25 Kasım 2022 Cuma

Mirabal Kardeşler (Mirabal Sisters)


Mirabal Kardeşler diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri için 25 Kasım 1960’da vahşice öldürüldüler. 1981’de yapılan Birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı’nda 25 Kasım,"Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak kabul edildi. O günden bu yana 25 Kasım’da tüm kadınlar sokaklarda kadına yönelik şiddeti protesto ediyor.

“Belki bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” Maria Teresa Mirabal

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı. Kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.” Minerva Argentina Mirabal

“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da!” Patria Mercedes Mirabal

1930 yılında Rafael Leonidas Trujillo askeri darbe yaparak Dominik Cumhuriyeti’ nde iktidarı ele geçirdi. Önce halk oylaması ile devlet başkanlığı yaptı, sonra koltuğundan inmeyi reddederek, ABD’nin, kendisine yakın kişilerin ve burjuvazinin desteğiyle ülkeyi tam 31 yıl boyunca diktatörlükle yönetti. Kendisine karşı çıkanları ya tutuklattı ya da faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırttı. Askeri istihbarat servisine kurdurduğu “40” adlı hapishanede muhaliflere işkenceler yaptırdı. 1937 yılında 30 bine yakın Haitiliyi sadece “perejil” sözcüğündeki ‘r ‘harfini söyleyemediği için elektrikli sandalyede katletti. Trujillo, iktidarda olduğu süre boyunda 50 bin kişinin ölümüne neden oldu.

Kendi halkını açlık ve sefalete itti. Dominik işçilerinin yüzde 80’i halkın emeğini sömüren Trujillo’nun topraklarında çalışıyordu. Mal varlığı dillere destan olan diktatör Trujillo ve ailesi ülkenin şeker sanayisinin yüzde 65’ine ve verimli topraklarının ise yüzde 60’ına sahipti. Diğer taraftan yandaşları tarafından Nobel barış ödülü adaylığına layık görülen dios en cielo, trujillo en tierra (cennette tanrı, dünyada Trujillo) sloganlarıyla güç zehirlenmesi yaşayan diktatör, her şeye sahip olabileceğini düşündü.

Diktatörlüğe karşı aktif mücadele

Aida Patria Mercedes Mirabal Reyes, 27 Şubat 1924 yılında Salcedo’da Ojo de Agua köyünde dünyaya geldi. Orta sınıfa mensup bir çiftçi ailesinin kızları olan Mirabal kardeşlerin babaları Enrique Mirabal Reyes Fernandez, anneleri ise Mercedes Camilo’ydu. Patria, resim ve sanatla uğraşmaktan zevk alıyordu, dindar olan Patria, rahibe olmayı düşünüyordu. 14 yaşına geldiğinde Adela (Dede) ve Minerva’yla birlikte yatılı katolik okuluna gitti. 17 yaşında Pedro Gonzalez adında bir çiftçiyle evlendi. Norus, Nelson, Raul ve Juan adında dört çocuk dünyaya getirdi. En küçük çocuğu Juan’ı 5 aylıkken kaybetti. Patria, Trujillo karşıtı hareketin içerisinde yer aldı, bütün varlığını bu uğurda harcadı.

Belgica Adela (Dede) Mirabal Reyes, 1 Mart 1925 yılında dünyaya geldi. Yatılı katolik okuluna gidinceye kadar anne babasıyla yaşadı. Dede, kız kardeşleri gibi koleje gitmedi, bunun yerine ailesine yardımcı oldu, tarım ve hayvancılıkla uğraştı. 1948 yılında Jaimito Fernandez’le evlendi ve üç çocuk dünyaya getirdi. Kız kardeşlerinin trajik ölümünden sonra 6 yeğenine sahip çıkarak onları büyüttü.

Maria Argentina Minerva Reyes, 12 Mart 1926 yılında dünyaya geldi. Çok akıllı bir kızdı. Kız kardeşleriyle birlikte Minerva da yatılı katolik okuluna gitti. Tek amacı, ileride avukat olmak için evden ayrılabilmekti. Bütün engelleri aşarak hukuk fakültesine girmeyi başardı ve mezun oldu. Kız kardeşler içinde, politik olarak en aktif olanı oydu. Siyasi görüşlerinin şekillenmesinde amcasının da etkisi oldu. Minerva’ya muhalif kimliği nedeniyle avukatlık lisansı alamayacağı ve mesleğini icra edemeyeceği söylendi. Bu durum, onun diktatörlükle mücadeleye başlamasında belirleyici dönüm noktalarından biri oldu. Minerva üniversitede tanıştığı insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren, Manuel Aurelio (Manolo) Tavárez Justo ile evlendi ve Minou ve Manolito adlı iki çocuğu oldu.

Antonia Maria Teresa Reyes, 15 Ekim 1935 yılında dünyaya geldi. Kız kardeşleri gibi o da katolik yatılı okulunda okudu. 1954 yılında matematik lisans eğitimini tamamladı, aynı yıl Santa Domingo Üniversitesi Matematik Fakültesi’ne girdi. 14 Şubat 1958 yılında, Leandro Guzman ile evlendi. 7 Şubat 1959 yılında kızı Jacqueline’i dünyaya getirdi. Ablası Minerva’nın izinden ayrılmayan Maria Teresa da 14 Haziran hareketinde aktif olarak yer aldı.

Trujillo’yu tokatlayan Minerva

Kardeşlere siyasi olarak yol gösteren Minerva birkaç yıl boyunca üniversiteye kaydolmak istedi fakat Trujillo tarafından engelleniyordu, sonunda Trujillo’nun tatile gitmek için ülke dışına çıktığı bir dönemde üniversiteye kayıt oldu. Daha öğrencilik döneminde diktatörlüğün baskılarıyla karşılaştı. Parlak bir öğrenci olduğu üniversitede henüz ikinci sınıftayken Trujillo’yu öven bir konuşma yapana kadar sınıfa alınmayacağı bildirildi. Bu baskılara rağmen mezun olmayı başardı ama avukat olma iznini asla alamadı.

Minerva Mirabal çok zeki ve çok güzel bir kadındı. Trujillo ona yaklaşmaya çalıştı, yardımcılarını, asistanlarını, emrindekileri örgütledi. Kendisini Minerva’yla bir araya getirmenin koşullarını yaratmaya çalıştılar. Bir parti organize ettiler. Üstü kapalı bir şekilde onu da davet ettiler. Daha öncede davet edildiği bir partiye gitmemişti. Ailesi Minevra’nın da partiye gitmek zorunda olduğunu, hastalık bahanesinin olamayacağını söyledi. Partide Trujillo ile dans ederken cinsel yakınlaşma talebini reddetti. Diktatörden arkadaşı olan siyasi tutuklu bir komünisti serbest bırakmasını istedi, sevgili olmamalarına rağmen Trujillo’ya sevgilisi olduğunu söyledi.

Trujillo’nun cinsel tacizine karşı herkesin içinde ona tokat attı. Trujillo’nun teklifini kabul etmemesi beraberinde aile bireylerine de baskı yapılmasını doğurdu. Diktatör buna karşılık önce Mirabal kardeşlerin babasını tutuklattı ardından da annelerini kaçırttı. Hapse atılan babası ancak ölmek üzereyken serbest bırakıldı, çıkar çıkmaz da hayatını kaybetti.

Vatan haini ilan edildiler

Ülkede zaman zaman özgürlük ve hak talep eden hareketler, ayaklanmalar oluyordu. Mirabal kardeşler Trujillo karşıtı bir yeraltı hareketi olan 14 Haziran Devrim Hareketi’nde örgütlendi. Daha sonra Clandestina ( Sosyal Değişim Hareketi) adını verdikleri bir hareket kurdular. Hareket büyük başarı sağladı ve tüm ülkeye yayıldı. Rejimin destekçilerinin ve memurlarının çocukları da dâhil çok sayıda gencin desteğini aldı. Küba’daki devrimci gelişmelerden etkilendiler. Minerva ve en küçük kardeşi Maria Teresa ve onun eşi, örgütün önemli isimlerindendi, diğer kız kardeş Patria da onlara yardımcı oluyordu. Mirabal Kardeşler Trujillo tarafından pek çok kez hapse gönderildi. Ayrıca tüm mülklerine de el koydu. Trujillo, kardeşleri kendisi için tehdit olarak görüyor ve bunu söylemekten de çekinmiyordu. Bir halk konuşmasında “ülkenin en büyük sorununun kilise ve Mirabal kardeşler” olduğunu söyledi. Böylece, Mirabal Kardeşleri vatan haini ilan ediyor ve kendisini dinlemeye gelen yandaşlarına yapmaları gerekeni açık ve net bir biçimde söylüyordu.

1960 yılında siyasi bir baskı süreci başladı ve kardeşler eşleriyle birlikte hapse atıldılar. Bu arada uluslararası baskılar olunca Trujillo kardeşleri serbest bıraktı. Eşleri tutuklu kaldı. Bu durum kız kardeşleri diktatörle savaşmaktan vazgeçiremedi. Halk onları çok seviyor ve destekliyordu.

Tecavüz sonrası dövülerek öldürüldüler

Trujillo, Mirabal kardeşlerin hapishanedeki eşlerini ülkenin başkente uzak bir köşesine nakletti. Burası bir dağı aşarak gidilebilen bir yerdi. Ev hapsinde olmalarına rağmen haftada iki kez dışarı çıkmalarına izin vardı. Üç kız kardeş bunun bir tuzak olduğunu biliyorlardı, ama buna rağmen dostlarının da uyarılarına kulak asmayarak eşlerini görmek için yola koyuldular.

25 Kasım 1960 tarihinde dönüş yolunda içinde bulundukları cip, gizli polis tarafından pusuya düşürüldü. Araçtan çıkmayı başarıp, o sırada gelen bir kamyonu durduran kardeşler, kamyon sürücüsüne kim olduklarını açıklayıp öldürüleceklerini söylediler. Sürücü yanlarından hızla uzaklaştı. Mirabal kardeşlere tecavüz edildi ve ölene kadar sopalarla dövüldüler. Kardeşleri cipe koyarak uçurumdan attılar. Kaza süsü vermek istiyorlardı. Ama araçtaki ve bedenlerindeki parmak izleri ile başka birtakım kanıtlar olayın cinayet olduğunu ortaya koydu. Bu olay resmi kayıtlarda ve basında “trafik kazası” olarak gösterildi. Öldürüldüklerinde Patria 36, Minerva 34, Maria Teresa ise 24 yaşındaydı.

Mirabal kardeşlerin ölümü üzerine ülkede ayaklanmalar arttı. ABD verdiği desteği geri çekti. Bir süre sonra, 30 Mayıs 1961 yılında diktatör Trujillo kendi askerlerince öldürüldü. Dominikliler, ölümü için suikast kelimesi yerine “adaletin yerini bulması” anlamına gelen Ajisticiamiento kelimesini kullandı. Trujillo’nun öldürülmesinden sonra, Şubat 1963 yılında Dominik Cumhuriyeti demokratik bir şekilde oy kullanarak hükümetini seçti.

Öldürüldükleri gün Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ilan edildi

Katliam sırasında araçta olmayan Adela Mirabal, kardeşlerinin bu onur dolu hayat mücadelesini gelecek nesillere aktarmak ve onları ölümsüzleştirmek için çalıştı. Kardeşlerinin çocuklarını büyüttü. 1992 yılında “Mirabal Kardeşler Vakfı”nı, 1994 yılında ise doğum yerleri olan Salcedo’da “Mirabal Kardeşler Müzesi”ni kurdu. 25 Ağustos 2009’da “Vivas en su Jardin” adıyla bir kitap yayınladı. 2014 yılında öldü.

1981 yılında Kolombiya’nın başkenti Bogota’da toplanan Birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı’nda 25 Kasım,”Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler, 17 Aralık 1999 yılında 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etti.

Mirabal kız kardeşlerden birinin kod adının “Kelebek” olmasından esinlenilerek, o günden sonra üç kız kardeş, gerek Dominik’te gerek dünyada “Kelebekler” adıyla anıldı.

Dominik kentlerinde Mirabal kız kardeşlerin adının bulunduğu birçok sokak, kültür merkezi ve okul bulunmakta. Kendi doğdukları kentin adı da Herman’s Mirabal (Mirabal Kızkardeşler Şehri) olarak değiştirildi. Para birimi olan 200 Peso’da resimleri bulunuyor.

2000 yılında kardeşlerin cenazeleri kadın örgütleri tarafından doğdukları köye (Salcedo) taşındı.


Kaynak

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve Mirabel… https://biacaip.com

Bazı Kelebekler Ölümsüzdür; Mirabel Kardeşler | Haber – Politez https://www.politez1.com

Mirabel Kardeşler’in Özgürlük Tutkusu 58. Yılında – bianet https://m.bianet.org 

Mirabel Kardeşler | Gerçek Gazetesi https://gercekgazetesi.net

Cesur Kelebekler Mirabel Kardeşler – Özlem Şenkoyuncu https://www.kadinveekonomi.com › 

https://gazetekarinca.com/ozgurluge-kavgalariyla-kanat-cirpan-uc-kelebek-mirabel-kardesler/

Kelebekler Zamanı- Julia Alvarez -çeviri: Ege Candemir- Ayrıntı Yayınları, Haziran 2017

https://www.petrol-is.org.tr/kadindergisi/sayi57/mirabal.htm

http://www.politikagazetesi.org/

Derin Demir: Mirabel Kardeşler ve diktatörlerin sonu – https://gazetemanifesto.com

Mirabel Kardeşler kimdir? – Evrensel https://www.evrensel.net 

https://www.alevihaberagi.com/16039-ozgurluge-kavgalariyla-kanat-cirpan-uc-kelebek-mirabel-kardesler.html

https://ekmekvegul.net/sectiklerimiz/gunun-bellegi-bir-ucurumun-dibinden-dunyaya-yayilan-kelebekler

https://emek.org.tr/22764.html

Fitnat Durmuşoğlu

fitnat.d@hotmail.com

(https://www.kadinisci.org/)  sitesinden alıntılanmıştır

24 Kasım 2022 Perşembe

Taşlar

 

külüngün yonttuğu bir dünyada
ve sırların şahına giden o yolda
taşlar,ak duvağını gözyaşıyla ıslatan
dönüşü olmayan bir yemen türküsüdür
bir ananın ağıdında
ve masumiyeti bir çocuğun
üç tekerlekli bir bisikletin tahtında
ve bir gelinin aynadaki yalnızlığı
kimsesizliği ve yitikliği
delik deşik ettiği gergefinde yüreği
ve hüzn-ü zamanı bir babanın
tütün saran parmakların ahenkli
dönüşünde
gözlerinde viran olmuş sevdalar devşiren
ve eşikten çıkıp her an gelecekmiş
gibi beklenen
işte bütün hikayet-i hakikat
külüngün yonttuğu o taşlarda sinlenen
ve bir çift gözdür taşlar
zamanı yüreğinde biriktiren
ve dört nala bir yaşama sevincini
kendi yüreğinin tınısında gizleyen
gecenin saçlarını ördüğü
cumbalı konakların ıssızlığında
bil ki eski kitaplar nasıl kokarsa
rafta
aşkı ve özlemi çizer
derzin o muntazam yolları
bir nakkaşın ustalığında
ve bil ki taşlarda kitaplar gibi kokar
taşlar vakti söze dönüştüren
bir lisan(dır)
taşlar sararmış bir fotoğrafın
durağanlığında
oysa ki o yitirdiğin ve aradığın herşey
külüngün yonttuğu bir dünyada
ve sırların şahına giden o yolda
taşlar bütünüyle bir insandır

Tamer Abuşoğlu

23 Kasım 2022 Çarşamba

Gidenler


Oğuz'a

Tek yaşayan kahramanları da bitti dağların
gölgeleri yaşıyor tek sur diplerinde
zaman geçti kendi sesiyle
ölü gölgeleri alıp burçlarda kim avunur
kim anlatır gölgedeki atlarımızın köpüklü duruşunu? 

Yılanların deştiği yaraya bastık tuzumuzu
sözümüz kül tutsa da bastığımız yerde
o sıcak masal anlatır kendini yeniden
anlatır ve tazeler közden doğuşunu
çocukları büyütür yine
kuruyan köpükte tuzumuz kalır.

Tek yaşayan kahramanları da gitti yolların
tırnağımda toz yüzümde barut izi
taş duvarda şah ve mat
geçti zaman çığlığımızla 
sustuğumuz yerden anlat gölgedeki atlarımızın
bizsiz gidişini başka burçlara. 

Nazım Mutlu, Usul Acı, Yeni Umut Yayınları

Ölü Çocuğa Gazel

 

Her akşam üzeri bir çocuk ölür,
her akşam üzeri Granada'da.
Her akşam üzeri yerleşir de su
dostlarıyla konuşur baş başa.

Yosundan kanatları var ölülerin.
Bulutlu yel ve duru yel yan yana
süzülen iki sülündür kuleler üstünde,
gündüzse yaralı bir oğlan.

Havada kalmazdı tek kırlangıç gölgesi
şarap mağarasında rastlayınca ben sana,
tek bulut kırıntısı kalmazdı yerde
sen ırmakta boğulup gittiğin zaman.

Yuvarladı vadi köpeklerle süsenlerini
bir su devi yıkılınca dağlara.
Gövden, ellerimin mor gölgesinde,
bir soğuk meleğiyle, kıyıda cansız yatan.
Federico Garcia Lorca
Çeviri: Sait Maden

Gardırop


boynumdaki kan damarlarından
başkaca kolyem olmadı

kulaklarımda sonbahar aksesuarı 
bir tutuklunun göğü örten çığlığı

modası geçmiş de olsa
parmağımda güvercinler zeytin dalları

acıtır durur bileklerimi
bilezikler o imgeler sancısı

bu yaz yolculuk paris’in dağlarına
gardırobumda ruhi su per-laşez mezarlığı

koluma takıp da gitsem nâzım’ı 

Salih Mercanoğlu
(Yeni Biçem 6, Ekim 1993)

22 Kasım 2022 Salı

Kısa Tanrı Tarihi


-ve tanrı kadındı baştan
kasıklarında bulduğu ateşi 
bir patlamayla doğurdu
sonra duruldu döne döne
ve süt sağdı, ekin ekti, emzirdi
doksandokuz memesiyle
ağzı sonsuz boşluk olan evreni 
Avcılar eve gelmeden önceydi. 

Zeus muydu yıldırımı ok gibi kullanan
Baskında başı dik yay gibi kaldı kadın
Dimdik, donuk ve yenik baktı
Ateşini gizledi geceye, yıldızlara
Oyunla savuşturdu avcı vahşetini...
ve tanrı şımarık bir oğlana döndü...

Aşk ateşi küllendi Ağıtçı Hürmüz'ün
Destancı Ehrimen çiftçiliğe
Buyrukçu Musa çobanlığa başladı
Hikâyeci İsa marangozluk yapardı
kötürümlere değnek, körlere ışık diye
şair Muhammed borsanın en uzun
vadeli yabancısıydı
Issız çölde deve çanlarını 
kâinat uğultusu gibi dinlerken
çölün dinmez ateşini evren diye içerdi...
ve tanrı henüz gençti ve erkekti... 
Yalnız olmasın da ne yapsındı. 

Ehrimen'i duasına çıktığı yağmur boğdu 
İsa yonttuğu ağaca çivilendi
Güttüğü koyunlar yedi Musa'yı
Muhammed'in tebaası
petrol borsasına yatırdı develerini ve kaybetti
sonra, ya sonra...
"...tanrı kalpten öldü!" 
...ve zaten yaşlıydı ve erkekti... 

Avcılar kaldırdı cenazesini...

"Tanrım beni niye yalnız bıraktın!" 

Mustafa Köz

Resim: Benjamin West (1738-1820)

Bozgun


Bu büyük talanlar tam bana göre
önce sen sonra aşk, kılıçtan geçirin beni

boyum taş çatlasa bir yetmiş, yaşım şakaya gelmez

Kalbim yaralı serçe, aklım Çin ü Maçin'de..

 

Karada hep yitirdim, ruhumsa İnebahtı

bazen gürz, topuz, kalkan bazen de Grejuva

burcundan düşür beni, ele geçsin son kale.

 

Her bozgun yakışıyor, sözcükler lime lime

şiir yazdım, fal baktım, dolandım çarşı pazar

adım aşka hazır da soyadım kül içinde.

Mustafa Köz

21 Kasım 2022 Pazartesi

Boynumuzun Tanıklığı

Aşka çağıran yerimiz, boynumuz
Boynumuz yok sürekli asılmaktan
Böyle olduğu için o günden beri
Gökyüzüne bir dağ diye çizilir.
 
Herkes yolcudur ilk asılandan sonra
Bir kıyı denizini bırakır, martıları gider
Güvercinleri ölür
Buğday satan çocuğun sevincini kör eder.
 
Bir buluşma değil bu sevgiyle karılan
O günden sonradır yaşanan bu titreşim
Akan bir suyun biçimini alarak
Buharlaşırken bıraktığı boşluk
Toprağına ulaşır ve durmadan gömülür
İpek olanın, pas düşer bıçağına.
 
Kulaktan kulağa fısıltıyla söylenir
Merak edilir yanyana iki el
Devamlı yalnızlık bir sır diye yaşanır,
Eskimez hiçbir zaman
Tenha bir kasabada ölmenin sesi,
Uzaklık yaşlanır ama
Yanmakta olan bir kent gibi durur.
 
Tarih, yalancı tanık
Neler oluyor bilmek istersem, ipek yırtılır.
 
Veysel Çolak
(Adam Sanat 97, Aralık 1993)

Sadece Ses Kalıcıdır

 

Ne için durmalıyım? Ne için?

Kuşlar çoğul maviliği aramaya gitmişler
Ufuk dikeydir,
Ufuk dikeydir ve hareket fıskiye gibi
Görünümde ışıklı yıldızlar oynuyor
yeryüzü, yükseklikte kendini tekrarlıyor
Ve gökyüzü kuyuları ilişki bağlantılarına dönüşüyor
Ve gündüz öyle geniştir ki
gazetenin küçük beynine sığmıyor.

Ne için durmalıyım?
Yol hayatin kılcal damarları arasından geçiyor.
Çevrenin niteliği tüm kokuşmuş hücreleri öldürecek
Ve şafağın kimyasal atmosferinde
Sadece ses kalacak,
Zaman zerreciklerine bağlanan ses.

Ne için durmalıyım?
bataklık; kokuşmuş böceklerin çoğaldığı yerden
başka ne olabilir?
Morgun benliği ölülerin şişmiş cesetlerinden ibarettir.

Ve ateş böceği... AH
Ateş böceğinin konuştuğu an
Karanlıktaki alçak adam koflanan
erkekliğini gizliyor

Ne için durmalıyım?
Kurşunlu harflerin işbirliği boşunadır
ve kurşunlu harflerin işbirliği
bu değersiz düşünceyi kurtarmaz.

Ben ağaçların soyundanım
Ve bu "bayat" havayı solumak kederlendiriyor beni,
Ölen bir kuş uçuşu unutmamayı öğütledi bana
Tüm güçlerin sonu güneşin gerçeği
ve ışığın bilinciyle birleşmekten ibarettir,
birleşmek.

Yel değirmenlerinin çürümesi doğaldır,
ne için durmalıyım?
Ben yeşil buğday salkımlarını
göğsüme alarak, sütle besliyorum,
Ses,ses, sadece ses,
su akışının sesi
ve dişi toprak kabuğu üzerine
yıldız ışığının düşüş sesi ve aşkın yayılma sesi
Ses, ses, sadece ses kalıcıdır.

Cücelerin ülkesinde
Sıfır üzerine dolaşıyor ölçü mihenkleri
Ne için durmalıyım?
Ben dört unsura itaat ediyorum
Ve yüreğimin yasalarını
körlerin yerel hükümeti düzenlemiyor.

Böceğin etle sarılı boşlukta, yararsız dolaşımı ve
vahşice ulumalar
beni ilgilendirmiyor.

Beni çiçeklerin kanlı soyu yaşamaya sorumlu kılmış
biliyor musun? Çiçeklerin kanlı soyu.

Furuğ Ferruhzad

Çeviri: Cavit Mukaddes


Bütün Güneşleri Yalnızlıklar Doğurur

 

Şubat ortasında ılık bir gece
Gecenin ortasından Nil geçiyor yumuşacık
Zaman gibi aktığı görünmeden
Sonsuz gökte tek yıldız kocaman

Senin aklında hiçbişey
Benim aklımda herşey sandığım tek şey Yanyana ama can cana değil
Ne denli uzaklaşmışız birbirimizden

Dürbünün iki ucundan bakıyorum
Bu çöl gecesinde küçüle küçüle yitiyorsun
Bir de bakıyorum şiirime doğmuş bir güneşsin
Artık biliyorum bütün güneşleri yalnızlıklar doğurur 

Aziz Nesin (Varlık 1032, Eylül 1993)

"Her şeyi anlamak zorunda değilsiniz."


“Her şeyi anlamak zorunda değilsiniz. Anlamak yalnızca dünyayla ilişkimizin bir düzeyinden ibarettir; tümü değil.” 

Ulus Baker

 


Sarı Mızıka


Kısa yaz geceleri ne iyidir
Ay ışığında balkonlar çiçeklere yürür
Leylak sesi caddelere
Kuşlar uçar giderim hızla geçer otobüsler
Üstümde bol dökümlü rengârenk bir gömlek
Ben bazan yepyeni bir adam olurum

Sonra balıklar gider kuşlar açar
Dünya çalışan insanlarıyla güzeldir

Ben bazan yenilenir iyi bir adam olurum
Ablalarla, çocuklarla, kuşlarla 
Ölgün ışıklarını yakan şehir alır yüzümü
Yürürüm yolun sonuna kadar
Yüzümde bir kitabın sondeyişini
Bitirmiş mutlu adam hali

Ay yenilenir aşk uçar büyük insanlığa
Bir sardunya balkonda 
Büyük insanlık sur dibinde uyumaktadır
Gide gide bütün şehir uyumaktadır
Dopdolu bir geceyi, derin denizleri
Ben yürürüm cebimde bir şişe konyakla

Ben bazan duru bir adam olurum
Bir Kafka’yım Kayseri’de, gece infazlarını önlemeye çalışan
Şu son doğan ay otel tentelerini tazelerken 
Sabahçı kahvelerine bir yol uğrayan
Delifişek yazdan bir kuş
Sivas’tan bu yana uçup gelen
Yakılan Metin Altıok’un huthut kuşu
Behçet Aysan’ın horon ve sirtaki seyreden kuşu
Asım abinin külrengi kuşu
Kuşlar kıyısız bir temmuza akabilir kardeşim

Ay ışığında faytonlar yok istasyonda
Ben bazan gecenin dönemecinde istasyonu bulurum
İçimde rengârenk mevsimlerin birikimi
Yaprak yaprak dökülür 
Yürürüm ağzımda sarı bir mızıka 

Ahmet Ada  (Yeni Biçem, 7 Kasım 1993)

Nurhan Orhon (Resim, Suluboya)

İzleyiciler