Alan Yayıncılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alan Yayıncılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2024 Çarşamba

Kitap: Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri

(...) 

Kenar mahallelerin birindeki bir depoda gizlenmiş, Guetemala polisinin en çok aradığı adamı bekliyordum. Adı Ruano Pinzon'du ve o da askeri polisti ya da bir zamanlar öyleydi.
   
"Şu duvarı görüyor musun? Hadi atla. Yapabilecek misin?"

Boynumu eğdim. Deponun arkasındaki duvar hiç bitmeyecekmişçesine yükseliyordu.

    “Hayır” dedim.
    “Ama gelirlerse atlarsın değil mi?”

Atlamaktan başka çarem yoktu. Eğer gelirlerse uçabilirdim. Panik, herhangi birisini olimpiyat şampiyonu bile yapar.

Ama gelmediler. O gece, Ruano Pinzon'la uzun uzun konuştum. Siyah deriden bir montu vardı üstünde. Sinirli gözleri, dans edercesine fıldır fıldır dönüyordu. Ruano Pinzon bir asker kaçağıydı.
    
Seçimlerin arifesinde kaybolan yirmi politik liderin katliamının hayatta olan tek görgü tanığıydı hâlâ.

Olay, Matamoros kışlasında gerçekleşmişti. Ruano Pinzon, ağır ve büyük çantaları kamyonetlere taşıyan dört inzibattan biriydi. Çanta saplarının kan içinde olduğu dikkatini çekmişti. Daha sonra bavullar, Aurora havaalanında, Hava Kuvvetlerine ait bir "500" uçağına yüklenip Pasifik'e atılmıştı.

Daha önce, onları dövülmekten mahvolmuş bir durumda karargâha getirildiklerini ve operasyonun başında savunma bakanının bulunduğunu görmüştü.

Cesetleri yükleyen dört adamdan hayatta kalan yalnızca Ruano Pinzon'du. Bunlardan birinin La Posada pansiyonunda, uyurken hançerle göğsü deşilmiş, öbürü Zacapa'da bir kantinde sırtından kurşunlanmış ve sonuncusu ise merkez istasyonun arkasındaki barda kalbura çevrilmişti.

Eduardo Galeano, Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri, S.21, Alan Yayıncılık



31 Mayıs 2023 Çarşamba

Sunu

I

Güneşi hiç görmedim penceremde
Ne ay doğdu geceme ne bir yıldız
Hem sıkış sıkış hem çöl kadar ıssız
Beş yıldır bir şeyler soluyor içimde

II

dal olsun diye kuşa uzattımdı kolumu
omuzlarıma kadar ekmek ufaladımdı
yanılıp da bir kez bile konmadı
inip üç adımda bitirdim yolumu

evet üç adımdabir tokat
gibi çarptı yüzüme duvar
dibine çöküp avuçlarımı açtım fakat
hangisine sapsam ne çok yol var

el eli çoğaltmayınca bir yerde
uçurumlaşıyor avuç çizgisi de
tek başıma yürüsem şimdi
barbaros bulvarı'ndan beşiktaş'a
bir vapura binsem ya da motora
-kaptan dümen kır üsküdar'a-
düşteki gibi ansısam birden
koyun gibi yatırılıp kazınmış saçımla
ayakkabısızlığım.. pantolonsuz bacaklarımla
içinizde aykırı bir yaşamım ben
ihbar polis filan.. güvertede tutuklanmadan
balığın üstüne martının altına
yarı yolda kaldırıp gövdemi atsam
bulurdum kendimi ayaklarımın dibinde
beş yıldır bir şeyler sürükleniyor içimde

yıllarca mektupsuz kitapsız bırakıldım
bir elimle yazdıklarımı
okudum diğer elimle
beş yıldır beş koca yıldır
bir şeyler kopuyor içimde

III

şortum ve şıpıdık tokyalarımla gördünüz
beni haydarpaşa hastane girişinde beklerken
güneş yanığı teninize renk renk giysilerinize bakarken
uzun zincirlerle bağlı kollarımı süzdünüz

imgeleminiz hemen de devindi
—deli bu deli—
yüzdeki buruşmadan
duymasa da anlıyor insan
biraz kötücül biraz acımaklı
baktınız yüreğimi şaşırdım
dürterek birbirinizi
gizliden fısıldaştınız

sıkıca kavranıp kollarımdan
özenle geçirildim aranızdan
—sizi mi koruyorlardı beni mi bilmem—
çocuklarınızı kaparak çamurmuşum
gibi sıçradınız iki yanıma
ama soru sorandır çocuk-baba
anne kim neden bu amca...
bir çift dikenli tel yumağıydı gözlerim
ağlayamadığımca ağladım yanıtınıza

IV

gün batınca çocuklar erkenden
masallarını dinlemeden derin bir uykuya
bir yunus dalıp çıkıyormuş gibi suya
kalkıyorlar gözlerinde yıldız gülerken

bendim öpen bendim silen
anne diye üşüyen korkularını
ellerimle şafak yangını yıldızları
bendim gözlerine koyup giden

sabah mahmurluğunda bir parça da 
anneler beni öpüyorsunuz
bilmeden tadımı taşıyorsunuz
günboyu sıcacık dudaklarınızda

yaslandığınız ağaçta benim sırtım
çiğniyorsunuz sokakta ayak izlerimi
kokladıkça açan güzelim çiçeği
ansıyın bir zaman yakama taktım

geçerken kulaklarınıza uğultular geliyordur
evet siz de vardınız taksim alanı'nda
hepten unuttuğunuza inanmıyorum mutlaka
omzunuzda omzumun sıcaklığı duruyordur

V

duysanız anlasanız bir kez beni
böyle tek başıma geceleri
çığlık çığlığa kalkmazdım
ellerimin arasında kanayan alnımla
çatlak bir duvar gibi bakmazdım

bir elime ateş ötekine barut
çizgi çizgi ben mi kazıdım
değmesin diye bağlasa mıydım
açlık ve ölümle yağarken bulut

gençliğimi kakıp durmayın başıma
bugünden yarına akardım
bir bilseniz neler yaşadım
yüzyıl bebek kalır yanımda

VI

asıldım yüreğinizin kapısına
acıyı sevince bölerim
su gibi yaprak gibi gülerim
çıkmayın dokunmadan bana

bir orman gibi yürüyüp elbet
varacaksınız ortasına yolun
ben yatarım bin müebbet
siz çiçeklene-dallana durun

Nevzat Çelik, Ocak 1985





İzleyiciler