Zayıfmış gibi yaparak güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların, kendilerini güçlü hissetmelerini sağlayabilirsiniz. İnsanların sizi kurtarmasına izin vererek siz onları kurtarırsınız... Bu yüzden ezilen taraf olmaya devam edin. İnsanların üstünlük taslayabilecekleri birine ihtiyaçları vardır.
16 Mart 2010 Salı
Noktalar
Dar dünyada diken üstü duruşlar
Doğrularım ki tutunduğum kuru dal
Dönüşsüz hatalardan öğrendiğim yanlışlar
Yüzümde bir parça aydınlık bazen
Umutsuz geceler biter birden ışıyışlar
Evler şarkılar aşklar arkadaşlar bırakıp gittim
Her mevsim giden kuşlar gelen kuşlar
Her insanın rakibi yalnızca kendisiymiş
Köpek yarısı dünya seyirciler alkışlar
Kara değirmenler gördüm kararıp kalmışlardı
Öğütmeyen öğünürmüş için için çürüyen taşlar
Kendime baktım, baktım ki herkes orda
Habil Kabil dünyaya dağılmış kardeşler
Ağzımda baharat tadı dolaşıp durdum şehirleri
Aslolan yolmuş yanılmak içinmiş bütün varışlar.
Neden durmadan itiraz ediyorum; öyle mi? Birisi bir düşünceyi ısrarla savunuyorsa, inandığı her neyse içinde bir ahmaklık vardır. Zaten o, değişmeyen tek şeye itiraz etmektedir. Benim itirazım bu itiraza.. Şimdi söz uçup, yazı kalacak ya; benim hâlâ burada olduğumu sanacaklar. Oysa o vakit, ben başka şeylere itiraz ediyor olacağım..
hüseyin murat çinkılıç
Seni Bir Nehirden Ayıklarken
Yüzünün kırık yerindeyim hep Kırmızı
öteki sesim sızıyor kısalmış kirpiklerinden
kalbim buluta bulanık uzunca gidişlerinde
ha yağdı ha yağacak elinin değdiği yerden.
Herkesin gözdesi kendine açılan mezar
üstünde hep o karaçalılar yine ayrıkotları
taşlarında ılık tadı taze kanamaların
gövdemden çektim kendimi sana Kırmızı.
Bak şimdi ben burada yeniden susulmuş göz
ya da harfleri yanlış dizilmiş bir veda mektubu
terledim ki nasıl seni bir nehirden ayıklarken
gel desem bir kıyı kentine alıp çocukluğunu.
Nazım Mutlu
kalbim buluta bulanık uzunca gidişlerinde
ha yağdı ha yağacak elinin değdiği yerden.
Herkesin gözdesi kendine açılan mezar
üstünde hep o karaçalılar yine ayrıkotları
taşlarında ılık tadı taze kanamaların
gövdemden çektim kendimi sana Kırmızı.
Bak şimdi ben burada yeniden susulmuş göz
ya da harfleri yanlış dizilmiş bir veda mektubu
terledim ki nasıl seni bir nehirden ayıklarken
gel desem bir kıyı kentine alıp çocukluğunu.
Nazım Mutlu
Ağaran Bir Suyum
Kadınlar gittikçe daha güzel
Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin
Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi
Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum
Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak
Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum
Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu
Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...
Şükrü Erbaş
7 Mart 2010 Pazar
eylül
uzar boyundan kısa bir pantolon;
gazoz kapağı, fırdöndü, dipçik, duvar
unutmam öyle yakın geçti yanımdan
o bacaklar ercan’ındı, küçüktü, beyaz kaplumbağa taşlardı
benim kısa pantolonum olmadı hiç
anam babam bilir, gözlerim ferfecir*
onüçüm belli ondördüm naylon
onikisinde samatya’ya kaçasım vardı bulsaydım ertuğrul’u
eylül’ün raylarda uzaması gibi bir meraktı işte…
unutmam, öyle yakın geçti yanımdan
dedi ki: 'kaplumbağalar yeşildir, herkes bilir bunu'
vakarla yapıştılar koluna, büyümediğimiz yılları korktuk
söktüğümüz taşları boşluğuna koyduk
perdeler ürktü, pencereler söndü,
daha bir içlendik çağrılmadığımız evlere
yüzünü gizleyenler de bilir bunu;
öyle yakın geçti ki üzgün haydutlar
uzun uzadı boyunlarımız, upuzun baktık
avuçlarımızla gözlerimizi kapadık;
gazoz kapağı, fırdöndü, dipçik, duvar
unutmam öyle yakın geçti yanımdan
o bacaklar ercan’ındı, küçüktü, beyaz kaplumbağa taşlardı
benim kısa pantolonum olmadı hiç
anam babam bilir, gözlerim ferfecir*
onüçüm belli ondördüm naylon
onikisinde samatya’ya kaçasım vardı bulsaydım ertuğrul’u
eylül’ün raylarda uzaması gibi bir meraktı işte…
unutmam, öyle yakın geçti yanımdan
dedi ki: 'kaplumbağalar yeşildir, herkes bilir bunu'
vakarla yapıştılar koluna, büyümediğimiz yılları korktuk
söktüğümüz taşları boşluğuna koyduk
perdeler ürktü, pencereler söndü,
daha bir içlendik çağrılmadığımız evlere
yüzünü gizleyenler de bilir bunu;
öyle yakın geçti ki üzgün haydutlar
uzun uzadı boyunlarımız, upuzun baktık
avuçlarımızla gözlerimizi kapadık;
sokağın eylül’e saklanması gibi bir oyundu işte…
hüseyin murat çinkılıç
*Ferfecir : Velfecri
hüseyin murat çinkılıç
*Ferfecir : Velfecri
19 Şubat 2010 Cuma
Masal
kavrulmuş bir karıncanın sağ salim
yuvasına dönüşü şarkılarda anlatılmaz
başka bir ses gerekir belki de, bilinen
tüm seslerin ötesinde; anne
koynuna al beni rahmine söz geçmez bu ıssız gecede
gitar çalma, susalım biraz yoruldum ağrımaktan
yoruldum bunca kesik ruhu tek başıma
taşımaktan, bir avuç kızgın kum bile yok
tutuşmuş saçlarını özlemeye vaktim yok
yok. yangınlara kızanları sildim kareli defterimden
bir kare de sen koy, üşenme
sanki soldan sağa ölmüş gibiyiz bu bilmecede
bu masalda dere tepe düz gitmiş kadar yorgunuz
argınız. azgınız. vallahi azız.
çok daha az olacağız bu pis gidişle
belki de seviştirmeye
vaktim olmaz kimseyi kendi bedenimle
çok gittik. dere tepe düz gitmiş bile
olabiliriz. ne dersin geri dönmeye; anne
sana söylüyorum olur olmaz zamanlarda ölme
taşınacak bir yük bile kalmayacak yoksa
bu kırışık cennette
yarım yamalak yaşayalım senle
kavrulmuş bir karınca kararınca; anca.
Altay Öktem
yuvasına dönüşü şarkılarda anlatılmaz
başka bir ses gerekir belki de, bilinen
tüm seslerin ötesinde; anne
koynuna al beni rahmine söz geçmez bu ıssız gecede
gitar çalma, susalım biraz yoruldum ağrımaktan
yoruldum bunca kesik ruhu tek başıma
taşımaktan, bir avuç kızgın kum bile yok
tutuşmuş saçlarını özlemeye vaktim yok
yok. yangınlara kızanları sildim kareli defterimden
bir kare de sen koy, üşenme
sanki soldan sağa ölmüş gibiyiz bu bilmecede
bu masalda dere tepe düz gitmiş kadar yorgunuz
argınız. azgınız. vallahi azız.
çok daha az olacağız bu pis gidişle
belki de seviştirmeye
vaktim olmaz kimseyi kendi bedenimle
çok gittik. dere tepe düz gitmiş bile
olabiliriz. ne dersin geri dönmeye; anne
sana söylüyorum olur olmaz zamanlarda ölme
taşınacak bir yük bile kalmayacak yoksa
bu kırışık cennette
yarım yamalak yaşayalım senle
kavrulmuş bir karınca kararınca; anca.
Altay Öktem
9 Şubat 2010 Salı
defterinden kuşları silme
sen yine benim bildiğimi bilme
defterinden kuşları silme
bekle mayısları; çocukları harfiyen
söz nedir ki; şiir ve bencil
etsem yeri yok kalbimden önce
suya düşecek mor salkımları bekle sen
hem saçların daha ılık
gözlerinden öperim söz, haziran inince
hüseyin murat çinkılıç, ocak 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)