Zaman aka koka geçiyor kıyımdan gümbür telaş. Suda sektirdiğimiz
kaygan, becerikli taş. Neresinde mahareti? Fırlatanın çevikliği,
kusursuz yüzeyi? Emin değilim bundan ve hiçbir şeyden emin
olamam. İşte geçiyor sekerek yanımdan, neresinde batıp
neremizden çıkacağını ezbere bilen zaman.
Beni benden almayacakları aşikâr. Bakın bundan eminim ve
kendimle çelişirim. Benmişim gibi kalacağım, ruhumun yakınında.
Sense geceleri hep ilk güzelliğinde. Her gece o giziyle baktıracak
sana beni.
İkindi henüz. Öğlenin uçurumundan yuvarlanıyor, yatağında
uzayarak dünya. Kucağını açıyor sadra şifa dağıtan pazar hikâyeleri.
Bunlar tercihen Güney Amerikalıdırlar. Suyu, toprağı ve havayı,
oldukları gibi karşılarlar. En gözde tefrikalar, can alıcı fısıltılar. Yerel
düş kıpırtılarıyla hayatı bileğinden kavrar. Okuma günüdür pazar,
vakti malum ki ikindi.
Tuhaf ve kıvrak çalımlarını basıyor zaman. 'Gol!!!' sesleri, paslar
buluyor hedeflerini. Bütün gölgeler tek bir ruhu işaret ediyor
çöldeki. Hatta denizleri kapsayan renk oyunu cümbüşleri. Bütün
bunlara rağmen ben bende, bütün bunlara rağmen ben sende,
kalmaya talibim, tuhaf.
Şiir ya bitiyor ya da biteceğini sanarak kısalacak. İkindi devrilecek,
akşam güneşine yanaşacak. Yakın bir evden esiyor müzik, aralık
pencereden - kaçamak. Bittiğini zannediyor. Kısalttığı yerinde
kendini şiir.
Ogün Kaymak, Hüzündeki Mavilik, S.70-71, Dize Yayınevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder