskimiş kıvrık bir gazetenin üstüne damlayan kanları.”
Ahmet Erhan; ben daha fazla aranıza girmeden, sizlerle..."
Ahmet Erhan:
“12 eylül şairi” dediler bana. Oysaki, o şiirlerin hepsi darbeden önce
yazılmış şiirlerdi ve içeriden bir eleştiriydi. Sonuçta solcular da sevmedi
beni, sağcılar da ama sevenler de sevdi. Açıkçası o kitaba bakınca ona
uzakmışım gibi, şu an bana çok acemice geliyor ilk kitabım. 16-17 yaşında
yazdım ben o şiirleri. Ama alçakgönüllülük de etmeyeyim, kuşağım o kitabın bir
öncü olduğunu kabul eder, ki benim kuşağım en vefalı kuşaktır."
kuşağım, acılı kuşağım
acılarla sevinçleri böyle yoğun yaşamak"Zaten Haydar (Ergülen) veya sayamayacağım kadar şairle hiçbir zaman, hiçbir sorunum olmamıştır benim şiirsel anlamda. Ama şu anda “edebiyatçılar derneği” başkanı olan kişi o yıllarda neredeyse sadece küfür diyebileceğim şeyler yazdı kitabım hakkında. Halbuki evi gibi bir şeydir insanın yarattıkları, söyledikleri, yazdıkları... mahremiyetidir. Ayrıca, arabesk şair de derler bana, ben de övgü olarak alırım bunu. Müslüm’e de bayılırım, Orhan’a da..
ben bu şiiri yazar mıydım hiç, azıcık “drink” alsam
bayrağı kaptığım gibi meyhaneye koştum
"Herkes beni 'anneci' sanır. Ben aslında 'babacı'yımdır. Aydın bir insandı, Türkiye İşçi Partisi, Aybar kanadından... Beni yetiştiren, beni edebiyata yönlendiren babam alkolden ölmeden önce içkiden nefret ederdim. 17 yaşındaydım ve onun ölümü her şeyi tersine çevirdi. Öldüğünde alkolik bayrağını aldığım gibi meyhaneye koştum. Şimdiki yaşım (49) o yıllarda o kadar büyük gelirdi ki bana. Ama şu an ölmeye niyetim yok. Babamın yaşı 51’i geçmeye çalışıyorum. 'Babamın öldüğü yaş'a az kaldı yani!"
yine de oğlum iyi bak, adama benzer baban
"Gece lisesinde okudum, babamın ölümünden sonra gündüzleri aynı lisenin kantininde çalıştım. Gündüz çay ocağında çalışır, akşam da gider uyurdum derste. Bir gün solcular kapıyı tekmeyle açtılar, bir arkadaşımızı çağırdılar dışarı. Öğretmen pencerenin yanına kaçtı... Sağcıymış çocuk, çağırıyorlar dışarı, vuracaklar. Ben sınıf sorumlusuyum, önüne geçiyorum onun ve “hayır diyorum, benim sınıfımdan adam alamazsınız.” Ama sonrasında ona da, ”arkadaş okulu bırak” diyorum, ”her zaman ben olmayacağım ki yanında.”
...
"7 kere kurşunlandım ben, toplu ya da tek. İlginç tarafı; dördünü
solcuların, üçünü sağcıların yapması. Halbuki hiçbir zaman eline silah değmemiş
adamlardanım! Bir gün dereyatağında yürürken sağcılar çevirdiler beni, üzerimde
parka, içinde de bir sürü bildiri. Hepimizin “Deniz Gezmiş” olduğumuz zamanlar!
Benim sınıfta kurtardığım çocuk çıktı aralarından şansıma, “kimse dokunmasın
ona“ dedi. Yoksa mahvolmuştum.
Severim Deniz Gezmiş’i, oğlum adını buldu onda."
...
"80’den sonra bol bol bunaldım, öğretmenlik yaptım... Korktum. Ve bu
korku ortamı bitmedi. Şimdi yine kötü bir yere gidiyoruz. Bilmiyorum,
hissediyorum. Ama ‘niye?’ desen bilemem."
üçüncü ayakta ‘rüzgarın kızı’ yine gelmeyecekti
"...
At yarışı, biraz da beni yaşatan şeylerden biridir. Ben beş yaşındayken iki
tane yarış atımız vardı. Babam demir–çelik işiyle uğraşırdı. Sonra ne olduysa
battı, Adana’ya gittiğimiz sıralarda. Yoksullaştık, babamın içki olayı da o
zaman başladı. Atları göreyim, onlarla ilgileneyim diye giderim hipodroma. At
yarışı da oynarım cüzi miktarlarda, genellikle de kaybederim."
benim hiç silahım olmadı mayakovski gibi
ne de james dean gibi bir otomobilim var
kalbim sen hala burada mısın?
alkol , taşikardi, panik atak
maceran bir gün tıp dergilerini çalkalayacak.
kalbim, sen hala burada mısın?
"...
Panik atakla ilgili doktorumun tavsiyesi bana terapi oldu. Ben dedim ki,
her gün terapi yapıyorum şiir yazarak. Yine de hastalığımı atlatabilmiş
değilim. Beni tek başıma Taksim’e bırak, herhalde kalp krizinden ölürüm. Kapalı
yerlere, kalabalığa, yükseğe gelemem. Yurtdışına gidemiyorum uçaklar
yüzünden."
ipsiz ruhum, sarsak, serseri
cafelerde tuborg bira ve patates cipsiyle
"...
Son dizesi önemlidir bu şiirin. Sanki o dize için yazılmış gibi... Biraz Amerikanvari bulundu. Öyle düşünenler ya sonradan haksız çıkmış olmalılar ya da gerçekten her yer “Amerika” oldu. Eskiden yol kenarlarında şarap içerdi insanlar, artık otobanlar var; eskiden koltuk meyhaneleri vardı, şimdi barlar. Çağını bekliyorsun gelsin diye. Gelince de bir sürü belayla karşılaşıyorsun. Acısını çekiyorum, haklı çıkmanın acısını... “Alacakaranlık...”ta anlattıklarımın doğru çıkışını yaşadım, Sivas’ı yaşadım."
adana demirspor’da fatih terim’le aynı takımda
fatih galatasaray’a doğru deplase oldu, sense şiire
kesilmiş bir süt kadar buruk
"...
Futbol ilk gençliğimin en büyük tutkusuydu. Allah aşkına söyler misiniz, ne
var yurtdışında şu son 15 yılda Türkiye’yi gerçekten sevindiren Galatasaray
dışında? Bunu Galatasaray’lı olduğum için söylemiyorum. Fener şampiyon bu sene
ve kutluyorum tabii ama yine de bence futbolu bu sene Galatasaray oynadı. Gerçekten!
Göze hoş gelen oyunu Galatasaray oynadı. Yabancı takımlardan İnter’i severim.
Adı güzel bir kere!
Başkanına “sandinistlere niye yardım ediyorsunuz?” diye sormuşlar, adam da,
“N’apalım, adımız İnter“ demiş, “enternasyonal” yüzünden. Real Madrid’den
nefret ederim, Franco kurmuştur bu takımı."
"...
Adana Demirspor’da oynardım futbol, gençlerde. Arasıra A takımına da
çıkardım. Adıyamanspor’la oynarken –gol kralıydım, takım da şampiyon!-
Adıyaman’ın sağ beki kaval kemiğime girdi, kırıldı kemiğim. Benim de küsme
huylarım vardır, sonuçta futbola küstüm ben. Hatta şu anda sanki şiirle de ona
benzer bir mecra üzerinde gibiyim, hatta her kitapta şiiri bırakıyorum. Çünkü
ortalıkta o kadar çok şiir, o kadar şair, o kadar çok soytarı var ki... O kadar
çok dergi, o kadar çok dedikodu... O kadar çok!"
"...
Beni besleyen aslında, romanlardır. Rus Edebiyatı, özellikle de
Dostoyevski... Ve Fransız Edebiyatı. Ortaokulda kitaplık kolunda, tüm
kitaplardan sorumluyum. Bir gün babam, “oğlum benim gözlerim görmüyor, bana
geceleri kitap okur musun?” dedi. Sayfalar dolusu, ciltlerce kitap okudum ona,
Dostoyevskiler, klasikler, milli eğitim klasikleri-beyaz kitaplar-. Aslında
derdi bana kitap okutmakmış. Sonraları onu küçücük puntolu bir gazete okurken
yakaladım."
bu ülkenin genç insanları halklarına ölerek yaklaşmak istemiyorlar!
"...
Ama hep öyle oldu! O yıllarda 10.000 genç, sonralarıyla beraber 40.000
insan! Şehirlerden dağlara... Şu anda ülkenin durumunu çok daha karanlık
görüyorum. Laiklik, milliyetçilik, bölücülük vs. gibi kalıplar üzerine
düşünmeden hem de. Ama aslında benim kafam karışık bu konularda. Çevremin de
karışık, görüyorum. Ve ben de azınlık psikolojisine sahibim, bir “Türk” olarak
hem de. Babam bir gün bana, “bildiğin her şeyi unut –artık 16 yaşında bir
çocuğun unutacağı ne varsa!-, ama 'cumhuriyet çocuğu' olduğunu unutma“ demişti.
Vasiyeti olarak kabul ederim bunu. Ama laik kesimin de bir fanus içinde
olduğunu, çıkması gerektiğini düşünüyorum. “Bir şairin hayatı tanımaması“ gibi
bir şey onların da yaptığı. Ayrıca biraz elimizi vicdanımıza koyalım; iktidar
partisinin her yaptığı da kötü değil ki. Ama son iktidar da her iktidarın
yaptığı şeyi yaptı ve kadrolaştı. Devlet devletliğini bilmeli, kurumlarını
dürüst çalıştırmalı, samimiyetle yerine oturtmalı.
...
Türkiye’de hiçbir kesim kendi içinde bir bütün değil. Belki tek bütün kesim
Mhp ve onlar konuşmuyor dikkat edersen. Ama geliyorlar da! Milliyetçilik
yükseliyor burada, oysa tam tersinin olması gerekirdi; yurtseverlik
yükselmeliydi... İşçi sınıfı diye bir şey artık yok Türkiye’de. Eskiden
sendikalizm açısından en azından var gibiydi. Yani DİSK; gerçekten DİSK’ti,
devrimciydi, özellikle de Kemal Türkler döneminde... 80 öncesiyle şimdiyi
karşılaştırınca; o zamanlar düşmanınızı biliyordunuz. Bu, çok önemlidir
savaşta. Şu anda düşmanımı da bilmiyorum... dostumu da... Bir vatandaş olarak,
diğer vatandaşlarla aynı şeyi düşünüyorum; “bir tehlike gelecek... ama nereden
gelecek? Tehlike var! Çok var! Ve bunlar her şeye yansıyor; kapkaç olayları,
maçlardaki rezaletler.... oyun oynamayı bile bilmiyoruz. Oyun olmayınca da,
hiçbir şey olmaz bence hayatta..."
"20. yüzyılın sonbaharında TC’ye bir şeyler oluyor bildiğim bütün hastalık terimlerini sıralıyorum:
Menopoz, anksiyete, andropoz ve ABD"
""Sivas" olduğunda, bütün mahallemin çocuklarını kaybettim. Ve bütün İsmet Özel kitaplarını attım çöpe. Orada ölenler 37 kişiyse 30’unu tanıyordum. Sadece şairleri- romancıları değil ki, orada ölen 14 yaşındaki çocuğu da... Onunla da oturuyordum, çay içiyordum, aynı sokağın çocuklarıydık."
İki yüzlü buluyorum dış politikamızı. Çeçenistan’ı destekledin Rusya’ya
karşı, Yugoslavya darmaduman olurkense Bosna’yı ve bir başkaları da benzerini
senin ülkene yapmaya çalışıyorlar. Çeçenistan’da eskiden faşist, şimdiyse
ülkücü dediğimiz insanlar birtakım çalışmalar yapmıyorlar mı? Adriyatik’ten Çin
Seddi'ne kadar rezil etmediler mi bizi? Bilgisayar teknolojisine çoktan geçmiş
Azerbaycan’a 12.000 daktilo göndermeye kalkıp rezil olmadık mı? Adamlar dalga
geçiyoruz zannetmişler. Elimizde bir Avrasya kartı varsa eğer, e be adam onu
kullan! Rusya, İran, Azerbaycan, Türkiye, birlik olamaz mı? Milliyetçilik
akımları yükseliyor, ki doğru ama ben de sinir oluyorum Amerika ile
Avrupa’ya.karikatür krizi çıktığında da, insanların inançlarıyla fazla
oynandığını, hakaret edildiğini düşünüyorum. İnsani yönden de, politik yönden
de katılmıyorum olanlara. Her şeyin bir sınırı var, oyunu oynayalım ama güzel
oynayalım... Temiz olsun. Daha ilk başta birbirimizin “kaval kemiği”ne girmeyelim.
O kadar uzlaşma noktamız varken hem de. Sol birleşecekmiş! Birleşse ne olur!
Ama mecburen oy vereceğim oraya doğru. Valla saplantılarım beni yönetiyor bu
konuda. Normalde düşünsem vereceğimle, gerçekte vereceğim parti farklı
birbirinden. Deminden beri “hakkaniyet”ten bahsediyoruz ama, oy verişim hak
etmeyene doğru olacak.
Ne yazık, bazen kalbime altı tane ok batıyor."
“Bu şiir burda biter.”
“Şair Ahmet Erhan’la onun bir şiirini besteleyen Teoman konuştu.”
Server Fethi
Radikal Gazetesi, 31/05/2007
https://bubisanat.com/ web sayfasından alıntılanmıştır
18 Ocak 2023 Çarşamba
501 Numaralı Oda
Ahmet Erhan’a...
6 Mart 2021 Cumartesi
Kenar Mahallede Bir Pazar Günü

2 Mart 2021 Salı
Kalıt
25 Şubat 2021 Perşembe
Anne
Bırak kalsın saçların dağınık,
Gözlerin uykulu.
Saksıdaki çiçek susuz, kedi
Yalını bekler bir köşede
Bırak kalsın meyve ağaçta,
Kırlangıç havada
Dama düşen ince yaz yağmuru...
Yoruldun artık, bütün gün
Didinip durdun
Toprak bile, gök bile, deniz bile
Bir yerde yorulur
Bırak kalsın süpürge duvarda,
Sabun kovada
Anne, gel yanıma otur.
20 Aralık 2019 Cuma
Oğul
Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan
Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam
Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş
Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
At nalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda
Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak ?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..
Ahmet Erhan
8 Şubat 2017 Çarşamba
Bir Soru İşareti
21 Kasım 2016 Pazartesi
Güneşin Altında Mutluluk Var
o yerdir mutluluk
Akşamüstü, çocukları cıvıldayıp dururken
Derin bir iç çekiş, tatlı bir yorgunluk
Ve yüzüne yayılan gülümseme birden…
Irmağın denize kavuşturmasının bir adı olmalı
Mutluluk, beşikte uyuyan ilk çocuğuna bakmasıdır bir annenin
Duyarak memelerine dolan sütün çılgınlığını.
Yaşamın sonsuzluğunda karar kılan bir umuda
Sevgilinin boynuna dokunduğunda duyulan ürpertidir
Öpülen ilk dudak, içilen ilk sigaradır belki
Denizden yükselen kokudur sabah karanlığında
Kabullenmektir yani yaşamı, acısı ve sevinciyle
aynı boyutta
Yalnızca yaşamaktır belki de kimbilir…
Mutluluğun resmini yaptın mı bilmem
Ama ben onun şiirini yazmak isterim…
25 Ağustos 2016 Perşembe
Gülşiir
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?
Sorular sormak için geldim şu dünyaya
Yasım acıların yasıdır
Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
Ya da sabah yellerinden bir taçla
Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
Bu söylencenin bir yerinde durakladım
Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.
Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
Yitirdim çünkü onları da..
İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık
Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
Ne de geleceğime dair bir tasa.
Gelirken çan çalmıyor yalnızlık
Bir adam, bir sokak, bir ev
Yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca
Soruların vardı senin, ne çok soruların
Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
Bir fısıltı gibi başladı sevgim
Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
Sonrası...Mutlu bile olduk bazı
Artık sen yadsısan da ne kadar
Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
Anlatsın yollar, yollar, yollar...
Şimdi gece, soluğumu verdim içime
Az önce kağıtlara gül kuruları serptim
Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
Öylece serptim, seni yazacağım diye
Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın
Aklımın almadığı bir yerde, öylesin
Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
Bize artık yeter de artar bile...
Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.
Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
Yüreğimi bir gün yollara atarsam
Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
Suyumun çoğu senden yana akacak
Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülsarap
Gülaşk, Gülsiir, Gülahmet, Gülerhan
Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!
Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
Kokundu, bedenimi saran o ince buğu
Esintisinde usul usul yürüdüğüm
Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..
Sanki bir kız yürürdü yollarda
Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
Kapımı açardı gümüş bir anahtarla
Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
Tozlu kitapların yığıldığı odalarda
Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini
Yatağımda bedeninden bir oyuk.
Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
Saçlarına saçlarına doğru titrerdi
Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
Geceyarılarını çoktan geçti
Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.
Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
Bir akdeniz kentinde limon koklayan
Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
Çaldı yüzünü bir yaşamlık
Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.
Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
Ama haykıracağım laflarını tuzla kesip
Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.
Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
Hep direnen bir yanım kalacak
Adımın soluk izi, acının seyir defterinde.
şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle
Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
Yorgun değilim, umarsızım yalnızca
Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
Onlara köprü olacak bir beden yoksa da..
Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
Titreyen bir ışık karanlıklarda
Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
Sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.
Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
Yaşamımın bir dilimini özetleyen
Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
Donuyor bir gülüş tek bir dizede
Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.
Nefret ediyorum ve seviyorum seni
Girdiğin bütün kapıları açık bırak
Birazdan git diyebilirim çünkü..
Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
Uzayan, akan bir irin yolu gibi.
Sözcükleri güden çobanları var kalbimin
Beynimin yaşamı saran kıskaçları
Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.
Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke
kalbimdir ona tek sınır
Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
Donup kalır sesim kendi göğünde
Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.
Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
Kendi içimde ya da uzak yollarda
Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
Irmakların birleştiği o nokta benim
İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda
Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.
Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.
Adını çoktan unuttun yüzün aklımda
Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
Bunun için ben Gül dedim sana..
Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
Kökleri toprağı saramaz olur
Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan
Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
Her çırpınışta gökyüzüne dağılır
Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.
Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler
Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.
Sana artık bir sığınak olsun bu şiir
Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
Öyle acemilikler yaptım ki ben
Hiç kalır bu şiir onların yanında ve
Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.
Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
Bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden
Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...
Ahmet Erhan