Attilâ İlhan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Attilâ İlhan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2025 Salı

Cinayet Saati

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

deli cafer ismail tayfur ve şaşı
maktulün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak çekip vurdular dört kişi

cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiç biriniz orada yoktunuz

demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
on üç damla gözyaşını saydım
allahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım
hiç biriniz orada yoktunuz

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis kaatilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü

ben vursam kendimi vuracaktım

Attilâ İlhan




15 Kasım 2024 Cuma

Yağmur Kaçağı

elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

geceleri bir çarpıntı duyarsan
telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa  eylül'se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim

Attilâ İlhan

Fotoğraf: Ara Güler


15 Ekim 2024 Salı

Üçüncü Şahsın Şiiri

gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

Attilâ İlhan

Resim: Gustav Klimt, Yelpazeli Kadın


23 Şubat 2024 Cuma

kimi sevsem, sensin...

kimi sevsem sensin / hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belâya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum

Attilâ İlhan, Bir Avuç Kıvılcım, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006

Resim: Dmitry Kustanovich


26 Kasım 2022 Cumartesi




Bir kitabı çoğu kez üç beş kişi bizi anlasın diye yazarız. O üç beş kişi bizi okumaz ve bizi asıl anlayan üç beş okuru da biz tanıma fırsatı bulamayız.

Attilâ İlhan

28 Şubat 2021 Pazar

Eski Sinemalar


karanlığa dağılan o çocuk ben miyim
beni mi kovalıyor tabancalı adamlar
ıssız sarayların güngörmez prensiyim
yalnızlığımı belki de aşk tamamlar
bilmek zor hangi filmin neresindeyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar

galiba tahtabacak korsan gemisindeyim
prensesler cariyem akdeniz bana dar
günlerdir teksas’ta eşkıya izindeyim
hızlı tabanca çeken üstüme kim var
tarzan zor durumda yetişmeliyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar

kanlı bir sarışınla şanghay trenindeyim
takma kirpiklerinde hülyalı dumanlar
yabancılar lejyonu’nda fransız teğmeniyim
belki harp divanından idamım çıkar
bitmiyor nedense başlayan hiçbir film
ne yapsam içimde o eski sinemalar

Attilâ İlhan

Marlene Dietrich in “Shanghai Express” (1932) / Jack Stalnaker



29 Ekim 2016 Cumartesi

Yasak Sevişmek


öteki kapımdan gel bunu açamazsın
eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel
hem tetik bulun ardında biri olmasın
hanidir ben bu evde saklanıyorum
adımı değiştirdim başka bir adla yaşıyorum
gece gündüz siyah gözlük kullanıyorum
öteki kapımdan gel bunu açamazsın
sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel

pancurların gerisinde kararıyorum
içime belalar doğuyor sonbahar doğuyor
telefonda sesini tanıyamıyorum
yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor
böyle hep bir şey kopuyor bir şey kırılıyor
sabaha karşı gel eski gözlerinle gel
öteki kapımdan gel bunu açamazsın
hem tetik bulun ardında biri olmasın

artık hiç kimse beni yaşamıyor
aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler
korkularım oldum bittim kimsesizdiler
yalnız bir mısra mıyım ıslanıyorum
bir revolver romanımı tamamlıyor
oyun bitti ışıklarımı söndürdüler
yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel
öteki kapımdan gel bunu açamazsın
üzerime kilitleyip mühürlediler
hem tetik bulun ardında biri olmasın

Attilâ İlhan

Fotoğraf: İkbal Sema


22 Ağustos 2016 Pazartesi

Maria Missakian


yüksekkaldırım’da bir akşam
maria missakian’ı düşündüm
eğer kendimi bıraksam
yağmur olabilirdim yağardım
kasım’da bir çınar olurdum
yaprak yaprak dökülürdüm
kalbimi sıkı tutmasam
döküp saçıp boşaltsam
içimde yükselen şiiri
kaldırımlara döküp harcasam
gözleri balıkçıl gözleri
dudaklarında tutup rüzgarı
maria missakian adında biri
gelse göğsüne kapansam
gece gölgesine sokulsam
gökyüzünde bulutlar büyüseler
yağmuru dinlesem anlatsam
şimşekler kırılıp dökülseler
bizi sokaklarda bıraksalar
leylekler üşüyüp gitseler
dönüp arkalarına bakmadan
yine akşam oldu attilâ ilhan
üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı
belki paris’te maria missakian
avuçlarında bir çarmıh acısı
gizlice bir sefalet gecesi
çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i
sana kaçmayı tasarlar her akşam
Attilâ İlhan

9 Ağustos 2016 Salı

Emperyal Oteli


Ben hiç böylesini görmemiştim
Vurdun kanıma girdin itirazım var
Sımsıcak bir merhaba diyecektim
Başımı usulca dizine koyacaktım
Dört gün dört gece susacaktım
Yağmur sönecekti yanacaktı
sameland seferden dönecekti
Duvardaki saat duracaktı
Kalbim kendiliğinden duracaktı
Ben hiç böylesini görmemiştim
Vurdun kanıma girdin itirazım var

emperyal otelinde bu sonbahar
bu camların nokta nokta hüznü
bu bizim berhava olmuşluğumuz
bir nokta bir hat kalmışlığımız
bu rezil bu çarşamba günü
intihar etmiş kötümser yapraklar
öksürüklü aksırıklı bu takvim
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var

sesleri liman sislerinde boğulur
gemiler yorgun ve uykuludur
sabahtır saat beş buçuktur
sen kollarımın arasındasın
onlar gibi değilsin sen başkasın
bu senin gözlerin gibisi yoktur
adamın rüyasına rüyasına sokulur
aklının içinde siyah bir vapur
kıvranır insaf nedir bilmez

otelin penceresinde duracaktın
şehri karanlıkta görecektin
karanlıkta yağmuru görecektin
saçların ıslanacak ıslanacaktı
kış geceleri gibi uzun uzun
tek damla gözyaşı dökmeksizin
maria dolores ağlayacaktı
istanbul'u yağmur tutacaktı
bütün bir gün iş arayacaktım
sana bir türkü getirecektim
kulaklarımız çınlayacaktı

emperyal oteli'nin resmini çektim
akşam saçaklarından damlıyordu
kapısında durmanı söylemiştim
yüzün zambaklara benziyordu
cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu
tepebaşı'ndaki küçük yahudiler
asmalımescit'teki rum kemancı
böyle rüzgârsız kalmışlığımız
bu bizim çektiğimiz sancı
el ele tutuşmuş geziyordu
gazeteler cinayeti yazıyordu
haliç' e bir avuç kan dökülmüştü

emperyal oteli'nde üç gece kaldık
fazlasına paramız yetmiyordu
gözlerin gözlerimden gitmiyordu
dördüncü gece sokakta kaldık
karanlık bir türlü bitmiyordu
sirkeci garı' nda sabahladık
bilen bilmeyen bizi ayıpladı
hâlbuki kimlere kimlere başvurmadık
hiçbiri yüzümüze bakmıyordu
hiç kimse elimizden tutmuyordu
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun .... kanıma girdin ..... kabulümsün.

Attilâ İlhan


6 Ocak 2011 Perşembe

Ayrılık Sevdaya Dahil


1.

açılmış sarmaşık gülleri
                    kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
                    içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
                    yağmurlu genç kadın

2.

rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
                    dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
                    ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
        ayrılığımızı hissettiğim an
                    demirler eriyor hırsımdan

3.

ay ışığına batmış
        karabiber ağaçları
                    gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
                    tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
        çünkü ayrılık da sevdâya dahil
                    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
                    her an ötekisiyle birlikte
                                herşey onunla ilgili

telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
            yakılmış ot kokusu
                    yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
                    yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
            çünkü ayrılık da sevdâya dahil
                    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

4.

yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
            karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
            eflatuna çalar puslu lacivert
                        bir sis kuşattı ormanı
            karanlık çöktü denize

yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
            elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
            fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
            parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
            kaçamak gülüşleri gizlice

yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
            ölü bir gezegenin
                    soğuk tenhalığına
                                benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
                            suç ortağı bir sevgiliyle

5.

sanmıştık ki ikimiz
            yeryüzünde ancak
                            birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
            tek kişilik bir yalnızlığa bile
                            rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
            her an düşüp düşüp
                            kristal bir bardak gibi
                                        tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
            hâlâ kıpkızıl gülümseyen
                            -sanki ateşten bir tebessüm -
                                        zehir zemberek aşkımız

Attilâ İlhan

4 Aralık 2010 Cumartesi

tut ki gecedir

tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları

tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
fahişeler birbirinden kuşkulanıyor

tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar

ihanet bir bilmecedir


Atillâ İlhan





İzleyiciler