1 Haziran 2025 Pazar

Yaz Mutluluğu

Sen bir karanfilsin, delisin
İçlisin de, bükersin hemen boynunu
Mendilimin içindeki kirazdır
Mendilin içi kiraz
Bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu.

Nasılız ay ışığındaki dostum
Bütün bir gecenin uykusuzluğu
Bak şimdi her şey bir dengeye uydu
Bir domates, birkaç domates hemen hemen tartıldı
Bir sancı gibi yerleşti şuramıza özgürlük
Kirazlar kirazlar
Gözyaşları günbatımının
Karanfilin kokusu.

Demiştim, evet
Söz haziranın
Surdan burdan bir vapura binildi
Gümüş kafesinde denizin
Bir sürü kuştan geçildi
Sevgilim, canım mendilim.

Bir karabatak sürüsü dadandı bordamıza
Dadansın iyi
De bana kim bulacak denizin kalbini
Yeşimden oyulmuş ağaçlar
Kıyılarda
Kim bulacak kıyıların kalbini
Hepsini anlat, hepsini.
Anlat ki
Güneşli günler de sıkabilirmiş insanı
Bir rastlantı gibi gelen mutluluklar da
Susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini
Kim bulacak derinliğin kalbini
Sana kızar mıyım hiç
Bana bir gül ver.

Sevgilim, canım mendilim
Mendilim kiraz dolu
Anlatamıyorum galiba
Hüzün değil yaz mutluluğu.

Edip Cansever

Resim: Sergiu Ciochină


Nâzım Hikmet'e

Sen
“Promete’nin çığlıklarını
kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”,
sen benim mavi gözlü arkadaşım;
kabil değil unutmam seni.

26 Eylül 1943
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede,
bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken
koşacağım memlekete.
Ve tren
bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
gözü yaşlı bir genç kadına
beş senenin ardından
kocasını getirecek.

O dem ki boş verip istasyon halkına,
yanaklarından öperken sevgilimi,
sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın
içimden bana.

O dem ki yürekten her şey atılacak,
ekmek, kin, hasret,
fakat Nâzım Hikmet,
sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını,
batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.

Günler geçecek,
ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika, makinalar, tezgâhım…
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer.-

Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara
kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin.-

Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum
takunyalarının sesini!

Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
hikâye, şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi senden!

Orhan Kemal

Fotoğraf: Orhan Kemal, Nâzım Hikmet, İsmail Hakkı Balamir 
(Murat Germen, Cafer Türkmen Arşivinden)



İçi Pis Tay

Bu eğlence için moleküllerle süslenmeli; varyete hazır.
Üç beş çapulcunun sevip sevip bıraktığı kadın da hazır.
Kaç makasla bıyıklarını inceltir düzeltir ergen oğlanlar.
Onlar da hazır; birazdan bu şehirde serin bir yaz başlar.
 
Akşamüstleri boş galerilerde geziyor polis; amaç hazır.
Sinema salonlarında siyah perde moda; uzun zamandır.
Okyanusa inip hala dönmeyen kaşifleri beklemeli hep.
Plan da hazır; birazdan bu şehirde sıcak bir takip başlar.
 
Dinamitleri güzel sevgililere yerleştirmeli; oyun hazır.
Patlamadan birkaç saniye önce ağlamalı; ateş söz hazır.
Birdenbire parçalanan ruhlar göğe ve toprağa yükselmeli.
Ölüm de hazır; birazdan bu şehirde bensiz bir hayat başlar.
 
Küçük İskender
(Akatalpa, Nisan 2013. N. 160)


30 Mayıs 2025 Cuma

Yaz Geldi

Dutlar düşüyor pıtır pıtır
Memet Topçu'nun traktör gökgürültüsüyle
Yaz geldi paldır küldür
Yunus Emre indi
Suya havaya toprağa
Kulak'ın köpeği Demokrat
Yol üstüne yatmış soluyor,
Işık değişti
Işığın yolları değişti
Gölgeler ışığa çaldı
İçinde sarmanlar dolaşıyor
Böyle bir akşamüstü
Hiç ölmek istemezdim...

Can Yücel

Resim: Mikko Tyllinen, Dijital Yağlı Boya



29 Mayıs 2025 Perşembe

En iyi hukuk filmleri seçkisi

Amerikan Barolar Birliği (ABA)'nın, kütüphanesinde bulunan hukuk filmlerinden yaptığı, en iyi hukuk filmleri seçkisinde yer alan 25 film:

1- 12 Angry Men - On iki Öfkeli Adam (Sidney Lumet, 1957)
2- To Kill a Mockingbird - Bülbülü Öldürmek (Robert Mulligan, 1962) 
3- Anatomy of a Murder - Bir Cinayetin Anatomisi (Otto Preminger, 1959) 
4- My Cousin Vinny - Kuzenim Vinny (Jonathan Lynn, 1992) 
5- Inherit the Wind - Rüzgârın Mirası (Stanley Kramer, 1960) 
6- Witness for the Prosecution - Savcılık Tanığı (Billy Wilder, 1957) 
7- Breaker Morant - Kırıcı Morant (Bruce Beresford, 1980) 
8- Philadelphia - Philadelphia (Jonathan Demme, 1993) 
9- Erin Brockovich - Tatlı Bela (Steven Soderbergh, 2000) 
10- The Verdict - Karar (Sidney Lumet, 1982) 
11- Presumed Innocent - Masumiyet Sanığı (Alan J. Pakula, 1990) 
12- Judgement at Nuremberg - Nüremberg Duruşması (Stanley Kramer, 1961) 
13- A Man for All Seasons - Her Devrin Adamı (Fred Zinneman, 1966) 
14- A Few Good Men - Birkaç İyi Adam (Rob Reiner, 1992) 
15- Chicago (Rob Marshall, 2002) 
16- Kramer vs. Kramer - Kramer Kramer'e Karşı (Robert Benton, 1979) 
17- The Paper Chase - Kağıt Takibi (James Bridges, 1973) 
18- Reversal of Fortune - Talihin Dönüşü (Barbet Schroeder, 1990) 
19- Compulsion - Zorunluluk (Richard Fleischer, 1959) 
20- ...And Justice for All - Ve Herkes İçin Adalet (Norman Jewison, 1979) 
21- In the Name of the Father - Baba Adına (Jim Sheridan, 1993) 
22- A Civil Action - Dava (Steven Zaillian, 1998) 
23- Young Mr. Lincoln - Lincoln (John Ford, 1939) 
24- Amistad - Arkadaş (Steven Spielberg, 1997) 
25- Miracle on 34th Street - 34. Caddedeki Mucize (George Seaton, 1947)





28 Mayıs 2025 Çarşamba

İbrahim

ibrâhîm 
içimdeki putları devir 
elindeki baltayla 
kırılan putların yerine 
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı 
koca buzlar düştü 
putların boyunları kırıldı 
ibrâhîm 
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri 
buhtunnasır put yaptı 
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım 
güzeller bende kaldı 
ibrâhîm 
gönlümü put sanıp da kıran kim

Asaf Halet Çelebi

Fotoğraf: Celal Güngördü



26 Mayıs 2025 Pazartesi

Eğme Kirpiklerini

Eğme kirpiklerini gönlüm dolaşıyor
Dilime garipsi bir tutukluk yapışıyor
Gözlerim susuyor yüzünde göz göz
Başımda bir koca kent uğultusu
Eğme kirpiklerini ayrılık yaklaşıyor.

Durup dururken eriyor yakınlığın
Araya bilmediğim yollar düşüyor
Ipıslak dönüyorum bir uzun dalgınlıktan
Soluk soluğayım soğuk odalarda
Eğme kirpiklerini yüreğim üşüyor.

Gözlerimde salkımsaçak turna bulutları
İçimden incecik türküler geçiyor
Uzak yalnızlığımda beni bulacaklar
Beni ışıtacaklar kesme aydınlığını
Eğme kirpiklerini gözlerin geçiyor.

Bir ikindi serinliği kaldı elimizde
O bitmez bildiğimiz günler bitiyor
Şu sıralı kirpik izi yüzünde tel tel
Şu incecik gölgeler akşamın ucudur
Eğ ki kirpiklerini ayrılık başlıyor.

Şükrü Erbaş

Resim: Dee Nickerson


25 Mayıs 2025 Pazar

"Eve Dönmenin Yolları"

"(...) Minibüs önümüzde durdu, birkaç saniye içinde binip binmeyeceğime karar vermem gerekiyordu. Minibüsle tek başına seyahat etmişliğim vardı ama sadece kısa mesafede, on dakikalık okul yolunda. Minibüse bindim ve hemen arkasındaki koltuğa yapışmış şekilde upuzun bir yol gittim, bir buçuk saatlik gözüpek bir yolculuk oldu.

Daha önce evden hiç bu kadar uzaklaşmamıştım, şehrin üzerimde bıraktığı intiba o kadar güçlüydü ki, o günden beri arada bir yeniden canlanır: çoğunlukla boş, gösterişsiz meydanlarıyla, sanki sadece meçhul kimliklerinden aldıkları güçle hareket edebilirlermiş gibi, bir tür yitik coşku içinde gözlerini yere dikmiş, dar kaldırımlarda yürüyen insanlarıyla, biçimi olmayan, açık ama aynı zamanda kapalı bir yer.

Gece, giderek daha büyük bir dikkatle izlediğim o yasaklı ensenin üzerine çöküyordu, sanki gözlerimi dikersem bu kaçamaktan yutacaktım, sanki o görüntüye yoğunlaşmak beni koruyacaktı. Ben bu düşüncelere dalmışken minibüs dolmaya başladı, hatta bir kadın oturduğum koltuğu gözüne kestirmişti, bana bakıp duruyordu ama yerimi kaybetmeyi göze alamazdım. Zihinsel özürlü bir çocuğun mimiklerini ya da zihinsel özürlü bir çocuğun mimikleri olduğunu düşündüğüm hareketleri taklit etmeye karar verdim, bir hayal dünyasının içinde tamamen kaybolmuş, kendinden geçmiş, önüne bakıp duran bir çocuk.

Raül’un muhtemel sevgilisi birden minibüsten indi, az kalsın ona yetişemiyordum. Zorluklar içinde dirsek gücüyle kapıya vardım. Beni bekledi ve inmeme yardım etti. Zihinsel özürlü bir çocuk gibi hareket etmeyi sürdürdüm ama o benim zihinsel özürlü bir çocuk değil, Raül’un komşusu olduğumu, onu takip ettiğimi, hatta bütün akşamüstü boyunca onun peşinde dolaşmaya niyetli bir halim olduğunu gayet iyi biliyordu. Bana nedense kınayan gözlerle değil de sonsuz bir sükûnetle bakıyordu.

Gözüme büyük ve eski görünen sokakların dolambacında manasız bir ihtiyatla maceraya atılmıştım. Arada bir arkasını dönüyor, bana gülümsüyor ve adımlarını sıklaştırıyordu, sanki ciddi bir meseleyle uğraşmıyor da bir oyun oynuyormuşuz gibi. Birden, çok hızlandı ve koşarak uzaklaştı, az kalsın onu kaybediyordum ama uzakta depo gibi bir yere girdiğini gördüm. Bir ağaca tırmandım ve birkaç dakika boyunca dışarı çıkmasını ve gittiğimi düşünmesini bekledim. Sonunda evi olduğunu tahmin ettiğim yere kadar sadece yarım blokluk bir yol yürüdü. İçeri girmesini bekledim ve yaklaştım. Parmaklıklar yeşildi, bina cephesiyse mavi, dikkatimi çekmişti, çünkü daha önce hiç böyle bir renk kombinasyonu görmemiştim. Adresi defterime yazdım, bu kadar net bir bilgi elde etmiş olduğum için çok mutluydum."

Alejandro Zambra, Eve Dönmenin Yolları, Notos Kitap, S.22-23

Çeviri: Çiğdem Öztürk


Kar İçin

kar için gelmiştim, yeriniz yoktu, sustum
dinledim, bizi kendi adımızla çağıran akşamı
neydi, yağmurun yalnızlığa katkısı
bilseydim, yanılmazdım
uyuyan çocuğun alnındaki ışıkla ürpermezdim
kar için gelmiştim, yeriniz yoktu, sustum.

köpekler nasıl duyarsa depremi, sizi duyardım
alır gölgemi çekilirdim, tuz nehirleri boyunca
aldatılmış sular, yakılmış tohumlar
ve yapraklar içinde
yaşardım, başka bir kanın sürüklediği hayatla
kar için gelmiştim, yeriniz yoktu, sustum.

bir obuanın sonucuydu ellerimdeki karanlık
sözcüklerim, şafakta girilen şehirlerdi
ıssız bir istasyon lojmanıydı kalbim
ağzımda yaban meyvelerinin tadı
kar için gelmiştim, yeriniz yoktu, sustum.

Salih Bolat


Yok’a Gazel

                            “Yalnızlık tanrıya değdi değecekti”
                                                            Şükrü Erbaş

evde dolaşan sıkıntılı bir kadın yoktu
uzakla aramızda bir avuç mesafe yoktu

koltukta kedi gibi kıvrılmıştı anlam
üstünü örtecek serin bir gece yoktu

kaç kere kuşkuya adını sordum
içinde duracak istasyon yoktu

gökyüzünde bekliyordu zaman
kendini bölen bir yanı yoktu

rüzgâr eğildi kum tanesine
karbonun elmasa dönüştüğü an yoktu

bir öpüşte ölen devlet, yitirilen atlas
üstünden atların geçmesinden korkan nehir yoktu

her akşam gidip iki tek atmaya niyetli
gittikçe genişleyen mermer masalar yoktu

iğne deliğinden geçen yalnızlığım
beni avutacak yeni bir hayal yoktu

Eren Aysan

Şiir, 16.07.2017 tarihli BirGün Pazar Dergisi'ndeki 
"Unutulmaz bir Buckley şarkısı: Ulus Baker" isimli makaleden alınmıştır.

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Bitişik El Yazısı

yeni bir baş dönmesi
yeni bir aşk gerek bize
tek kuş kalana kadar
terk etmemeli gökyüzünü.

altında toplanacağımız
yeni bir cümle gerek bize
tek sayfası kalsa da
terk etmemeli kitapları.

yeni bir bitişik el yazısı
yeni bir dik horon gerek bize
bir harflik yer kalsa da 
terk etmemeli duvarları.

okuduklarımızın sağlamasını yapacağımız yeni bir sokak bilgisi
yeni bir ayakkabı ölçüsü gerek bize
tek kolumuz kalsa da
terk etmemeli atacağımız taşları.

yeni bir su bilgisi ve bilinci
yeni bir akış ve alkış gerek bize
mevcutlu götürülsek de
terk etmemeli aşkları...

Sezai Sarıoğlu



22 Mayıs 2025 Perşembe

Akrep

"2.Mahkum: … Askerler hükümet oldu. Adettir askerden hükümet olursa arkasından af gelir derler. Mahkum da paşalar bir af çıkarır diye umutlandı. Ama boşuna. Adamlar cezaevlerini boşaltacakları yerde, ha babam dolduruyorlar. Cezaevlerinde yer kalmadı neredeyse. Bir yatakta üç kişi, beş kişi yatıyor. Dışarıda adam bırakmadılar neredeyse. Geçenlerde gariban bir balıkçıyı getirdiler, adamın kendine hayrı yok. Denizde kısmeti kötü gitmiş… Sağa sola, kaderine, kısmetine falan sövmüş. Bu arada paşalara sövmeyi de ihmal etmemiş… Aradan bir hafta geçtikten sonra yanındaki balıkçı arkadaşıyla arası bozulmuş. Adam gitmiş bir hafta sora, garibanı paşalara sövdü diye ispiyon etmiş. Adamı iyi bir dayaktan geçirdikten sonra derhal tevkif kesmişler. İçeride de her vardiya değiştiğinde, yeni vardiya adamı bir posta sopalıyordu. Anlayacağın dayak, hakaret gırla gidiyor"

Eşber Yağmurdereli, Akrep, 1997 (ilk Baskı) / Kibele Yayınları, 01.01.2016

Oyun, 1999 yılında, yönetmenliğini Rutkay Aziz'in yaptığı Ankara Sanat Tiyatrosu oyuncuları tarafından sahnelenmiştir. (https://tiyatrolar.com.tr/tiyatro/akrep) 

Youtube üzerinden izleme linki: 

"Yağmurdereli’nin 'Akrep' oyununu okuduktan sonra, her idamın cinayet olduğuna bir daha inandım. İdamların insanlık için ne büyük çöküntülere sebep olduğunu burada sayıp dökmeyeceğim, idama karşı olanların, idama karşı savaşmayanların, kim olursa olsunlar, yürekleri kabuk bağlamıştır. İşte bu oyunu seyredenler yürekleri ne kadar çabuk kabuk bağlamış olursa olsunlar, insanlığın bu en korkunç uygulamasına karşı koyacaklardır. Yağmurdereli’nin belki de ilk oyunudur bu. Yazar, bu oyununda konuya uygun, usta bir biçim yaratmıştır. Yağmurdereli’nin dili, biçiminden de ilerde erişilmesi güç, güzel bir Türkçedir. Bir başeser olan oyun yalnız Türkiye’de değil, dünyada oynandığı her yerde gücünce karşılanacak, insanlığın en utanılacak yarası olan idama karşı insanları harekete geçirecek, en azından kabuk bağlamış yürekleri sağaltacaktır."

Yaşar Kemal



İzleyiciler