16 Ekim 2024 Çarşamba

Doğu Baladı

derinlik olmayı sürdüreceğim bu sığ denizde
bir halkım ben, dünyanın kalbinde paslı bir hançer
kabuk bağlayan yaranın altında kaynayan irin
yurdumda konuk, içimde tutsak, uğraksız göçer

bir derinlik hepsi bu, başka hiçbir şey
saklı bir yanardağ olmanın kendisiyim ben
doğuda, ellerinizden çok uzaklarda
binyıllık bir uykuyu ölerek silkeleyen

halkın derinlik olduğunu kim söylemişti
söyleyin nerde seceresi yitik soyum, nerede derinliğim
siliniyor ölü ceylanın derisindeki mürekkep
avcı burda ey bilici ya ben nerdeyim

yurdumun olmayan denizlere taşınan toprağım
parçalanan kayayım bin parça eşkiyadan
çoğalan bir korkuyum, bin parça yoksulluk
ve kan... denizlere akan, denizlere, yurdumun olmayan

uyruksuz mu denir limanı olmayan gemilere
limanım yok, tutulduğum bu çağdaş fırtınada
ışığım yok, dört yönüm karanlık bir pusula
uyruğum yok, sığmıyor kavmim koca dünyaya

umudum uygarlığım, ey bayrak, ey bayraktar
ovalara bir dağ mağrurluğuyla inerken yeşil
vuruldukça güzelleşen alnın ki, gül rengi
güneşi ince kanadında sürükleyen esenlik rüzgâr

n'olur ölme artık, ölüp ölüp terketme beni
ey ölür gibi yaşayan bir halkın derinliği...

Adnan Satıcı


15 Ekim 2024 Salı

Mavi

Üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu
anlam olmak için yeterince çıplaktın
şiirin nasıl birşey olması gerektiğini
hatırlatıyordu gözlerin, sana böyle inandım:
Ben inanmak için şiir yazıyorum, gözlerin
neyi hatırlatıyorsa ona inanıyorum, gözlerin
Cihangir’i hatırlatıyordu, hayâl içinde fakir
Üsküdar’dan o rüyaya baktım: Maviydin
bir özletip bir geri çekiyordun denizlerini!
Usul usul inandım güzelliğin hatırına yağan
yağmurun üstümüzde hakkı vardır, inandım
uzak bir mavi kızın gözlerindeki bulut
burada içimize yağacaktır, inandım, mavi
bir yağmurluğun da olsa şiirden ıslanırdım!
Gövdene de böyle inandım, duruydu, şiirin
nasıl bir şey olması gerektiğini hatırlatıyordu:
Öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka
hiçbir şey yoktu, gövden neyi hatırlıyorsa
ona inanıyorum, beni hatırlamasa da, biliyorum
bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini...

Bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini!

            (40 Şiir ve Bir...)

Haydar Ergülen, Büyük Türk Şiiri Antolojisi 2, S.556

Resim: Mustafa Eldeniz, Yağlı Boya, 60x120 cm.


Üçüncü Şahsın Şiiri

gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

Attilâ İlhan

Resim: Gustav Klimt, Yelpazeli Kadın


14 Ekim 2024 Pazartesi

Şiirin Derkenarındaki Yazı

İç geçirmelerimi satın alın.
Kuşkularımı alın.
Size bir külah yüz buruşturması mı vereyim?
Her şeyi sattığımda
Kendimden uzakta yeniden doğmaya gideceğim
bir hintkirazıyla çok yumuşak bir öpücük 
adsız birkaç nesne arasında.
Umutlarımı satın alın.
Gerçekliklerimi alın.
Bir külah gülücük mü vereyim? 
Ben dört mevsim satarım.

*

Neden 
çınardan uzaktadır çınar?
Neden
ırmağın dibinde değil ırmak? 
Neden 
duvar terketti duvarı?
Çıktılar kendilerinden
anlamak için
benimsemek için kendilerini.
Ben de terkediyorum kendimi:
tanıyorum mutluluğu
sahte çınar,
kuru ırmak,
çok yumuşak
bir duvar olarak.

*

Dilinize hiç özen göstermiyorsunuz:
işte onun için
ahududularınız yılan üretiyor,
takımadalarınız kan öksürüyor,
parçalanıyor tepeleriniz
likör bardakları gibi,
güneşleriniz sakat
ve çökmüş yatakların üzerine oturmaya gidiyorlar.
Diliniz
hiç özen göstermiyor size:
öleceksiniz
ilk düzyazı bunalımı geçirir geçirmez.
Alain Bosquet

Çeviren: Aytekin Karaçoban

Resim: Berthe Morisot, Lorient'teki Liman, 1869, Yağlıboya Tablo, 43x72 cm.


Tuz ve Kalker

Bıraktım dünyanın yazısını, kendi için arayışa
ve ne kadar da aydınlık, şimdi şu önümüzdeki

iç çekiş ile, sanrıların gözümüzdeki köpek leşi
ah!. kalbe düşen kızgın çığlıklar arasında sınır

izler! ve zakkumların içinde -kuyuda yağmur!
sıtmalar gördü -göğüs bir ölüden ödünç şimdi

nice ritimler, hala kendini arayan bir kıvılcım
uslanmayan deri, kendine kilitli dalgın haşhaş

hayale bağlı kökün düşüşü, gece ve rüzgar içi
ve deliliğin onulmaz kahkası, tepe! -orada!

"derin sarnıçları olan toprak"ta -kurumuş giz
belki, kükürt! -örtülü tülbent ile kayıt için mi

trampetler ne de sağın, bakın! tahta bir çadıra
geçiyor, kendini yitiren toz içinde gün kurusu

anamın sütü, helak -suskun toprak: derin, dip
ve çürüme içinde küllenen bilgelik: kapı -ışık

tuz ve kalker, en iyi arşividir ruhun sırrındaki
geçmiş içindeki örgüleri hep kendine bırakan!

Oğuz Kayıran

Resim: Ümit Türk, Yağlı Boya, 135x150 cm.

Uyuma

uyuma geliyorum dağın öte yanından
üstü başı yağmur olan bir yurttan
nefti akşam kokan kollarında gurbetin
kurtulup geliyorum ayazıyla sabahın

kapama gözlerini sırılsıklam gece
yıldızların küskünlüğü kahrediyor göğü
hangi renkten tutsa elinde siyah kalıyor
içlenmiş ay ah çekiyor uzaklığından

gözlerin ne renkti unuttum, açık tut
pencereni düşlerim girecek içeri
gotik minarelerden havalanan kuşlar
çanların vuruşuyla düşecekler gecene

uyuma benim halim hal değil
geçmişe gebeyim şimdikiyle küs
geleceği özlem teslim almış dili lal
susmuş ağzından öpüyorum zamanın

kirpiklerini ucundan as karanlığa
ayıramayacak yollar seni benden
bekle geleceğim yakarak gemileri
ve dökerek denize içimdeki külleri...

Nurbanu Kablan


13 Ekim 2024 Pazar

Savaş Üzerine

 "İnsanlar savaşın ne olduğunu ancak bittiği zaman anlar."

Henry Noel Brailsford 

"Şiddet, ahlak dışıdır. Çünkü sevgi yerine nefret üzerinde yol alır, toplumu yıkar ve kardeşliği olanaksızlaştırır."

Martin Luther King

"Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir."

Bertrand Russell

"İhtiyar adamlar, savaş ilan ederler; fakat savaşan ve ölen gençlerdir ve her türlü meşakkat ve sıkıntıyı çeken de gençlerdir."

Herbert Clark Hoover

"Savaş, teklerin hayatında olduğu gibi toplumun hayatında da kötülüklerin kaynağı olan şeyden, başkalarından çok mal edinmek hırsından doğuyor."

Platon

"Propagandayla zehirlenmedikleri sürece, kitleler asla savaş düşkünü değildir." 

Albert Einstein

"Bir savaşı kaybetmekten sonraki en kötü şey o savaşı kazanmaktır."

Arthur Wellesley

"Tek masumun dahi öldüğü yerde hiçbir haklı gerekçeden söz edilemezdi."

Nazan Bekiroğlu

  "Şu kadarını biliyorum ki şimdi savaş sırasında kurşun gibi içimize gömülen bu anılar, savaştan sonra tekrar uyanıp canlanacak. Hayat ve ölüm hesaplaşması asıl o zaman başlayacak."

Erich Maria Remarque

Fotoğraf: Gazete Oksijen


Acıya Şiirle Direnebilir İnsan

         
                                                        Enver Karagöz Anısına

Şafağı seviyorum en çok, tan vaktini karşılamayı
Ağaçlara karışıyorum, kuşlara… Denize ve yele…
Sözcüklerimle dikiliyorum güne

Zamanla direnmeyi öğreniyor insan
Şiirle kazıyorum içimdeki acıyı, kıymık kıymık…
Sayfalar, kitaplar dolduruyorum söktüğüm ağulardan

Bir de içimde 'alıp başını gitme' duygusu
                          umudu çağrıştıran
Acımı bilmediğim kentlerin caddelerinde yitirmek istiyorum
Yaşamadığım iklimlerin toprağına gömmek

Duymadığım, söylemediğim şarkılarda unutmak istiyorum 
Başka yurtların aryalarında, liedlerinde
Acıya sevdiği ezgilerde direnemiyor insan

İstanbul’da solduramam acımı bu yüzden
Ol şehir ki yangın yeri… Acının kendi evi…
Acıyı evinde kaybedemem ki ben

Benim olmayan gökyüzünü istiyorum 
Hiç görmediğim bahçeleri, gölleri, ırmakları…
Trenleri, sokaklarında kederle devinen insanları

Acının orta yerinde yüreğine dolanıyor insan
Şiir ki acının direnç gülü:  Ancak, 
O'nunla direnebilir insan 

Tufan Akgül
 


12 Ekim 2024 Cumartesi

Savaş

Kinden garazdan bir elle, ey canım İspanya
-Denizler arası, denize inen, enli lir-
Çizildi üstüne savaş bölgeleri bir bir,
En yığılı dağlar ovalar, siper her kaya.

Garaz bir fırtına, alçaklık bir toz bir duman
Dalmış öz meşeliklerine elinde balta
Senin altın salkımlarından şarap sıkmakta
Toprağının tohumudur kaldırdığı harman

Bir kez daha – bir kez daha! – Ey gamlı İspanya,
Nen varsa rüzgâr taşan, denizle yıkanır ya
Hıyanete kurban, tüm kırdı geçirdi fesat

Nen varsa kutsal kirletildi unutularak
Tüm ne kaldıysa arıtmış bağrında toprak
Sunuldu bir yağmaya, satıldı haraç mezat!

Antonio Machado

Resim: https://www.murselcavus.com/ispanya-ic-savasi/


11 Ekim 2024 Cuma

Yunus Emre, Şiirler - XIII

Miskinlik ile gelsin
Kimde erlik var ise
Merdivenlerden iterler
Yüksekten bakar ise

Gönül yüksekte gezer
Daima yolda azar
Dış yüzüne o sızar
İçinde ne var ise

Aksakallı bir koca
Hiç bilmez ki hal nice
Emek yemesin hacca
Bir gönül yıkar ise

Gönül Çalapın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise

Sağır işitmez sözü
Gece sanır gündüzü
Kördür münkirin gözü
Alem münevver ise

Az söz erin yüküdür
Çok söz hayvan yüküdür
Bilene bu söz yeter
Sende güher var ise

Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da anı san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise

Bildin gelenler geçmiş
Konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş
Kim mana duyar ise

Yunus yoldan ırmasın
Yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmesin
Sevdiği didar ise

Yunus Emre

Sabahattin Eyüboğlu, Yunus Emre, S.89-90


Ankara Garı

düş zamanıydı
Ankara - Zonguldak treninde
şiir dolandı kirpiklerime
güneş götürdüm kömür getirdim 
bir zaman

düş zamanıydı
Ankara - Zonguldak treninde
keder bulaştı sesime
Türkçe götürdüm şiir getirdim 
bir zaman

düş zamanıydı
Ankara - Zonguldak treninde
kırık bir kalple selam uçurdum
hayal götürdüm hasret getirdim
bir zaman

düş zamanıydı
Ankara - Zonguldak treninde
yalnız bir kalple indir Kurşunlu'da
bozkır götürdüm kar getirdim
bir zaman

düş zamanıydı
Ankara - Zonguldak treninde
stran sindi her canıma
yanık bir sesle, buruk bir kalple
havar götürdüm türkü getirdim
bir zaman

hakikat demiydi
Zonguldak - Ankara treninden
indim bir zaman, hazandı, kan zamanıydı
barış götürdüm, ağıt getirdim
kaç zaman

Nusret Gürgöz


10 Ekim 2024 Perşembe

Çatıdaki Adamlar

çatıda dengeye durmaya çalışan o adamlar ne casus
     ne de ellerinde silah var. Ne papa, ne bir kral
     ne bir devlet adamı bu kente konuk olup onur verecek
Bugün

ara sıra aktarılması gerekir kiremitlerin, saçaklarla
     çatallı televizyon-boynuzlarının onarılması gerekir

yoksa o adamlar senin güzelliğin gibi bir güzelliği,
     fısıldaştığımız sözcükler gibi sözcükleri
     düşte görüp dans ederek bulutlardan çıkıp gelen
                          göksel uyurgezerler midir?

Erik Stinus

Çeviren : Murat Alpar


İzleyiciler