-gidenlerin derdi vardı, kırılarak gittiler!
istilâcı kavimler geçiyordu çengi şarap gırnata
ateşi tutma yanarsın dedi fenerböceği
ateşi tutarsan yanarsın! karamba karambita…
kavimler kapısında kendini aksak trenin
gelişine bırakan şairi hatırla ama. hatırla
dalından uzağa düşürülen dost mahşerini.
bu göğ bizi anlamadı. aksak bulutlar, yıldızlar, çengi, gırnata
yalakta bekledim dolunayın gümüş sikke olmasını
cuma duasından erken döndüm
okunmamış mektupları açtım. kurumuş yonca, sigara yanığı
cumaertesi telefonumu bekle diye yazıyorsun
kalemin mürekkebi neden böyle elzem zamanda…
çık gel! korur seni sevgim, duadan ördüğüm kazak.
aklım dalgın akan ırmaktı, nerde yanlış yaptım
tayları suya indirdim. oh lâ lâ, karambita
kendi eksenimde uzun uzun döndüm
dehliz misin mübarek? dedim “cep delik cepken delik”
döndüm baktım dünyanın olanca kiriyle
bakıyordu bana eğilip almayı üşendiğim metelik
yarın güzel bir gün olacak belki ararsın. belki
mektubun gelir. aklımı bıraktım çıktım yola güzel olacak
sır değil, dünya kokuyordun daha dün kadar yakın,
sudaki pulcukları eteğinden savururken.
bedenime dönüşen rüzgârgülüydün
-konken partisinden erken ayrıldım (diyorsun)
kızlar taşların canını çıkarıyordu
-taş çalarken yakalanmışsın evin hizmetçisine…
aklımı bıraktım çıktım yola her şey güzel olacaktı
mektubun gelmemiş eski mektupları okudum
ılgın, fesleğen, karadağ’ın sürüleri; ‘an gelir!’
masallara ateş taşırız; çalı, çırpı, kırılgan sözleri
boynumuz son yangında kurtardığımız hurufat
sakalıma takılan kuş sesleri, uzak yakın çığlıklar
unutmak ihanettir diyorduk, karamba karambita!
neden öyle bakıyorsun bugün pazar neden böyle
elbette bir sebebi vardır yalnızlığımın
tepeleme hayaldik bedenimiz bulandı aktı
çocukluğumun gizlendiği horozlu cep aynasında