19 Temmuz 2023 Çarşamba

Güz

"Güz geldi. Gözlerim karmakarışık. Körüm ben 
Güz geldi. Bunu saçlarımın döküldüğünden. 
derler ki yaylada doğmuşum, denizin ardında 
iniştir, yokuştur, geçer dizlerimden." 

Gazel düştü Derelere ay Yarim 
Kavga bitti. silahını duvara as 
başladı Ocağın krallığı, Ormana git 
baltanı al köşeden, Çocuklarımızı öp.

"Uçurtma salıvermiş göğe aşağıdakiler, havasıdır." 
Çocuklar aşağıdakileri okuyor. ben körüm 
ne güzel kokuyor Gazeteleri Kitapları 
insem bir koklasam kendileri nasıl" 

ben burda bağlıyım ay Yarim 
Körüm ve yaşlıyım otuz yaşında 
Çocukları al, in aşağıya 
dileğimdir, onlar görsünler 

"Güz geldi, açıksın Yarim Yarim 
ben neyse. ben körüm. Dereden öteyi bilmedim 
ama bilirim bir koca yaz çabaladığımız 
Patatesin sana bir parça şayak etmediğini" 

Sor bakalım, adam diye Kaydımız var mı? 
ben körüm, biz eski, Çocukları yazdır 
Patatesi alıcıya götür  ver yirmi beşe 
eşeğine bin türkü söyle dönüşte 

dünyalık şeylere dünyanın parası gerek 
Oysa topraktan çıkardın yirmi beş liracık 
Kefenimizi al. sabunu lifini unutma 
bir cennet ayırt Hoca parasıyla birlikte 

"Bu güz öleceğim. bütün işlerimi bitirdim 
Derede yıkandım, cevize tırmandım. kuş ürküttüm 
Kaçırdılar on iki Çocuk doğurdum. bekledim gözlerim 
Oğlan everdim. kız yetirdim. otuzuma vardım" 

"Ağlama kız, deme incirim Yar Yar 
ben ağlamam dağlar taşlar ağlasın 
Körüm, çelimsizim, göğnüğüm, hastayım. 
sebebolanları nerde bulayım 
adamdan içerli kuşlar ağlasın 
                       
Gülten Akın


(...) Ta­rih: 23 Ocak 1933.
“Ya­kın yıl­la­ra dek ken­di­ni yok­sul­luk­lar­la ko­ru­ya­n” Yoz­ga­t’­ta doğ­du.
Ba­ba­sı, Bal­yo­zoğ­lu­gil Ai­le­si’n­den­di.
An­ne­si ise, Ka­vur­ga­lı Ho­ca Nu­ri Efen­di­’nin kı­zı.
An­ne ta­ra­fı eş­raf­tan­dır; ba­ba ta­ra­fı ise halk­tan.
Ho­ca Nu­ri Efen­di; med­re­se eği­ti­mi gör­müş, eği­ti­mi­ni İs­tan­bu­l’­da ta­mam­la­mış, ay­dın bir din ada­mıy­dı. “U­lûm-u Di­ni­ye­” öğ­ret­me­niy­ken, Cum­hu­ri­yet ile bir­lik­te il ki­tap­lı­ğı yö­ne­ti­ci­li­ği­ne ge­ti­ril­di. Sa­rı­ğı atıp, şap­ka gi­yen ilk ki­şiy­di. Sa­na­ta, şii­re, oku­ma­ya düş­kün­dü. Mev­la­na­’ya ve Yu­nus Em­re­’ye tut­kun­du. Ata­türk ve Cum­hu­ri­yet sev­da­lı­sıy­dı. Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­li­’y­di; mil­let­ve­kil­li­ği ve bü­rok­rat­lık yap­tı.
Gül­ten Akı­n’­ın doğ­du­ğu ev, ba­ba de­de­si­nin otur­du­ğu ev­di.
Ba­ba de­de­si ye­şil göz­lü, tü­tün­den sa­rar­mış bı­yık­la­rı olan sa­kal­lı bir Ru­me­li­li­’y­di. Bir­lik­te otur­du­ğu tek to­ru­nu ol­du­ğu için Gül­ten, de­de­si­nin en kıy­met­li­siy­di. De­de­si­nin hay­ran­lı­ğı­nın bir di­ğer ne­de­ni ise, Gül­te­n’­i an­ne­si­ne ben­zet­me­siy­di. “Zey­ne­p” idi ana­sı­nın adı, ve to­ru­nu­na “Zey­ne­p” di­yor­du.
Adı­nın “Gül­te­n” ol­du­ğu­nu il­ko­ku­la baş­la­dı­ğın­da öğ­ren­di…
Okul ya­şı­na ka­dar çok mut­lu bir ço­cuk­luk ya­şa­dı Gül­ten.
Der­ken II. Dün­ya Sa­va­şı gel­di, çat­tı. Ba­ba as­ke­re çağ­rıl­dı. Yok­luk, yok­sul­luk gün­le­ri baş­la­dı.
Ve ar­dın­dan…
Şar­kı­lar mı­rıl­da­na­rak iş gö­ren, ne­şe­li an­ne­si 44 ya­şın­da ve­fat et­ti…
Ba­ba de­de­nin evin­den ay­rı­lıp Yoz­ga­t’­ın Sor­gun İl­çe­si­’ne ta­şın­dı­lar.
İl­ko­ku­la bu­ra­da baş­la­dı…
Şi­ir oku­yan da­yı­lar

Uzun kış ge­ce­le­rin­de an­ne-de­de­si pey­gam­ber kıs­sa­la­rı okur­du.
Da­yı­la­rı ise şi­ir­ler…
Da­yı­sı­nın ta­van ara­sın­da es­ki ba­vul­lar­da ki­tap­la­rı var­dı. Şi­ir ki­tap­la­rı, ro­man­lar, öyküler…
Dos­to­yevs­ki, Tols­toy, Nâ­zım Hik­met, Sa­ba­hat­tin Ali ile böy­le ta­nış­tı.
Ba­ba­sı­nı zor­la­ya­rak, beş ya­şın­da oku­la ya­zıl­dı ve sı­nıf bi­rin­ci­li­ği­ni kim­se­ye bı­rak­ma­dı.
Elin­den ki­tap düş­me­yen bir ço­cuk­tu.
Hiç unu­ta­ma­dı­ğı öğ­ret­me­ni Me­lek Ha­nım, sa­rı­şın, ma­vi göz­lü bir göç­men kı­zıy­dı. Ken­di­ni pa­ra­lar­ca­sı­na ça­lı­şır­dı, öğ­ren­ci­le­ri­ni eğit­mek için.
Gül­ten Akı­n’­ın “rol mo­de­li­“ ol­du ya­şa­mı bo­yun­ca…
Yıl, 1943…
Yoz­ga­t’­tan ay­rı­lıp baş­kent An­ka­ra­’ya git­ti­ler. Ba­ba­sı em­ni­yet mu­ave­net me­mu­ru ola­rak iş bul­du.
Ha­ma­mö­nü ile Ulu­can­lar ara­sın­da kü­çük bir çık­ma­za ta­şın­dı­lar.
İl­ko­kul son sı­nı­fı Ana­far­ta­la­r’­da­ki Ata­türk Kız İl­ko­ku­lu­’n­da oku­du ar­dın­dan Taş­mek­te­p’­te. Taş­mek­tep yı­kı­lın­ca hiç sev­me­di­ği Ce­be­ci Or­ta­oku­lu­’n­da oku­du. Okul­da, ses­siz ha­ya­let gi­biy­di, var­lı­ğı yok­lu­ğu bir…
İç­sel yol­cu­lu­ğu se­ven bir genç kız­dı ar­tık…
An­ka­ra Kız Li­se­si­’n­de şi­ir ya­vaş ya­vaş ha­ya­tı­na gir­me­ye baş­la­dı. Ede­bi­yat ho­ca­la­rı ta­ra­fın­dan du­rum fark edi­lin­ce, li­se­nin şai­ri ilan edil­di.
Okul der­gi­sin­de yer al­ma­ya baş­la­dı şi­ir­le­ri. Di­ğer sı­nıf­lar­dan şi­ir yaz­ma­sı için si­pa­riş bi­le al­ma­ya baş­la­mış­tı!
Hiç sev­me­di­ği ders­ler olan fen, ma­te­ma­tik der­si ho­ca­la­rı­na taş­la­ma­lar ya­zar­ken, Son Ha­ber ga­ze­te­sin­de çık­tı ilk şii­ri. Yıl, 1951 idi. Ar­dın­dan…
20’li yaş­lar­da Hi­sar, Var­lık, Ye­di­te­pe, Türk Di­li, Mül­ki­ye gi­bi der­gi say­fa­la­rın­da yer al­dı şi­ir­le­ri…
Son­suz il­gi­si var­dı ede­bi­ya­ta…
Bir de fel­se­fe­ye…
Ev­le­ri­ne bom­ba atıl­dı.

Li­se bi­tin­ce An­ka­ra Hu­kuk Fa­kül­te­si­’ne kay­dı­nı yap­tır­dı.
Hem ça­lı­şıp hem oku­ya­cak­tı; İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­’n­da iş bul­du.
Yıl için­de ak­şam­la­rı ders ça­lı­şı­yor, yıl son­la­rın­da izin­le­ri­ni kul­la­na­rak sı­nav­la­ra gi­ri­yor­du. Ça­lı­şı­yor­du, oku­yor­du ve şi­ir ya­zı­yor­du.
Var­lık Der­gi­si şi­ir ödü­lü­nü ka­zan­dı.
O yo­ğun gün­ler­de aşık ol­du. Sev­gi­li­si Mül­ki­ye öğ­ren­ci­si Ya­şar Can­ko­ça­k’­tı.
Ni­şan­lan­dı­lar.
Dört yı­lın so­nun­da fa­kül­te­yi bi­ti­rin­ce 1956’da ev­len­di­ler.
Ay­nı yıl, ilk şi­ir ki­ta­bı olan “Rüz­gâr Sa­ati”­ni çı­kar­dı.
1957 ve 58 yıl­la­rın­da ar­dı ar­dı­na iki ço­cuk sa­hi­bi ol­du­lar.
Ve 1958’de; sü­rek­li sür­gün­lük ne­de­niy­le 1972 yı­lı­na ka­dar sü­re­cek Ana­do­lu yol­la­rı­na düş­tü­ler. Kum­lu­ca, Şav­şat, Ge­vaş, Aluc­ra, Ger­ze, Sa­ray, Hay­ma­na, Kum­ru…
Eşi kay­ma­kam­dı ve ken­di­si öğ­ret­men­lik ya­pı­yor­du…
Ni­ce zor­luk­la­ra gö­ğüs ger­di­ler.
Ör­ne­ğin…
Aluc­ra­’da Türk­çe öğ­ret­men­li­ği ya­par­ken di­ğer yan­da oku­ma yaz­ma bil­me­yen ka­dın­lar için kurs ver­me­ye baş­la­dı. Ge­ce­le­ri ger­çek­le­şen ders­ler­de, el­le­ri­ne al­dık­la­rı fe­ner­ler ile oku­lun yo­lu­nu bul­ma­ya ça­lı­şan bir grup ka­dın­dı­lar. Ti­yat­ro oyun­lar ha­zır­la­yıp, sah­ne­li­yor­lar­dı.
Ki­mi­le­ri ka­dın­la­rın ay­dın­lan­ma­sın­dan ra­hat­sız ol­du.
Eşi­nin de adı yok­sul­la­ra yar­dım ne­de­niy­le “ef­sa­ne kay­ma­ka­m”­a çık­mış­tı.
Ev­le­ri­ne bom­ba atıl­dı…
Pat­la­yan bom­ba ka­sa­ba­da­ki pek çok evin cam­la­rı­nı kır­dı. Loj­man ha­sar gör­dü. Ya­ra al­ma­dan kur­tul­du­lar.
Fa­kat…
Ölüm teh­dit­le­ri al­ma­yı hep sür­dür­dü­ler. Ge­ce­le­ri yas­tık­la­rı­nın al­tın­da ta­ban­ca ile uyu­yor­lar­dı.
Şi­ir­ler hiç ek­sil­me­di.
1960 yı­lın­da da ikin­ci ki­ta­bı olan “Kes­tim Ka­ra Saç­la­rı­mı­”yı çı­kar­dı.
Baş­lar­da şi­ir­le­ri­nin ko­nu­su; do­ğa, aşk, ay­rı­lık, öz­lem iken da­ha son­ra­la­rı top­lum­sal so­run­lar ağır bas­ma­ya baş­la­dı…
1964 yı­lın­da “Sığ­da­” ki­ta­bı çık­tı. Bu ese­riy­le Türk Dil Ku­ru­mu Şi­ir Ödü­lü­’nü al­dı.
“Pa­şa Abı­la­’’

An­ka­ra­’da ya­şa­ma­yı öz­le­miş­ti…
Düş­le­rin­de si­ne­ma afiş­le­ri gö­rü­yor­du…
Ama ya­şa­mın­da umut­suz­lu­ğa yer yok­tu.
Mü­ca­de­le­ci bir ay­dın­dı.
Ör­ne­ğin…
Hay­ma­na be­re­ket­li top­rak­lar üze­ri­ne ku­ru­luy­du. Ha­zi­ne­’nin top­rak­la­rı­nı zen­gin­ler pay­laş­mış­tı. Ka­dos­tro tes­pit­le­ri ya­pı­lı­yor­du. Ve…
Gül­ten Akın bir yan­dan öğ­ret­men­lik ya­par­ken, bir yan­dan da Ha­zi­ne avu­kat­lı­ğı­nı üst­len­di. Bin­ler­ce da­va var­dı önün­de. Bir ke­şif­ten öte­ki­ne, bir da­va­dan di­ğe­ri­ne koş­tu­ru­yor­du.
Hay­ma­na­’da bu­lun­duk­la­rı dö­nem Kıb­rıs so­ru­nu­nun alev­len­di­ği gün­ler­di. ABD Tür­ki­ye­’yi “yar­dım­la­rı ke­se­ri­m” di­ye teh­dit edi­yor­du.
Hay­ma­na­’da “Mil­let Ya­pa­r” kam­pan­ya­sı baş­la­tı­lıp mi­ting dü­zen­len­di.
Ar­dın­dan sür­gün ka­çı­nıl­maz­dı!..
Top­rak­sız köy­lü­ler ta­ra­fın­dan uğur­lan­dı­lar.
Çok sı­cak bir yaz gü­nün­de, kam­yon­dan boz­ma bir oto­büs­le, otu­zi­ki ki­lo­met­re­yi iki sa­at­te aşıp, var­dı­lar ye­ni ev­le­ri Kum­ru­’ya.
Ki­ra evi­nin al­tın­da­ki yer­de avu­kat­lık yap­ma­ya baş­la­dı.
Yi­ne da­va­lar, yi­ne top­rak­sız yok­sul köy­lü­ler…
Köy­lü­ler do­lu­şup ge­li­yor­lar­dı bü­ro­ya. Sür­gün ol­du­ğu öğ­re­nil­miş­ti; du­yul­muş­tu şöh­re­ti. “Pa­şa Abı­la­” de­me­ye baş­la­dı köy­lü­ler.
Yok­sul­lar­dan üc­ret al­ma­dan ça­lı­şı­yor­du. Bel­li bir üc­ret is­te­me­le­ri ko­nu­sun­da ba­ro ta­ra­fın­dan uya­rıl­dı!
Ak­si­lik…
Kum­ru­’da so­ba üs­tün­den dö­kü­len sı­cak su­lar­la diz­le­ri yan­dı. Yir­mi gün ateş­ler için­de yat­tı. Dok­tor yok­tu. Sağ­lık gö­rev­li­si­nin ver­di­ği ta­rif­ler­le ya­nık­la­rı­nı iyi­leş­tir­di.
27 Ma­yıs 1960 as­ke­ri mü­da­ha­le­si so­nu­cu ya­pı­lan Ana­ya­sa öz­gür­lük­ler sağ­la­mış­tı.
Tür­ki­ye İş­çi Par­ti­si köy­ler­de bi­le ör­güt­len­me­ye baş­la­mış­tı.
Ne te­sa­düf! Gül­ten Akın ve eşi­nin gel­di­ği yer­ler­de TİP he­men ör­güt­le­ni­yor­du.
Ar­dın­dan sür­gün ge­li­yor­du.
Ve bu kez Ma­ra­ş’­a sür­gün edil­di­ler…
1971 yı­lın­da çı­kar­dı­ğı “Kır­mı­zı Ka­ran­fi­l” ki­ta­bın­da­ki şi­ir­ler; bi­raz Kum­ru­’nun, bi­raz da Hay­ma­na­’nın ha­tı­ra­la­rıy­la ya­zıl­dı…
Şi­ir­le­ri şar­kı ol­du

Kahramanma­ra­ş’­ta yaz­dı­ğı “Ma­ra­ş’­ın ve Ök­ke­ş’­in Des­ta­nı­” ese­riy­le 1972 yı­lın­da TRT Ba­şa­rı Ödü­lü­’nü al­dı.
Ay­nı yıl An­ka­ra­’ya/mer­ke­ze çe­kil­di­ler.
Gül­ten Akın, Türk Dil Ku­ru­mu Der­le­me ve Ta­ra­ma Ko­lu­’n­da ça­lış­tı.
Hal­kev­le­ri, İn­san Hak­la­rı Der­ne­ği, Dil Der­ne­ği gi­bi de­mok­ra­tik kit­le ör­güt­le­rin­de ku­ru­cu ve yö­ne­ti­ci ola­rak gö­rev yap­tı.
1978’de emek­li­ye ay­rıl­dı; An­ka­ra ve Bur­ha­ni­ye­’de ya­şa­dı.
Şii­ri hiç bı­rak­ma­dı. Ya­şa­mı bo­yun­ca 10 ödül al­dı. 13 şi­ir ki­ta­bı çı­kar­dı.
Şi­ir­le­ri; İn­gi­liz­ce, Al­man­ca, Fla­man­ca, İtal­yan­ca, Bul­gar­ca, Arap­ça, Leh­çe, İs­pan­yol­ca, Fran­sız­ca ve İb­ra­ni­ce­’ye çev­ril­di.
Kır­kı aş­kın şii­ri bes­te­len­di.
Ve­ci­hi Ti­mu­roğ­lu, Gül­ten Akı­n’­ın şi­iri­ni şöy­le ni­te­le­miş­ti:
“Tür­kü dü­ze­nin­den uzak tür­kü­ler yaz­dı.”
Ki­mi kı­sa ti­yat­ro eser­le­ri Tür­ki­ye­’de ve ki­mi ül­ke­ler­de sah­ne­ye ko­nul­du.
Şa­ir Hay­dar Er­gü­len, hak­kın­da şu­nu de­di:
“Or­ta­da ol­ma­dı, kı­yı­da dur­ma­dı ama hiç­bir şe­ye de ka­yıt­sız kal­ma­dı.”

Yıl, 1979.
Gül­ten Akı­n’­ın bi­ri er­kek beş ev­la­dı var­dır.
Oğ­lu; Dev­rim­ci Yol­cu Mu­rat Can­ko­çak, Ma­mak As­ke­ri Ce­za­evi­’n­de tu­tuk­lu­dur.
Gül­ten Akın ana­lık gö­rev­le­ri­nin ya­nı sı­ra avu­kat kim­li­ğiy­le oğ­lu­nu sa­vun­mak­tan da ge­ri dur­maz.
Bir ka­sım gü­nü…
Ce­za­evi­nin avu­kat bö­lü­mün­de oğ­luy­la gö­rüş­me­si bi­ter ve çan­ta­sı­nı top­lar­ken gö­rev­li as­ker­le­rin ve gar­di­yan­la­rın oda­dan hız­la çık­ma­la­rı­na an­lam ve­re­mez. Bu alı­şı­la­gel­me­dik bir du­rum de­ğil­dir.
Oda­ya bir­den…
El­le­rin­de­ki yan­gın sön­dür­me alet­le­ri, de­mir­ler ve ta­bu­re­ler bu­lu­nan genç­ler gi­rer ve gö­rüş­me oda­sın­da­ki avu­kat­la­ra sal­dı­rır­lar.
Kan­lar için­de ka­lan ve dı­şa­rı­ya açı­lan bir ka­pı­ya ulaş­ma­yı ba­şa­ra­rak kıl pa­yı ölüm­den kur­tu­lan avu­kat­lar as­ke­ri sav­cı­lı­ğa baş­vu­ru­da bu­lu­nur­lar.
Gül­ten Akın as­ke­ri sav­cı­lık­ta­ki ifa­de­sin­de, uzun boy­lu, şal­var­lı bir tu­tuk­lu­nun ba­şı­na de­mir ta­bu­rey­le vur­du­ğu­nu ve “o­ros­pu­” di­ye ba­ğı­ra­rak ha­ka­ret et­ti­ği­ni, en çok da bu­nun ken­di­si­ne do­kun­du­ğu­nu söy­ler…
Sal­dır­gan­lar, Gla­di­o’­nun tez­ga­hı­na ge­le­rek dev­rim­ci­le­ri öl­dür­müş sağ­cı­lar­dı. Yok­sul sol­cu ço­cuk­la­rın da­va­la­rı­nı pa­ra­sız üst­len­me­le­ri­ne kı­zıp avu­kat­la­ra sal­dır­mış­lar­dı!
Gül­ten Akın ölüm­den kur­tul­muş­tur ama bir yıl son­ra ar­ka­da­şı ya­yın­cı İl­han Er­dost Ma­mak Ce­za­evi­’n­de dö­vü­le­rek öl­dü­rü­le­cek­tir…
Gül­ten Akın…
Tu­tuk­lu ana­sı­dır.
Avu­kat­tır.
Ama ay­nı za­man­da şa­ir­dir.
Ma­ma­k’­ta­ki ev­lat­la­rı­nın in­san­lık dı­şı ha­yat­la­rı­nı di­ze­le­re dö­ker.
Özel­lik­le 42 gün sü­ren aç­lık gre­vi­nin öy­kü­sü­nü “42 Gü­n” ki­ta­bın­da oya gi­bi iş­ler:

“A­na­lar­dık. Oğul­la­rı­mı­zın kız­la­rı­mı­zın yat­tı­ğı ce­za­evin­den gö­rüş­ler­den çı­kar­dık. Da­ğı­lır­dık es­ki­den ol­say­dı. O aç­lık gün­le­rin­de da­ğı­lıp git­me­yi dü­şün­me­dik. Bir­lik­te kal­dık. Yü­rü­dük yol­lar bo­yu. Oto­büs­le­re do­lu­şup git­tik. Gör­kem­li ka­pı­lar­da­ki yet­ki­li­le­re ulaş­ma­ya. Di­lek­çe­ler­de, di­lek­çe­ler­de, sa­yı­sız pul­lar­da umar ara­dık…”
1980’ler­de şii­re kü­ser. Şun­dan…
Oğlu ce­za­evin­de iken yaz­dı­ğı şi­ir­le­ri iki ta­nın­mış der­gi­de ya­yın­lat­tı. Oğ­lu­nun bu­na tep­ki gös­te­rip yaz­dı­ğı şi­ir­le­ri ha­pis­te yok et­me­si çok ağ­rı­na git­ti ve şi­ir­den uzak­laş­tı.
1991 yı­lın­da “Sev­da Ka­lı­cı­dı­r” ile tek­rar dö­ner yaz­ma­ya…
Gül­ten Akın…
Yi­ğit bir ozan­dı.
Ni­ce acı­la­ra rağ­men bir gün ol­sun umu­du­nu kay­bet­me­di:

“Ye­ter bek­le­di­ğim / Şim­di bir sil­ki­nir, ça­la­rım pa­ça­ya / Ne var­sa ata­rım üs­tüm­den / Al ka­nat kü­hey­lan olu­rum / Gel­di­ğim yer­le­re va­rı­rım / De­li­kan­lı­lar bu­lu­rum / Kö­pü­ğü ye­le ve­ri­rim, bu­lu­tu sev­da­ya / Kan­dı­rır alır ge­li­rim / Nur­to­pu bir dev­rim do­ğar / Nur­to­pu bir dev­rim do­ğar…” (Atın Tür­kü­sü)
Şi­ir ya­zan el­le­ri­miz öl­dü

Şair olmak ne zor…
Gülten Akın, büyük şair Turgut Uyar için şöyle yazmıştı:
“Öldüğü gün/ hepimizi işten attılar.”
Keza…
Bir başka büyük şair Edip Cansever için ise şu dizeleri yazmıştı:
“Her şeyin fazlası zararlıdır ya/ fazla şiirden öldü Edip Cansever.”
Ozan olmak zor…
Gülten Akın’ın ardından ne yazabilirim ki…
Bildiğim, hayatım boyunca ben “delileri” sevdim.
Evet…
Yazdığı “Deli Kızın Türküsü” dışında ne söyleyebilirim ki:

"Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden"

Gülten Akın!
Siz yoksunuz şiir yazan ellerimiz yok artık…


Soner Yalçın, 15 Kasım 2015



Hiç yorum yok:

İzleyiciler