12 Nisan 2023 Çarşamba

Cemile


Annem bahçedeki kümesten yakaladığı tavuğu kestirecek birini arıyor. Babamın hiç o taraklarda bezi yok. İki büyük abim gazozhanede. Bana bakıyor; kitap okuyorum, benden de ümit yok. Yan komşumuz Memiş amca’yı bulmak için kendi kendine söylenerek çıkıp gidiyor. Memiş amca emekli astsubay ve annemle iyi anlaşırlar nedense. Az sonra konuşmalarını duyuyorum. Memiş amca askerine emir veren tarzını hiç bozmadan, kış için aldığı odun ve kömürleri anlatıyor anneme. Nasıl ucuza aldığını, odunların kuruluğunu, kömürlerin hiç tozunun olmamasını falan. Merdivenin altında gördüğüm odunlar geliyor aklıma, cetvelle ölçülmüş gibi düzgün ve hepsi de aynı hizada.

Akşama bütün evi saran tavuk kokusu ve üst kat salona kurulan sofra. Şeküre Aba’nın Mehmet Abi gelecekmiş yemeğe. İstanbul’da Kuleli’de hocaymış. ”Subaylara Rusça öğretiyor” diyor babam, çok önemsemesinin yanı sıra sesine biraz da gizem katarak.
Mehmet Özgül Abi’yi ılık bir Eylül akşamı, kucağında kendi çevirdiği Cengiz Aytmatov kitaplarıyla hatırlarım. Yemekten sonra babamla salonun bahçeye açılan kapısının önünde çay içip, eskilerden konuştular. Babam bütün üniversitelilere yaptığı gibi hayranlıkla Mehmet Abi’yi dinliyor. Arada sırada ürkek bir şeyler soruyor ve hemen arkasından tekrar, içli bir hayranlık.
Benim gözüm sehpada duran kitaplarda ama. Mehmet Abi fark ediyor halimi.
“Nasıl” diyor, “okumayı seviyor musun?”
Babam bu sefer kendinden pek emin ve gururlu:
“Çok sever efendim. Çok güzel okuyor. Bakalım, sonradan bozulmazsa…”
Kitapları alıp yavaşça gidiyorum kovuğuma.

Cemile’yle o gün tanıştım. Aytmatov’un bir çocuğun gözünden anlattığı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Kırgızistan’ın bir köyünde geçen, yasak bir aşk hikayesi. Aynı çiftlikte çalışan Cemile ve Danyar’ın aşkı. Aragon’un bile “dünyanın en güzel aşk öyküsü” dediği satırlar.
Hikayenin bir yerinde, Danyar oldukça ağır bir çuval buğdayı tartıdan alıp arabaya koymaya çalışınca, Cemile ona çıkışır ve çuvalı birlikte taşımaları gerektiğini söyler. Bundan sonrasını kitaptan okuyalım:

“…Cemile’nin kendisi de Danyar’ın elini tuttu. Ellerini kavuşturarak çuvalı birlikte kaldırırlarken, zavallı Danyar utancından kıpkırmızı oldu. Daha sonra aynı şekilde birbirlerinin ellerini sımsıkı tutarak ve başlarını birbirine dokunacakmış gibi eğerek çuvalları her kaldırışta, Danyar’ın nasıl işkence çektiğini, Cemile’nin yüzüne bakmamak için kendisini nasıl zorladığını, dudaklarını nasıl sıktığını görüyordum. Buna rağmen Cemile, tartıda çuvalları tartan kadınla şakalaşıyor ve Danyar’ın o halinden habersiz gözüküyordu…”

Hikâye devam eder. Danyar’ın türküleriyle güzelleşen bozkır ve Cemile’nin cesareti. Hitler faşizminin dünyayı kana buladığı yıllarda çocuklarını savaşa göndermiş Kırgız halkının, “her buğday tanesi cepheye gidiyor” yazılı ambarların önünde düğün yerine gider gibi toplanmaları, kızlı-erkekli, genci-yaşlısıyla faşizmi dize getiren inançları. Danyar’ın bozkırın ortasındaki dolgun başakları dalgalandıran türküleri, genç yüreğimi de dalgalandırmış, insana olan inancımı tazelemişti…

Ercan Kesal

Hiç yorum yok:

İzleyiciler