1 Haziran 2025 Pazar
Eski Fenerler Eski Gemiler
29 Nisan 2025 Salı
Bu Ne Biçim Hayat
26 Ocak 2025 Pazar
Yaz Bitti
4 Aralık 2024 Çarşamba
Eşkal Üzerine Bir Şiir
5 Nisan 2023 Çarşamba
Omayra
Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım
Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın
macerasında
yolun sonunu söylüyordu
günahkâr iki melek olan sağdıçlarım
Al birkaç bulutlu sözcük
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
mekik, taflan, kar kesatı bir iklim
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
bu ilişkinin topografyasını
mezhepler tarihinden bulup çıkardım
adanan boynunda o gümüş zincir
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
işte yazgının kara zırhlısı!
Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında
Benim ruhum nehirler kadar derin!
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!
Arı bir sessizlik duruyor
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
gövdenin demir çekirdeği
kalkan teninin altında
sana okunaksız bana saydam giz
içindeki uğultunun izini sürüyorum
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
harabeler diriliyor
heykeller tamamlanıyor
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
başka çağlara gidip geliyoruz
aşk tanrısı için
seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle
Öpüyorum seni boynundaki yaradan
iniyorum kaynağına
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
dokunuşlarımın parıltısında
düğümlü mendilin, gümüş zincirin
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
çözülüyor avuçlarımda
Tılsım tamamlanıyor
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına
Adın yoktu tanıştığımızda
eksiğini de duymadık
bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık
Adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
Şimdi adın var
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve şimdi
ikimizin vaktinde
intikam saati geldi
Omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
gücünden habersiz sakin gülüşün
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
ben ki hileli bir oyun,
birkaç kırık zar
ve kara muskalı tılsımlarla
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
asıl sen tutsak etmişsin beni
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
sığlığın, sevgisizliğin
o sonsuz kendiliğindenliğin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne
Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra
uğultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın
aşkım ölümün sınırında Omayra
olduğun yerde kal kımıldama!
Murathan Mungan
19 Ocak 2023 Perşembe
Olmasa Mektubun
Olmasa mektubun
Yazdıkların olmasa
Kim inanırdı
Senle ayrıldığımıza.
Sanma
unutulur,
Kalp ağrısı zamanla
Herşeyi unutarak
Yaşanır sanma.
Neydi
bir arada tutan şey ikimizi
Birleştiren neydi ellerimizi
Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi
Sevmek birçok şeyi göze almaktır.
Baksana
geçmişe,
Ne çok anıyla yüklü
Nerde o taverna,
Nerde sinema
Harcanmış
zamanla
Yeniden yaşanmaz ki;
Geç kaldıktan sonra
Arama boşa!
Murathan Mungan
Resim Karesi: Sevmek Zamanı Filmi,1965, Metin Erksan
11 Aralık 2022 Pazar
Ya kişi daireyi kendi eliyle kendi çevresine çiziyorsa...
"Babamın iş gezilerinden birinde, yoldan geçerken arabanın penceresinden gördüğüm bir manzarayı yıllar bana hiç unutturmadı. Çevresine bir daire çizilen adam etrafını kuşatan bir kalabalık tarafından sürekli taşlanıyor, adamsa o dairenin dışına çıkamıyordu. Adamın Yezidi olduğu söylendi. Bir azınlık toplumu olduklarını, şeytana taptıklarını, inançlarına göre tavuskuşunun ve dairenin kutsal olduğunu, bu yüzden çizilen daire silinmeden içindekinin dışına çıkamadığını öğrendim. Bu inancı gülünç bulanların da başka türlü görünmeyen daireler içinde olduğunu ve bunun dışına çıkamadığını çok sonra anlayacaktım. Tıpkı daha geniş bir coğrafyaya çıktığımda, dünyanın her yerinde her türlü azınlığın nasıl taş altında tutulduğunu anladığım gibi.
Daire çizen için bir komediydi. Dairenin dışındaydı. Saçma bulduğu bir inancı silah olarak kullanıp inananı teslim alabiliyordu. Bu, ona bir iktidar sağlıyordu. Dairenin içindeki içinse bir dramdı. Tutsak ediliyordu. Yazgısını Öteki'nin insafına terk ediyordu.
Ya kişi daireyi kendi eliyle kendi çevresine çiziyorsa... İşte bu bir trajediydi. Seçiminin içerdiği sonu yaşayacaktı."
"Geri döndük, yeniden şehrin merkezine inerken, daha çok Kürtlerin oturduğu mahallelerin birinde, evlerden birinin ağır, büyük kapısı güçlükle açıldı. Ardından, üç dört yaşlarında, sarışın, lüle lüle saçlı, mavi gözlü ve boynunda iri mavi boncuklar taşıyan masal güzeli bir kız çocuğu, eşiği atlayarak ansızın sokağa, önümüze çıktı. Bizi görünce duraladı. Bu güzel Kürt meleği, bize inmekte olan günün son armağanı gibiydi; gözlerimizin önünde birdenbire beliriveren varlığıyla bizi heyecanlandırmıştı. Eğilip sevecek oldum. Kuşkulu gözlerle baktı ilkin, ardından bir iki adım gerileyerek 'Polis, polis' diye uzaklaştı bizden. Bizi polis sanmış, korkmuştu. Vurgun yemişe döndük, demek biraz kentli giyinmiş herkes yabancı, her yabancı da polis demekti, daha beş yaşında bile olmayan bu küçük kız çocuğu için? (...) Bir tek bu olay, beni derinden yaralayan bu dramatik karşılaşma, yüzlerce gazete haberinin, yüzlerce fotoğrafın anlatmakta eksik kaldığı her şeyi bir kerede anlatmıştı.
Benim geçmişimi, onun geleceğini kirletmişlerdi.
Çocukluğumu aradığım sokaklar.
Üç dört yaşlarındaki şu mavi boncuklu kız.
1990 yılının Mart ayıydı.
Daha sonra Mardin'e hiç gitmedim. Olmadı.
Şimdi bir rüyam var: O mavi boncuklu kız büyüsün, bir gün bu yazıyı okusun, o günü hayal meyal hatırlasın, beni hatırlasın ve bana bir tek mavi boncuk göndersin istiyorum.
Bunu hepimizin geleceği için istiyorum."
Murathan Mungan, Paranın Cinleri, Metis Yayınları
Sıddık Akbayır, Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir, S.156
14 Şubat 2021 Pazar
Alabalık ve Siyambalığı
alabalık, bir metafor
denizler ve balıklar içinde
Kutsal Kitaplara göre ilk yaratılanlar içinde
akıntıya karşı yüzen tek balık
tekini koruyan tekinsiz
ölüme doğru ve ölüme karşı
çağlayan çıkan, dikine yüzen bir balıkmış yalnızlık
pullarında ışıyan falı
alabalığın
denize eklenemeyen yabancılığı
tonlarca su altındaki derin sükûnet ve şiddeti
zamana sadık akıntıların
unutulmuş derin korkuları
masalaltı yaratıkların, fırtına perilerinin
söylencelerin batığından
yepyeni yolculuk yolları
ağ av ölüm
başka kip başka zaman
belki akıntıya karşı yüzenin kaderi
denize inen pası
kirli günbatımlarının
Bilinmez balıkların kardeşliği
küçük/büyük/açlık/akrabalık/yumurta ve ölüm ilişkisi
siyambalığı derin krallığı umutsuzluğun
dipteki siyah kare
alışkanlıkların tek rengi
kendine benzeyen avı
kendinden olanın karanlığıyla beslenen
derin krallığı umutsuzluğun
bilgeliğe ermiş katillik
okyanus kadar derin ruhlarda kendiliğinden
her şeyin olabilirliğine kadar inen
yolculuğu
siyambalığı derin krallığı umutsuzluğun
kar ne kadar yağabilir bir denizin derinliklerine o
kadar üşür deniz gibi ölüm bile
gövden şiddetin amansız nesnesi
başkasını öldürürken duyduğun
kendinle sevişmenin şiiri
cinayetin mabedinde
yan yana uyur ölüm ve aşk
karanlıktan ve yıkımdan
beslenen
gölge gövdelenir
öldürürken
cinayet de aşk gibi yaşanır
sen ve başkası olarak ,
avından dönen
siyambalığı
kendiyle ödeşirken
insan düşmanını kendinden seçer
denizin dibindeki para ve tarih
rıhtımlarda bekleyen pusu: dövme ve hançer
hangi denize gitse
başka denizler aklında
bir eldiveni uçurum
bir eldiveni yanardağ
söndürmez en uzun ay
en uzun deniz
en uzun seferler
bilir iki eski kardeş Deniz ile
Atlantis
bir açık sayfa gibi
herkesin düşlerini yazdığı yüzyıllardır
bulunmamış yitik ülkeler aşk da ölüm de
aynı ağlarına takılır
ay ışığının
denize dağılmış saçlarının arasından
aldırmaz geçer siyambalığı
inanır aşkın da ölümün de
aynı bedendeki kesinliğine
denizin karaya çıkmış efsanelerinde
anlatılır
ikiz öyküsü
kendi derinliğinde vuruşarak
ölen kardeşlerin
baba ile oğulun
ağabey ile kardeşin
iki sevgilinin
yani kendi derinliğinde vuruşarak
ölen kardeşlerin
bir denizde bir öykünün sayısızdır yolları
kimi vurgun yemiş gizilgüç
kimi ahtapotun kolları
su yürümüş zıpkın sürüyor kendi izini
okunmuyor yazısı başkalarının
su yürümüş zıpkın öyküden yana
su yürümüş zıpkın
bir yüzü silinmiş para
denizin dibine varana kadar
tura
tura
tura
herkesin gizi bir başka seferde
her seyir kendi defterini seçer
tuzlaşmış kentlerin anısı vurur suyüzüne
üzerinden sessizce geçerken
uzağa dağılıyor yüzler
kimse bakmıyor birbirine
biliniyor tuz beyazı gerçek
her birimizin bir şeyi var denizin dibinde
Bir tek balık alınmadı
Nuh'un Gemisine
Sudaydı o İçindeki suda
Tehlikenin içindeki suda
Kimi zaman bir tek balık yaratır
çırpıntısını bir okyanusun
batıklarla anlamlanır
geçmiş denizler
bir denizin içyüzü
başka denizlerdir
birbirlerini çoğaltırlar durmadan
yeryüzünde en eski şey su
tufandan önceki suyla
tufandan sonraki bile aynı değildir
balığın karnındaki inci
likit zaman
ikizi ikiz
şairi şair
peygamberi peygamber yapan
yazla dirilen parçalanma
tekinsiz serüvenlerde bulunmuş Zaman
balığın karnındaki okyanus
hikâyedeki tılsım tekrardaki
şiddet gelecek
gelecek
gelecek
yanılmaz deniz
durulma zamanlan yükselir
denizin gizli surları
saklı haritalardaki su terazisi
dumanı tüten batığın dinlendiği derinler
ufkunu okyanusa ayarlamış gözlerin
uzakta ve diptedir göreceği
denizin gizindeki uçurum
ağır kanatlı dip balıkları
akıntıların yıkadığı para, kara sünger
derinleşmenin eşik taşları
pullarına gömülü gizli balıkların
kalın uykusuna ayarlı saat ey
kendini yenildim sananlar ışıkla
kırılır denizin dibindeki yıldız falı
Uzundur denizin gecesi
uzundur karası denizin
yalnızca bir kez Musa için
kızıl saçlarını ikiye ayıran dalgalar
en uzun hatırası
bir daha avunmaz suyun
bir daha geçilmez denizin
kaybolmuş kendi adı
sürüler içinde
öylesine geçer bir denizin derinliklerinden
bir sayfanın derinliklerine
akıntıya kapıldığı yerde şiirin
küçük, kırık bir gülümseme olarak
küçük, kırık bir gülümseme
enginler uzak sığ yakın
kavrulmuş suları kısacık hayatının
cam kesimi elmas, akvaryumu su nerde keser
işte balıklar
işte balıklar
işte balıklar
en küçük ölçekli haritada
binlerce başkalaşım
armaların güvencesinde
başkalaşımlar
nerde hayat çizgisi, o zümrüt kesim
suyu derinleştiren gölgesidir
akıntının yönünü
ışığın kırıldığı noktalar
orada hepimiz
biraz su biraz balık
bir akvaryum iklimini
herkese suç gibi paylaştıran
o derin ortaklık
tarihi dolduran sular, harçları karan sular
başka çağların derinliklerine
kendi ışığını içinde taşıyan ayna
farklıdır su altında karanlıklar
kimsenin kendinden başkası olamadığı
o derin yalnızlık
odalara vurur gölgesi
açık denizlerde kaybolan balıkların
odalara, aşklara, sayfalara
özet çıkarırsın en büyük denizlerden
uzaklarda ararsın
tuzunu silkeleyen yollarını rüzgârın
huy değiştirir balıklar denizine benzedikçe
hiçbir kardeşliği olmayan balıklar
denizin üst katında oturanlar
geçmiş zamanın define rengi gözleriyle
bir dip balığı
ölürken
vurur yüze
kıyı kalplerde
deniz fenerlerinde
yosun pası mezar taşı
yarım kalmış şiirler
erken kilitlenmiş bir odanın derinliklerinde
dinmiyor açık denizlere yağan yağmurların
odalara vuran gölgesi
küçük balık küçük
balık denizin
nerede? denizim yok
denizim yok ararım
her yerde
Murathan Mungan
Yaz Geçer
Mayıs 1988 - Haziran 1992
Resim: Frederick Childe Hassam (Isle Of Shoals Moonlight)
12 Temmuz 2017 Çarşamba
"Hiçbir şey hayatın hesaplanamaz olma hakkını elinden alamıyordu."
Murathan Mungan, Şairin Romanı, Metis Yayınları
11 Temmuz 2017 Salı
"Başkalarının kötülüğüyle mücadele etmek kolaydır"
Murathan Mungan, Şairin Romanı, Metis Yayınları, S.554-555
3 Temmuz 2017 Pazartesi
"Başarıyı tadanlar"
Murathan Mungan, Şairin Romanı, Metis Yayınları, S.554
Fotoğraf: Nurcan Azaz
15 Ocak 2017 Pazar
Avara
17 Haziran 2015 Çarşamba
Murathan Mungan (Şairin Romanı, S. 96)
Resim: Saim Kara / Pastel Çalışma
1 Nisan 2013 Pazartesi
"Az olun ama hakiki olun!"
28 Ekim 2010 Perşembe
Herkes ve Birkaç Kişi
