Göz önündeydi de gün ışığında görünmüyordu. Gözden kaçan
hakikatti, ihanet. Yalanlara sarıp saklanmıştı kuytuda, buldum
ve ben derdini dert edindiklerimden sadece bir ses bekledim ki
kimse yoktu
ilk dizeyi fısıldayan peri de beni değil,
eğilip omzumun üzerinden yazdıklarımı okuyup üzülen
geceyi teselli ediyordu.
Sessizliğin örttüğü söylenmemiş sözler, rengi atmış düşler,
karanlığıma sızmayan ışık, ışığa çıkmış sırlarla
çıkmaz bir sokakta kaybolmaktı ayrılık.
Yokluğundan başka kimsem olmadı sonra. Sonra söndü ocak,
sonra soğudu ev, sonra ısıtmaya yetmedi de kollarım, üşüdü
çocuk küçük...
Bir rüzgâr odaları dolaşır, ürperirdi
her bir kıvrımına bir hatıra sinmiş perdeler.
Kıştı, unutuluşun kışı... Gece yağan karla örtülen sabahlar
ev sıcaksa güzeldi.
Öncesi, ertesi olmayan bir hiçliğe uzanıp yatıyorum ya şimdi
titreyen parmaklarım çeviriyor
yıpranmış sayfasını yılların ve bilmiyor,
bir derin uykuya daldığımı sanan
yalnızlığım
gizlice eve geceyi alıyor.