16 Mart 2010 Salı

Ağacın karışıklığı yapraklarının müziğidir. Kaos, gövdede ilk kesiği düşünen aletin havaya uzanmasıyla başlar.

hüseyin murat çinkılıç
Kağıt boş ise iyidir; kimsenin boş kağıt üzerinden savaşlar okuma eğilimi yoktur. Oysa tek bir çizik, bir toplu kıyıma atılmış imzaya yorumlanabilir. 

hüseyin murat çinkılıç

Ağaran Bir Suyum


Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin

Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum

Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...


Şükrü Erbaş

7 Mart 2010 Pazar


bilmez mi ki divane aşık, kimya yanar ateş ölür
post uyanır, ağız uzar, kalpteki inci ölür
o bahtiyar alnında rüzgâr sanır hâlâ 
kırk satırlık yazma, masalcısıyla ölür 

hüseyin murat çinkılıç

eylül


uzar boyundan kısa bir pantolon;
gazoz kapağı, fırdöndü, dipçik, duvar
unutmam öyle yakın geçti yanımdan
o bacaklar ercan’ındı, küçüktü, beyaz kaplumbağa taşlardı
benim kısa pantolonum olmadı hiç
anam babam bilir, gözlerim ferfecir*
onüçüm belli ondördüm naylon
onikisinde samatya’ya kaçasım vardı bulsaydım ertuğrul’u
eylül’ün raylarda uzaması gibi bir meraktı işte…

unutmam, öyle yakın geçti yanımdan
dedi ki: 'kaplumbağalar yeşildir, herkes bilir bunu'
vakarla yapıştılar koluna, büyümediğimiz yılları korktuk
söktüğümüz taşları boşluğuna koyduk
perdeler ürktü, pencereler söndü,
daha bir içlendik çağrılmadığımız evlere
yüzünü gizleyenler de bilir bunu;
        öyle yakın geçti ki üzgün haydutlar
uzun uzadı boyunlarımız, upuzun baktık
avuçlarımızla gözlerimizi kapadık; 
sokağın eylül’e saklanması gibi bir oyundu işte…

hüseyin murat çinkılıç

*Ferfecir : Velfecri

19 Şubat 2010 Cuma

Masal

kavrulmuş bir karıncanın sağ salim
yuvasına dönüşü şarkılarda anlatılmaz
başka bir ses gerekir belki de, bilinen
tüm seslerin ötesinde; anne
koynuna al beni rahmine söz geçmez bu ıssız gecede

gitar çalma, susalım biraz yoruldum ağrımaktan
yoruldum bunca kesik ruhu tek başıma
taşımaktan, bir avuç kızgın kum bile yok
tutuşmuş saçlarını özlemeye vaktim yok
yok. yangınlara kızanları sildim kareli defterimden

bir kare de sen koy, üşenme
sanki soldan sağa ölmüş gibiyiz bu bilmecede
bu masalda dere tepe düz gitmiş kadar yorgunuz
argınız. azgınız. vallahi azız.
çok daha az olacağız bu pis gidişle
belki de seviştirmeye
vaktim olmaz kimseyi kendi bedenimle

çok gittik. dere tepe düz gitmiş bile
olabiliriz. ne dersin geri dönmeye; anne
sana söylüyorum olur olmaz zamanlarda ölme
taşınacak bir yük bile kalmayacak yoksa
bu kırışık cennette
yarım yamalak yaşayalım senle

kavrulmuş bir karınca kararınca; anca.

Altay Öktem

9 Şubat 2010 Salı

defterinden kuşları silme

sen yine benim bildiğimi bilme
defterinden kuşları silme
bekle mayısları; çocukları harfiyen
söz nedir ki; şiir ve bencil
etsem yeri yok kalbimden önce
suya düşecek mor salkımları bekle sen
hem saçların daha ılık 
gözlerinden öperim söz, haziran inince

hüseyin murat çinkılıç, ocak 2010
bir aldırışı alıp geldin
sorsan ya nilüferin beyazına, neden geceyi seçti !
yıldızlara sarılmadan ölme derim

biraz bekleyedur intiharım bitmedi
nilüferin mavisini çözemedim gün gözümdeyken
hangi kolay aldanışı seçti ?

ben ıslan derim, yağmurdan önce..

hüseyin murat çinkılıç

şiir boş uğraştır

bir kim önceydi
ay inerken zeytine
bil dedi bilmediğini
kadın gölge arayan ezberdir

sil ağzındaki resmi.

üç selam sonraydı
son kuş uçarken
yokuş
ibret içinde sessizlik okudu gidişine

bir sen. şimdiydi
ben tüneyip zeytine
sor dedim sormadığını incire

aslolan ateş değil midir.


ahmed doğan

Sen beni öpersen


Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum

Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım ..

Ah Muhsin Ünlü

Fotoğraf: Nurcan Azaz

şiir boş uğraştır


gittin ya
sanma bir şeyler götürdün senden
dün bir taşı kaldırdım
ellerini gördüm
gözlerin gökyüzünde her gece
ama olsaydın daha iyiydi sanki
sanki sıcaklığın yok güneşte
sanki yapraklar tutmuyor
saçlarının yerini
sanki ben bazen ölüyorum
gün gün..

gittin ya
sanma bişeyler getirdin benden
yüreğim daha bi hınçla dolu
ellerimin boşluğu daha bir güzel
ama gitmesen daha iyiydi ya
ama gitmesen ne iyiydi ya

gittin ya
çocuğun biri durup dururken ağlamaya başladı
hele yağmur yağınca
musalla taşı kaldırımlarda
insan kendi ölüsünü çiğniyor
sen gittin ya...

gittin ya
şimdi anlatmaz derdimi yaprak sallayan rüzgâr
durgun denizlerle değil işim
ovalarla yollarla değil,
şimdi,
bir of lazım bana seni sevdiğim günden kalma
sabırla yoğrulmuş
hiç söylenmemiş
bir kerelik
öldürmelik bir off
şimdi, bir kasırga lazım bana
bir dağ doruğu
göz değmemiş

kadın kadın
gittin ya
şimdi bir sen lazım bana
hiç gitmemiş...

ahmed doğan

İzleyiciler