Nurcan Azaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nurcan Azaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2024 Çarşamba

Düzenbozan'a

Güneş biterse elbet ertesi kalır
Ya perşembe kalır ya pazar kalır

İncelir bir zincirin bir halkası
Bir tutam su kalır azar azar kalır

Bir mavi yaz gömleği azar azar incelir
Bir adam mavi yaz gömleksiz gezer kalır

Birden bir ormana çıkılır sanki gökyüzü
Bir terliye, bir ağustos sızar kalır

Ve okuyan ve güldüren ve savaşan
Ey okuyan ey güldüren ey savaşan

Çözülür sağlam sanılan simyası bir duruşun
Sesini yitirmeyen bir güçlü hızar kalır

Bir akşam bir bulgu gibi sunulur bize
Oysa bir yanlışlık birini ezer kalır

Oysa kimi su kemerlerine kimi bir iç denize
On bin dirim taşıyan bir kanal

Ve eski tulumlar ve kötü şaraplar vurunca size
Bir adam otelleri ve yanlışlığı sezer kalır

Ey eşim ey sevişim ey bende yaşayan
Ey bütün kitaplar ki bizi yazar kalır

Eskitir bayramları ve törenleri
Bir adam gelir bir düzeni bozar kalır

Turgut Uyar

Fotoğraf: Nurcan Azaz


1 Eylül 2024 Pazar

Ayna

Kırılınca bir büyük ayna
Şarkılar da yarım kaldı
Büyü bozuldu, durdu saatler
Suda suretimiz asılı kaldı.

Yoktu, şehirler gezdim ülkeler
Düşlerim sahipsiz kaldı
Ve şimdi kim bilir nerdeler
Gül güle değdi solmuş kaldı.

Anıları öğütür değirmenler
Bir aşk söyleyin ki bana
Daha başlarken öl demeler.

Kırılınca bir büyük ayna
Aşk bitti şarkılar yarım.

Behçet Aysan

Fotoğraf: Nurcan Azaz, Street, İstanbul, 2016


15 Ağustos 2024 Perşembe

Yavaş Yavaş Geçtim Kalabalıkların Arasından

Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından
bir deniz çarpması gibi çoğalta çoğalta geçen
geçtiği yeri
yavaş yavaş çıktım içimden. Dokundum
yavaş yavaş acıya, kuvarsa, şiire
yavaş yavaş tarttım suyu, anladım nedir ağırlık
kokular
coğrafya.
Eğildim sonra gövdeyi tanıdım ve düzenini
gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü
gördüm yinelemedi gördüğüm hiçbir şey
böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana
insanlaştırdım yavaş yavaş dışımı
böyle karıştım kalabalıklara
kalabalıklaştım böylece.

İlhan Berk

Fotoğraf: Nurcan Azaz


20 Mayıs 2023 Cumartesi

Düşünmenin Büyüsü

Suya düşen ışığı tenzih
Toprağını sevmiş ağaçları
Tebrik ederim

Suya değmenin onuruyla
Başım göğe ermiş gibi dik!

Evimi suyun kıyısına kurdum.
Benliğimi eğiten şiirin adabıyla
Her gün hamarat bir ev kadını
Yıkıyor beni suda.

Lekesiz bir bakışla basıyorum taşa...
Yeşeren çimlere aşk olsun!

Sudan içeri esiyor rüzgâr!

Canımı yakan ateş nasıl sahiciyse
Suyun buz tutmasını ciddiye,
Buharlaşmasını hafife alıyorum.

Gülümseyen suda elsiz engelsiz
Düşünmek koşmak istiyorum.

Varsın zaman aksın su gibi zekice,
Niyetim büsbütün dalıp gitmek suya!

Mümkün olsa
Bir bilinç düzeyinden
Yüze yüze geçsek karşı kıyıya...

Cemal Öztürk

Fotoğraf: Nurcan Azaz   

22 Aralık 2022 Perşembe

Beş Kuruşa Aşk Şarkıları


Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda
kalandı çok eski günlerden
bir bana yetsin, hıncımı arttırsın
aşkımı pekiştirsin diye sevince.
Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde
gidilmemiş bir saklı deniz sandım.

Kıpırdamazdı yapraklar geceyle
tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak
bana neydi gülmeler, şarkılar
otobüs durakları, alandaki kalabalık
geldi durdu, alana merhaba dedim.

Bir göz bozgundur yerine göre
vururdu pencereme rüzgâr,
ben hep öyle bir gözdüm
çığlığını kendine saklayan.
Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda,
çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi
apansız geliverdi sokağıma.

Hıncım bana kalsın gayrı
sen yalnızlığımı götür.
Bana çay demlemeyi öğret
elimi yüzümü yıkamayı,
ağzıma rakı koydurma.
Hıncım bana kalsın diyorum
çünki ben bu  kenti kendimde büyüttüm
bir barbarın vahşi ateşiyle,
çünki yapılarının taşında onulmazlığım
çünki şarkılar kanımın bedeli.

En sevdiğim kelimeler gibisin
örneğin öfke gibi
hani bir zamanlar
dağda ve sokakta açan.
Örneğin umut gibi
günde, gecede yitip durduğumuz
zeytin dalını dal eden.
Örneğin aşk gibi
denizlerin üzerinde yürüten.
Örneğin kavga gibi
yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan
kayaları yumuşatan kavga gibi.

Denizler benim kadar kıpırdayamaz
bak şimdi parklardayım
bir çocuğun menevişli gözlerinde.
Hüzünleri bırakmanın günü
günü çığlığı olmak dünyanın,
hüznümü iki kat ediyor ama
gecede alnıma dayalı alnın.

Ahmet Oktay

Fotoğraf: Nurcan Azaz

20 Aralık 2022 Salı

Barış Koyun Çocukların Adını

Oyunu sever bütün çocuklar

birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde

(Oyun koyun çocukların adını)

Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgârlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar

(Emek koyun çocukların adını)

Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpınışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
- Kuş uçar rüzgâr kalır

(Sevinç koyun çocukların adını)

Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
- Alev uçar nazar kalır

(Umut koyun çocukların adını)

Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
- Ölüm uçar çocuklar kalır
(Mutluluk koyun çocukların adını)

Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tepsisini okşasa da elleri
aksam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar

(Devrim koyun çocukların adını)

Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde

(Barış koyun çocukların adını)

  

Refik Durbaş


Fotoğraf: Nurcan Azaz

 

8 Aralık 2022 Perşembe

Selvi Boylu Keder

nasıl mutlu olurum ki
mutlu olsam ölürüm ki 
kaç çocuk yitmişse büyümek vakti
ekmek vakti
su vakti
o kadar yittim
bittim

‘küçük bedenlerde daha büyük ölüm’
örgütlense tüm sular
dalgalansa deniz
kudursa hatta okyanus
silinmez sahile vuruşun
silinmez o iz
minik o beden
dev o kaya
acı bohçalamak benimkisi
iki yanağım iki çıkın

(ortaya güler saklı ağlarım)

Fatma Hatun Esen

Fotoğraf: Nurcan Azaz



16 Şubat 2021 Salı

eski bir çocuk

dünya için savaşırım çünkü sen
geldin ve henüz küçük sesin

gözlerin deniz akıyor çünkü ben
bu kadar susuzum

öpüşmek sesli bir eylem çünkü biz
rayların üzerinde eğlenen sağanak gibiyiz

eski bir çocuksun işte
ağzın yaralı olabilir güllerden

dünyaya çık balkona bak
sokaklar çekiliyor evlerden

çiçekler ikimizi de şımartır
olmayacak şey değil çocuk olduğun

her yaprağından bir ötekine
iki kişilik gökyüzünden

alıp vereceğin bir soluk bir yürek
hangi karanfil kaçabilir yer çekiminden*

Can Adalı

Fotoğraf: Nurcan Azaz

7 Şubat 2021 Pazar

Yangın

Dışarı çıkıyorsanız dikkat! çiçeklerle karşılaşmayın
Ya da koklamayın onları, iyisi mi, yüzünüzü örtün şapkanızla
Ya da düşünmeyin hiç, ben bakın öyle yapıyorum
Neden diyeceksiniz, insandaki sevgiliyi eskitiyor bu çiçekler
Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun butlarına
Pek tuhaf! ben de sahanda yumurtayı kıskanırım.

Beni seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun
O ne derse doğrudur, dalga geçmeyin adamla
Üstelik beni sevmek haşlanmış pirinçleri beyazlatır Günaydın!
Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horozun renkleri gibidir
Beni sevdiniz mi yangındır artık parmaklarınız.

Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum
Bunu her zaman yapıyorum akılla oynamak yani
Öyle trenler var ki, insanı şımartıyor
Çıkıp kuruluyorum pencere yanına gel keyfim gel
Gidip duruyorum böylece, adımı bileceksiniz, çok ülkeli adam
Üstelik daha kalkma saati gelmeden trenlerin.

Sokağa dökülüyorsam dikkat! bu da doğrudur oldukça
Bir kanunu vardır belki, ya su içmişimdir ya da yıkamışımdır
yüzümü
Ya su kovalarına bakmışımdır çok çok
Olmayacak şey mi, niye bakmayayım denizlere
En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak.

Bir cümle tuhafsa dikkat! pek tuhaftır insanın tırnak çıkardığı
Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği
Korkum yok, ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum
Gözlerimi batırıyorum istakozlara
Oh ne güzel şişenin de bir anlamı oluyor böylece
Kim konuşuyor ben konuşmuyorum.

Bir gün çok yürürseniz dikkat! sinekler şehirde kalıyor
Bütün taşıtlar paslanıyor ayrıca
Pencereli yıldız, misafirli oda, bol bol öttürüyorsunuz onları
Çünkü kırlara çıkıyorsunuz, şemsiyenizi bırakın ayıp
Mana parmağınızdaki çiçekleri gösterin.

Bir yere kapanıyorsanız dikkat! yanınızda olsun elleriniz
Kim ne der bakındı işte durmadan ellerinize
Dünyayı dolaşan damarlar içinde
En kemikli taraflarıyla zencileri döversiniz
En kirli yerleriyle çat kapı fakir mahalleleri
Ayıptır yani insan elini temiz tutmalı biraz.

Bir gün ölümü beğenmeyecekseniz dikkat! ölmeyin kolayla
Kadınlara sarkıntılık edin, hoşa giden bardaklar satın alın
Ya da bir aptalın yalnızlığını seçin, çiçekler sulamakla olsun bu
Tıkır da tıkır işleyen apartmanlar vardır ya, sakın ha
Ya da her sabah
Göğe bir yüz metre kollarınızla.

Edip Cansever, Yerçekimli Karanfil, Toplu Şiirler, Adam yayınları, S.20-21

Fotoğraf: Nurcan Azaz



















5 Eylül 2019 Perşembe

Hıdırellez


Anne bak, ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Böyle, derine derine saklanmış kalmış.
Dünya yerinde bir uykuya yatırılmış, hiç uyumamış.
Kışlarda zor hatırası, yazlarda tahammül yorgunu
Anne benim gönlümün kimyası ne bu böyle?

Nereye vardıysam olmuyor,
Anne bak, hıdrellez geliyor.
Bana bir silkintiotu bul
Dizlerime derman diye sür, hülya diye gözlerime
Saçlarıma sür, yıllar var dönemedim evime.

Ne çok suyun içinden geçtim anne
senin önünden geçtiğimden daha fazla.
Sular ki bunca tanıdığımdır,
Sen bana dünya yalan diyorsun
Ben bi tek aşkı koydum gerçeğin tarafına.
Tekrar düşünelim anne
Bak bir kere daha soruyorum;
Ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Bu ben ne böyle?

Anne bak bir daha düşünelim;
Bir avuç sımsıkı harf, bir avuç sımsıkı kapalı
Eski bir mağara duvarına çizdiğin bir keçiyimdir
belki de ben anne.
Yıllarda taşlarda dillendiğime göre, oy!
Sen bana bu hıdırellezde adımı yeniden koy.

Birhan Keskin, Fakir Kene, Metis Yayınları, S. 56-57

Fotoğraf: Nurcan Azaz

4 Temmuz 2019 Perşembe

Reca

piyanoda dede efendi çalmayınız
bırakınız kanun kendi anlatsın hüznünü
ne ut ne tambur ne de ney
insan karanlıkta koklamalı gülü

eşyanın heyecanlandığı bir ölümdür çünkü
yağmur yukarı koşan çocukların büyüdüğü,
bir gün uyursa sizin de yüzünüzde eğer güz
lütfen gülle örtün üstünü

Küçük İskender

Fotoğraf: Nurcan Azaz
   

31 Ekim 2018 Çarşamba

Yer Değiştiren Işık

Oral Süzer' in anısına

I.

Kitap gibi okuyor ölümü
Bir andı, gördüm, diyor
Doğmuş güneş bir gözümün ucunda
Batmadan önce parlamış son kez
Bu sefer parmağımın ucunda

Hayatı bir ışık küresi
Hayatı dünyaya sığmamış keskin kahkaha
Hayatı bir merdiven uzaya

II.

Kitap gibi okuyor ölümü
Kimsesiz bir adadan yüzüyordum, diyor
Yanıp bönen düşler kasabasına
Bir tepeden ağır ağır iniyordum
Uyuyan kardeşlerin mağarasına

Hayatı ilk nefesin rüyası
Hayatı kokusunu yitirmemiş Mimoza
Hayatı yuva yapmış avuçlarına

III.

Kitap gibi okuyor ölümü
Yer değiştiren ışıktı, diyor
Yanıp söndü son nefesimi doğurduğum çadırda
Açılıp genişliyordu gökyüzü
Kucak oluyordu evren bana

Hayatı göğe açık bir oda
Hayatı ovalar dolusu güneş dallarda
Hayatı taş sektiriyor şimdi yıldız koyunda

Pelin Özer
05 Mayıs - 03 Haziran 2014, Büyükada

Fotoğraf: Nurcan Azaz,  Üsküdar, İstanbul

3 Temmuz 2017 Pazartesi

"Başarıyı tadanlar"


"Başarıyı tadanlar günün birinde aşıp geçerlerdi onu, ömürlerini başarı düşüncesinin yapışkan ağında sinekler gibi geçirenler onu hiç tatmamış olanlardı."

Murathan Mungan, Şairin Romanı, Metis Yayınları, S.554

Fotoğraf: Nurcan Azaz

23 Haziran 2017 Cuma

Türkü

Bir sürü çiçek ama saydırmaya kalkma
Ayrı ayrı kadınlardan koparılmış
Kadınlardan ya hem de bilsen nerelerinden
Kahin-klin kahin-klin
Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem
Seninki gül oluyor aralarında

Bir sürü güvercin havalan. Saçların
Bunlar tıpkı senin sevilmedeki saçların
Kanatlarımdan bellidir yeni açılmış sokaklarda
Gülüm-mera gülüm-mera
Bir güvercin akıntısında kesin güvercinler
Uçsuz bucaksız bana bakıyorsun

Bir sürü Süleyman Vagon-Blö'de
İçlerinden biri Vagon-Blö'de
En fazla kibarı en fazla penceresi olan
Çal-para çal-para
Açlığa saygısından olacak
Beni görünce şapkasını çıkarıyor.

Cemal Süreya

Fotoğraf: Nurcan Azaz 


Bir Adın Kalmalı Geriye


Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet

Sen say ki
Ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri, koynuma almadım ihaneti
Ve say ki
Bütün şiirler gözlerini
Bütün şarkılar saçlarını söylemedi
Hele nihavent
Hele buselik hiç geçmedi fikrimden
Ve hiç gitmedi
Bir topak kan gibi adın
İçimin nehirlerinden
Evet yangın
Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
Evet kaybetmenin o zehirli buğusu
Evet nisyan
Evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam

Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
Sen say ki
Yerin dibine geçti
Geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman
Bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır
Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
Yine de bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet


Şair Bilinmiyor

Fotoğraf: Nurcan Azaz

15 Haziran 2015 Pazartesi

Arka Bahçe

1

Kendine yabancılaşma, önce, telefonda çevirdiğin sesi tanıyamamaktır. Buna çağımızda kurumsallaşma diyorlar. Tanıyamayıp insan süsü verdiğiniz manyetik sesin sahibi öldürülmüş, arka bahçeye gömülmüştür. Görüşmekte olduğunuz ölü, sizi yok edildiği dünyaya davet ve dahil eder. Giderek sayınız artar. Sizi çevreleyen dış ortamı bir dünya zannıyla algılamaktan uzaksınızdır artık. Ormanlar, dağlar, nehirler, köyler, kasabalar ve kentler… Tümü değişik renk ve biçimlerde, pazarlama kurallarıyla erozyona uğramış motiflerdir. Ölçü ve cazibeyi satın alma özgüveni ile değersizleştiren kurumsal hayat, insanı önce öldürüp yoksulluğu bir bilinç olmaktan çıkarmakta, satın almayı ölüler düzeyinde sürdürmektedir..

2

Kendine yabancılaşma, arka bahçedeki ölünün yanına yatıp uzandığınızda, ziyaretinize gelenlerin, güvenlik görevlisi olan bir kapıdan 'sizi görmeye geldiklerini' bildirerek geçmesidir. Sevgi, dostluk, aidiyet, ne kadar kılık ne kadar kıyafet, güvenlik başlığı altında sorgulanmış, kurumsal arınmadan geçmiştir. İçimizde yeni bir ölüye yer açılmıştır.

3

Kendine yabancılaşma, elmanın kurdu kemirmesidir. Kıpkırmızı düzgün yuvarlığın dışında bırakılmış canlıyı, terör suçlusu sayan genetik dönüşüm projesi ile insanı yurdundan kovan kentsel dönüşüm projesi isimli eş zamanlı imhanın içinde yer almaktır.

4

Kendine yabancılaşma, gün doğumundan gün batımına sağ çıkmamaktır. Aynı zamanda 'işleri bitirmeden' ölmemektir. Belki bir kahve molasında, ajans haberinde: bir tır kasasındaki havasız elli kişilik mülteci ölüme, sessizce gömülmektir. Bir diğer haberde, verdikleri on bin doların, denize bir gölge bırakacak kadar karşılığı olmadığını öğrenmektir; hayata tutunamayanların yerine...

5

Kendine yabancılaşma, çocukluğumuzun para üstlerine el koyan tüccarların kredi kartlarına eklediği bonus puanla tanışmaktır. Artık dolaşımda olmayan bir mutluluğun ‘harcadıkça biriktir!’  ifadesiyle yer değişmesidir. Komşu teyzelerin kapılarını sıkı sıkıya kapaması, bayram zillerinin kapı deliğinden gözetlenmesidir. Bisküvi kutuları ambalajlanan bakkal Hikmet amcanın yalnızlığında dönenmesi, dilinde hikâyesi olmayan berberin kuaförlük belgesidir.  Çok uluslu bir alçaklık eseridir.

(...)

Hüseyin Murat Çinkılıç

Fotoğraf: Nurcan Azaz


30 Ekim 2014 Perşembe

Öyle Sermestem ki İdrak Etmezem Dünya Nedir


Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür
Men kimem sâkî olan kimdür mey û sahbâ nedür

Gerçi cânândan dil-i şeydâ içün kâm isterem
Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedür

Vasldan çün aşık-ı müstâğni eyler bir visal
Aşıka maşukdan her dem bu istiğnâ nedür

Hikmet-i dünyâ vü mâfiha bilen arif degül
Arif oldur bilmeye dünyâ vü mâfiha nedür

Ah u feryâdun Fuzûlî incidübdür âlemi
Ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür 

Fuzuli

Fotoğraf: Nurcan Azaz




15 Ocak 2014 Çarşamba

Kuşlar da Gitti


yalnızlık senin o konuşkan kuşun
hani hep duvarlara anlattığın
hapislerden kalma sürgünlerden.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
bulutlar taşıdığın yakut sürahide
begonyalar büyüten eski alışkanlık.

yalnızlık senin o konuşkan kuşun
kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten.

yaralı, dili lal, kanadı kırık
vurulmuş başında bir yokuşun.
Behçet Aysan
Fotoğraf: Nurcan Azaz

12 Aralık 2013 Perşembe

İstanbul

Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.

Cahit Külebi

Fotoğraf: Nurcan Azaz

15 Kasım 2013 Cuma

Sevgi Duvarı

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can Yücel

Fotoğraf: Nurcan Azaz

İzleyiciler