Sel Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sel Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2025 Salı

Susan Dağ

    Sömürge döneminde, Potosí'deki Cerro Rico çok fazla gümüş ve çok fazla dul üretti. 
    Avrupa iki yüz yıl boyunca Amerika'nın bu buzlu yükseltilerinde Hıristiyan ve Batılı bir tören kutladı: Çıkarılan gümüşe karşılık her gün ve her gece dağa insan eti verdi.
    Tünellerin ağızlarından giren her on yerliden yedisi çıkmıyordu. Hâlâ katliam olarak adlandırılamayan bu katliam, yine bu adla anılmayan kapitalizmin gelişimi Avrupa'da mümkün olabilsin diye Bolivya'da gerçekleşti.
    Bugün Cerro Rico oyuk bir dağ. Bütün gümüşü bir hoşçakal bile demeden uzaklara gitti.
    Yerli dilinde, Potosí, yani Potojsi, gürleyen patlayan anlamına geliyor; çünkü, diyor rivayet, eski zamanlarda tepenin canı yandığında gürlerdi. Şimdi içi boş; susuyor.

Eduardo Galeano, Zamanın Ağızları, Sel Yayınları, S.129

Çeviren: Bülent Kale


3 Şubat 2025 Pazartesi

Homeros

    Ne bir şey vardı, ne de hiç kimse. Hayaletler bile yoktu. Sadece dilsiz taşlar ve kalıntıların arasında otlayacak yeşillik arayan koyun vardı.
    Ancak kör ozan artık orada bulunmayan büyük şehri görmeyi başardı. Onun surlarla çevrili olup körfezin üzerindeki tepede yükseldiğini gördü ve onu yerle bir etmiş olan savaşın naralarını ve kılıç şakırtılarını duydu.
    Ve bunları bir şarkıyla dile getirdi. Bu Truva'nın yeniden kuruluşu oldu. Truva, yok oluşunun üzerinden dört buçuk asır geçtikten sonra, Homeros'un sözleriyle hayat bulup yeniden doğdu. Ve unutulmaya mahkum olan Truva Savaşı bütün savaşların en ünlüsüne dönüştü.
    Tarihçiler onun bir ticaret savaşı olduğunu söylüyorlar. Truvalılar Karadeniz'e doğru açılan geçidi kapatmışlardı ve buradan geçiş için çok paralar alıyorlardı. Yunanlılar Truva'yı Çanakkale Boğazı'ndan Doğu'ya doğru giden bir yol açmak için yakıp yıktılar. Zaten dünya tarihindeki bütün -ya da neredeyse bütün- savaşların nedeni ticaridir. O halde kendine özgü çok az bir özelliği olan bu savaşı 
hatırlanmaya değer kılan ne? Truva'nın taşları doğal süreçlerini tamamlayarak tamamen kuma dönüşmek üzereydiler ki Homeros onları gördü ve dinledi.
    Onun söylediği şarkılar sadece bir hayal ürünü müydü acaba?
    Bir kuğu yumurtasından doğmuş olan Kraliçe Helena'yı kurtarmak üzere oluşturulan bin iki yüz gemilik donanma sadece bir hayal ürünü müydü?
    Akhilleus'un, mağlup ettiği rakibi Hektor'u atların çektiği bir arabanın arkasına bağlayıp kuşatma altındaki kentin surlarının etrafında defalarca dolaştırdığını Homeros mu uydurdu?
    Peki, Paris kaybetmek üzereyken Afrodit'in onu sihirli bir sis tabakasına sararak kurtarması, bir sanrının ya da sarhoşluğun eseri olmuş olamaz mı?
    Peki Apollon'un öldürücü okunu Akhilleus'un topuğuna nişanlaması?
    Truva'ları kandıran devasa tahta atın yaratıcısı -diğer adı İlyada olan- Odysseus destanları mıdır acaba?
    On yıl süren bu savaştan karısı tarafından banyoda öldürülsün diye dönen muzaffer Agamemnon'un sonu ne kadar gerçektir?
    Bize son derece kıskanç, intikamcı, hain gözüken bu kadınlar ve bu erkekler, bu tanrıçalar ve bu tanrılar, var oldular mı acaba?
    Kim bilir, hiç var oldular mı?
    Emin olduğumuz tek gerçek var olmayı bugün hala sürdürdükleri.

Eduardo Galeano, Aynalar, Sel yayınları, S.53-54     Çeviri: Süleyman Doğru




26 Ağustos 2024 Pazartesi

Elma

Ben sana bir elma soydum
Neredeyse ellerim kadar küçük bir elma
Isırılmış ve kurtlanmış, karşı koysam da –
Geldiği ağacı kayıp bir köy sanıyor
Ben bu elmayı sana bir gecede soydum
Kırmızı kendini severken elmanın eti koyu
Suya bıraksam dibe çekecek gölgesini
Elmayı o yüzden gizli gizli soyuyorum aslında
Doğadan sakladığım bir meyve
Koyduğum adını söylesem herkes perişan olur
Rüzgârın söküp götürdüğü bir ölü gibi
Elmanın da kemikleri var
Kabuğu da yeni tanıştığı bir yarada şimdi bahtiyar
Ben sana bir elma soydum
Eğer bir sevgili bulsa bugüne kadar söylerdi bana

Küçük İskender
Mayıs Giremez, Sel Yayınları


İzleyiciler