İyi davranmıyorsun kendine
Sütünü içiyorsun, tıraş oluyorsun ama
Gözlerin yaban kuşların gözleri
Kim taktıysa zabit gülümsemesini
Onla yetiniyorsun içtenlik niyetine
Çok yakından, o derin mesafeden
Kimse soramıyor neyin var diye
Işığı söndürdüğünde imlasız bir ses
İyi davranmıyorsun kendine.
Ne zaman görsem seni, senle ilgili
Bir hışımla geçiyorsun kuşların yemlendiği meydandan
Ardında kanat izleri, tüy döküntüleri
Bir gece yarısı gitmiştin, kilit dilinin usulca dönüşünü
O gün galiba, üstünden düşen düğmenin sesini
Parmağına doladığın saçlarının iniltisini bıraktın
Ve şehre gizledin kendini
Şimdi şehrin burçları ürkütüyor
Balkonlar ürkütüyor
Sokak lambaları gözüne batıyor
Sessizliğin uçurum kıyısı
Rüzgârın titriyor
Ne çok isterdim sesimle dokunabilmeyi.
İyi bakmıyorsun kendine
Gözlerin çırağan yangını, kulağın bulvar
Sigaran cayır cayır her nefesinde
Sesin Kerbela kavruğu
Ellerin Kız Kulesi'nin sandalı sanki
Masum, titrek, kederli
Bir yaprak düşse, ezer geçer üstüne
Kalbini okşamaya gücü kalmaz
Kalp, yalnızca kalp kibardır, söylemez ama
İlk toza karışan o olabilir.
İyi davranmıyorsun kendine
Yalana da alıştın, kekeme
Uğultun yeraltından geliyor
Üstünde paslı rayların izi
Kimse duymaz ki silah sesini.