"İşte bakın, anlamı olmayan bir sözü sırf kafiyeli diye nasıl da tekrarlayıp duruyorlar ! Sonuç şu ki, eğer iktidardaki kişi, halkın kendisini sevmesini istiyorsa, hemen kendisiyle ilgili yeni sloganlar üretecek bir merkez kurmalıdır. Fakat bu sloganların şiire benzemesi şarttır. Çünkü biz şiiri seven bir milletiz, hatta şiire benzeyeni de severiz, sözün içeriğine bakmadan belki kafiyesi ile de yetinebiliriz. Kitlelerin çağı şiir çağıdır demediler mi ? Aslında tersi doğrudur, devir nesir devridir. Çünkü şiir kitlelere hitaben söylenirken şu anda yazmakta olduğum düzyazı bireye hitap etmektedir. Bu sebeple Fransız Devrimi’nin ilkeleri, üstelik orada bir Mirabeau da varken şiire dökülmüyordu; tersine Jean-Jacques Rousseau’ nun kaleminden düz yazıya dökülüyordu. Düzyazı akla ve bireye hitap ederken şiir kitlelere hitap eder ve onları yönlendirir. Dolayısıyla şiirin önce batıda gözden düşmeye başlaması şaşırtıcı değildir. Şiir hamaset yapıp kişiliği yok ederken düzyazı akıl, bireysellik ve kişilik yaratır. Son olarak şunu hatırlatmak isterim ki, benim ülkem hâlâ kitleler çağını yaşıyor; bu nedenle vezinli sözler ve kafiyeli sloganlar hayatımızın olmazsa olmazlarıdır. Düzyazı türünde eserlerime ve yazılarıma gelince onlar, tıpkı az önce hâki elbiseli adamın beni nitelediği gibi 'hain ve küstah' bir kişinin kuruntularından ibarettir."
Nihad Sirees - Sessizlik ve Gürültü isimli kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder