Mesel - Masal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mesel - Masal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Okyanus, Gökyüzü ve Küçük Yıldız (Masal)

“Okyanus göğe aşıkmış. Hava değil su sanırmış.”(1) Binlerce yıl onun için nice fırtınalara ev sahipliği yapmış, nice gemiler batırmış, nice savaşlarda nice korsanlar yutmuş. Sürekli minnet beslemiş göğe yukarıda kendi renginde, kendi tadında duruyor, kendisini kendine katıyor diye. O denizler deniz, karalar kara olalı beri bunu böyle bilmiş; yağmurlarla kendisine dönenin kendisi olduğunu hiç bilememiş
...
Ola giden bu masalda, gökyüzünü yurt edinen milyarlarca yıldızdan sadece biri; bir küçük yıldız, akşam olunca hüzünle açarmış ışıklarını; ve sabaha kadar, güneş yüzüne değene kadar, hüzünle, hiç kıpırdamadan otururmuş evinde. Gökyüzündeki diğer yıldızlara benzemezmiş bu küçük yıldız. Diğerleri gibi şenlikle yanıp sönmez, bayramlara katılmazmış.. Haa bir de dilsizmiş. Bazı yıldızların söylemesine göre, evrene gözlerini açtığı ilk gün kendi dilini kesmiş. Bazı yıldızlar ise onun dilsiz doğduğunu söyler. Ama en yaygın söylence şudur ki, küçük yıldız okyanusun göğe olan ümitsiz aşkına tanık olduğu ilk anda lâl olmuştur.
Küçük yıldız hüzünle ışıklarını açar, hüzünle oturur, hüzünle kaygı biriktirirmiş gözlerinde.. O kaygı bir gün gözlerini de kör edecek noktaya geldiğinde küçük yıldızın evinde sadece solgun bir ışık görünür ve sadece arp tınıları duyulur olmuş.. Komşusu olan yıldızlarlar onu ve hüznünü hiç önemsememişler, küçük bir budala olarak görmüşler.. Yıldızlar kendi aralarında konuşurlarken bunu söylerlermiş yalnız: Küçük Budala ! Aslında hiçbiri onu budala görecek cesareti bulamazmış kendinde. Çünkü bilirlermiş ki o küçük yıldız, gökyüzünün sunduğu görkemli şenliklere, törenlere, albenilere kendileri gibi kapılmamış hiç. O küçük yıldızın, lâl olmasaymış eğer, yine de gidip okyanusa, aşkını anaforlara kat diyemeyeceğini, aşka her gece üzerine giydiği hüzün kadar değer verdiğini bilirlermiş.

Küçük yıldızın törensel bir hal alan farklılığını itaatsizlik olarak düşünen gökyüzü derin öfkeler içinde sürekli buhranlar yaşarmış. Küçük yıldızın ateşini eritmek, ışığını iyice yok etmek için de sürekli şenlikler düzenler, bütün yıldızları katılmaya zorlarmış. Hoş zorlamasa da kimse ondan gelecek bir gazaba uğramak istemezmiş zaten. Bir tek küçük yıldız, tek bir şölene bile katılmayan küçük yıldız gökyüzünde eğreti asılı durmayı göze alabilmiş.

Gecelerden bir gece, gökyüzü gazaba karar kılmış. Gece güne, okyanus aşka evrildiğinde, tüm yıldızlar uyurken Nemesis’ i çağırmış. Ve Nemesis korkunç gazap hülyalarını da sürüyerek uyagelmiş davete. Olanı biteni dökmüş gece içinden, anlatmış zoruna gideni, okşayarak gururunu intikam hülyalı tanrıçanın.. Önce itiraz etmiş tanrıça, “Hayır” demiş, “Benim işim yeryüzüyle. İnsanlarla. Kibire düşenlerle. İsyana dönenlerle” Gökyüzü daha da okşayarak gururun tenini, Nemesis için bir şölen düzenlemiş ve kalmasını istemiş, yedi yıldızın ışığını alıp hediye etmiş. Şölen başlamış. En güzel ışıklarını giyinen yıldızlar dönmeye başlamışlar Nemesis’ in etrafında. Saatler ilerledikçe gece en güzel demini almış, yeryüzündeki görevlerini unutan Nemesis’ i kıvançlara sürüklemiş. Gökyüzü vaktidir deyip küçük yıldız için sonsuz gazap dilemiş Nemesis’ den. Nemesis siyah ipek giyitler içinde, kendinden geçmiş bir halde kaldırmış hançerini, uzakta cılız gözlerinden inciler süzülen küçük yıldızın üzerine davranmış. Nemesis bir daha, bir daha savurmuş gazabın hançerini…

Okyanus göğe aşıkmış. Hava değil su sanırmış. Ola giden bu masalda değişmeyen tek çalkantı aşk olarak kalmış. Şimdi çocuklar, balıkçılar ve aşıklar, gökyüzündeki muhteşem şenliği görmek için başlarını yukarıya kaldırmadan önce, ilk sulardaki şölene tanık olurlar ve ilk hayranlığı ona sunarlar…
Çünkü o sularda göz kamaştıran danslarıyla oynaşan milyarlarca yakamoz, “bizler birer küçük yıldızız” diye çağrışıp (!!), sevda şarkıları mırıldanmaktadır... Geceleyin göz göze geldiğinizde onlara, okyanusun aşkını soracak olursanız eğer; ki sormayın. Lâl olup ağlamaya duracaklardır..

hüseyin murat çinkılıç (Ekim 2006)

(1) Soysal Ekinci – "Okyanus göğe aşıkmış" isimli şirinin giriş satırı

23 Mart 2009 Pazartesi

Kırmızı ibikli küçük tavuk

Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış. Tavuk kendi yiyeceğini kendisi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş:

'- Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ?'

Ördek cevaplamış:
'- Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim. Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday alırsın.'

Domuz oradan seslenmiş:
'- Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım.'

Fare hemen atlamış:
'- Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı sana borç verebilirim, sonra ödersin.'

Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler
sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vazgeçmiş.

Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş: '- Kahve ekmek için kim bana yardım edecek?'

Ördek:
'- Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi sana satabilirim' demiş.

Domuz:
'- Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım' demiş.

Fare de:
'- Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm ' demiş.

Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmııııış çalışmış.

Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına seslenmiş:
'- Kahveleri satmama kim yardım edecek?'

Ördek:
'- Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim fabrikama getirmelisin. '

Domuz:
'- Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez.'

Fare:
'- Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen lazım.'

Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içinde imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için yine yardım istemiş:
'- Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek?'

Ördek:
- Ben yardım edemem, senin hiç paran yok.'

Domuz:
'- Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de kalmadı, yiyecek yok.'

Fare:
'- Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim.

Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor. 

Kaynak : İngiltere de ilkokullarda okuma kitabı olarak okutulan 'The Little Red Hen' kitabı

İzleyiciler