Bir ateş yaktım, gök mavisi beni terk ettiğinde.
Paul Eluard
Yeni yüzler buldum
Biri susmak
Bir şey sormamak ve sorulanlara susmak;
Mektuplarımı yeniden
Eski piyango biletlerini yeniden gözden geçirmeliyim.
Yeni bir ev kiralamalıyım.
Saçlarımı kestirmeliyim.
Bu gece iyi uyumalıyım. Askerden sonra
İki cins cilet kullanmalıyım artık
Uçup gitmeliyim balkonlarla.
Yeni sözler buldum sayılmaz daha
Yeni yüzlerim için,
Aşka ve sevgiye ve 'asılgeleceğe' dair
Ambarımda çeşitli çalışkanlıklar kurdum;
Kutsal sulara güveniyorum
Gökyüzü açılacak, güveniyorum.
Sonra, askerden sonra
İki cins cilet
Yeni bir ütücü belki de.
Size bir giz vereyim;
Zor oldu bu kış hükümetlerin işi
Ben üç kez toplandım taşındım
Zil İbrahim tımarhaneye düştü
Ferudun Baba öldü Nazım abi öldü
Bağlara dadandı küçük memurlarla yüzbaşılar;
Ey yediveren alkolizm;
Sabahat'e yeni bir ad bulundu, anneciğinden gizli
Dükkanı kapadı bakkal Rıza, bodur
Nadide Hanım evi sattı, Necati intihar edecek.
Bir kardeşim gülerek
'Sen de bir şeyler yap, dedi, bari'
-- Çocuk!
Akşam yine Çocuk;
Yineleyip durdu ev, zayıf bir ezgiyi
Hazla ve acıyla ve ikindi, damla damla
Yineleyip durdu ışığı odayı karşı evleri
Yolcuların ağızsız yılgınlığını.
İneceğim kenti gördüm düşümde, imdat koluna asıldım, trenler
Kalabalık, meyhaneler ve sinemalar ve genelevler kalabalık
Girip döndüm, alnımı bir karış geride, soğukta tuttum
Ördüğüm duvar genişleyip yükseliyor her hafta, her ay
Sonunda aşamayacağım bir set yaratmış olacağım
Sedr ağaçlarıyla aramda;
Komşu kiraz dallarıyla da.
Sonra, askerden sonra
Bitsin bu duvar bitsin bu duvar
Alınterimin sürgünleri, ah
Köstebekler ve yıldızlar.
Yeni yüzlerimi seviyorum, beni nasıl tükettiklerine bakıyorum.
Çekinmeden iç içe geçmiş çıplaklıklarımdan
İçimi kanırtarak açıyorum, ak parçalarını kopartıyorum içimin
İki taş arasında sıkıştırmak için özümü,
Salıyorum soyu tükenen atları
Sağrıları karanlıklara karışan ve boyunları
Ufkun altında ey uzayan, soyu azalan atlar
Kanım bir damla kaldı
Sesim soluğum tavsadı, beynim
Ahır gibi oldu.
Okulu boşladım, işi boşladım
Canlı balçığı sıyırdım bedenimden ve ruhumdan
Geçmişimi topladım, ateşini yakından görmek istedim
Bir göz kondurdum tepeme, tembel
Çoktan çekilmiş boğuk göğe bakıyorum
Bana yol göstermeye kalkışmayın
Bana 'yarın' demeyin, şamarı yersiniz
Bana 'öbürgün' bile demeyin
Maskemi fırlatıp attım duvarın öte yanına
Görüneceğim kimse kalmadı artık, beride bir ırmak
bile yok aksın
Ağır ağır. Ve her şey taş, toprak.
Gebe, ama düşkün, yeryüzü de.
Siz, burgacını işitiyorsunuz da tuncun elbet, dikiyorsunuz
boynunuzu öyle...
Gözleriniz iki çekik ak badem içerlek görünümde.
Burunlarınız ham taylar burnu gibi soluyor;
Dudaklarınıza yapışmış bir sapığın azgın leşi gibi
Hava, mosmor.
Perdeyi çektim
Bunları yazdım
İnandım
Sevindim kıvandım.
Damarım taştan geçiyor
Tertemiz şu niyetim
Aydınlanıyor güneşlerle.
Mehmet Taner