18 Nisan 2010 Pazar

"Keşkeler ömürde derin bıçak izleridir.."



Bir uçurumdan düşerken, son hamlede tutunduğun ağaçcığın dallarını kırabilirsin.. Hayat memat meselesi.. Dal sana küsebilir, farkına bile varmayabilir.. Sen hayatını tekrar yukarı çekmek için belki dalı daha da örselemek zorunda kalabilirsin.. Ama ‘keşke’ dersin sonradan, ‘dalı kırmadan tutunabilseydim’.. Keşkeler ömürde derin bıçak izleridir.. 


Burhan Öztürk

6 Nisan 2010 Salı

Biz dokunarak koruyacağımızı düşünürüz yine de. Değil mi ki insanın yüzü ilk öpüşle solmaya başlar. Dünyanın ilk duygusunu taşıyan tenin kokusudur kıskandığımız; bencil ırmakları beslediğimiz… İlk dokunulan ve son dokunduğumuz arasında bir yerdeyiz.

hüseyin murat çinkılıç

16 Mart 2010 Salı

Zayıfmış gibi yaparak güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların, kendilerini güçlü hissetmelerini sağlayabilirsiniz. İnsanların sizi kurtarmasına izin vererek siz onları kurtarırsınız... Bu yüzden ezilen taraf olmaya devam edin. İnsanların üstünlük taslayabilecekleri birine ihtiyaçları vardır.

Chuck Palahniuk

Noktalar


Noktalarda duracak kadar dengeliyim
Dar dünyada diken üstü duruşlar

Doğrularım ki tutunduğum kuru dal
Dönüşsüz hatalardan öğrendiğim yanlışlar

Yüzümde bir parça aydınlık bazen
Umutsuz geceler biter birden ışıyışlar

Evler şarkılar aşklar arkadaşlar bırakıp gittim
Her mevsim giden kuşlar gelen kuşlar

Her insanın rakibi yalnızca kendisiymiş
Köpek yarısı dünya seyirciler alkışlar

Kara değirmenler gördüm kararıp kalmışlardı
Öğütmeyen öğünürmüş için için çürüyen taşlar

Kendime baktım, baktım ki herkes orda
Habil Kabil dünyaya dağılmış kardeşler

Ağzımda baharat tadı dolaşıp durdum şehirleri
Aslolan yolmuş yanılmak içinmiş bütün varışlar.

Mahmut Temizyürek

Neden durmadan itiraz ediyorum; öyle mi? Birisi bir düşünceyi ısrarla savunuyorsa, inandığı her neyse içinde bir ahmaklık vardır. Zaten o, değişmeyen tek şeye itiraz etmektedir. Benim itirazım bu itiraza.. Şimdi söz uçup, yazı kalacak ya; benim hâlâ burada olduğumu sanacaklar. Oysa o vakit, ben başka şeylere itiraz ediyor olacağım.. 

hüseyin murat çinkılıç
toz yığıldığına, kül yandığına söylenir yazının kaosu yazmadığıdır bir önceki tarihten yoksa bu yoksul temaşa nasıl birikir !

hüseyin murat çinkılıç

Seni Bir Nehirden Ayıklarken

Yüzünün kırık yerindeyim hep Kırmızı
öteki sesim sızıyor kısalmış kirpiklerinden
kalbim buluta bulanık uzunca gidişlerinde
ha yağdı ha yağacak elinin değdiği yerden.

Herkesin gözdesi kendine açılan mezar
üstünde hep o karaçalılar yine ayrıkotları
taşlarında ılık tadı taze kanamaların
gövdemden çektim kendimi sana Kırmızı.

Bak şimdi ben burada yeniden susulmuş göz
ya da harfleri yanlış dizilmiş bir veda mektubu
terledim ki nasıl seni bir nehirden ayıklarken
gel desem bir kıyı kentine alıp çocukluğunu.

Nazım Mutlu

Ağacın karışıklığı yapraklarının müziğidir. Kaos, gövdede ilk kesiği düşünen aletin havaya uzanmasıyla başlar.

hüseyin murat çinkılıç
Kağıt boş ise iyidir; kimsenin boş kağıt üzerinden savaşlar okuma eğilimi yoktur. Oysa tek bir çizik, bir toplu kıyıma atılmış imzaya yorumlanabilir. 

hüseyin murat çinkılıç

Ağaran Bir Suyum


Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin

Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum

Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...


Şükrü Erbaş

7 Mart 2010 Pazar


bilmez mi ki divane aşık, kimya yanar ateş ölür
post uyanır, ağız uzar, kalpteki inci ölür
o bahtiyar alnında rüzgâr sanır hâlâ 
kırk satırlık yazma, masalcısıyla ölür 

hüseyin murat çinkılıç

eylül


uzar boyundan kısa bir pantolon;
gazoz kapağı, fırdöndü, dipçik, duvar
unutmam öyle yakın geçti yanımdan
o bacaklar ercan’ındı, küçüktü, beyaz kaplumbağa taşlardı
benim kısa pantolonum olmadı hiç
anam babam bilir, gözlerim ferfecir*
onüçüm belli ondördüm naylon
onikisinde samatya’ya kaçasım vardı bulsaydım ertuğrul’u
eylül’ün raylarda uzaması gibi bir meraktı işte…

unutmam, öyle yakın geçti yanımdan
dedi ki: 'kaplumbağalar yeşildir, herkes bilir bunu'
vakarla yapıştılar koluna, büyümediğimiz yılları korktuk
söktüğümüz taşları boşluğuna koyduk
perdeler ürktü, pencereler söndü,
daha bir içlendik çağrılmadığımız evlere
yüzünü gizleyenler de bilir bunu;
        öyle yakın geçti ki üzgün haydutlar
uzun uzadı boyunlarımız, upuzun baktık
avuçlarımızla gözlerimizi kapadık; 
sokağın eylül’e saklanması gibi bir oyundu işte…

hüseyin murat çinkılıç

*Ferfecir : Velfecri

İzleyiciler