Mekanik Gözyaşları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mekanik Gözyaşları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Temmuz 2024 Cuma

Yılanı Öldürseler

“Yılanı Öldürseler”in konusu kısaca şöyle özetlenebilir: Çok güzel bir kız olan Esme'yi, ailesi, sevdiği adama, Abbas'a vermiyor. Abbas birkaç kişiyi yaralayıp hapse düşüyor. Bu sırada Esme'yi zorla bir başka adama Halil'e veriyorlar. Bu evlilikten Hasan doğuyor. Abbas, hapisten çıktığında Halil'i öldürüyor, kendi de öldürülüyor. Fakat Halil'in ailesinin ve köylünün gözünde asıl suçlu Esme'dir. Öldürülmesi gerekmektedir. Halil'in yakınları, Esme'nin kardeşlerinin, akrabalarının intikamından korktukları için bunu göze alamıyorlar. Öyleyse Esme'yi, oğlu, Hasan öldürmelidir. Romanda anlatılan, Hasan'ın bu cinayeti işlemeye zorlanmasıdır. Sonunda Hasan, öldürüyor anasını. 
Konu bu. Ama bir romanın, hele Yaşar Kemal'in bir romanının konusu anlatılmakla hiçbir şey anlatılmış olmuyor. Çünkü Yaşar Kemal bir dil ustasıdır. Çarpıcı bir doğa betimcisidir. Tip yaratmada, psikolojik ayrıntılara inmede bizim edebiyatımızda da, dünya edebiyatında da eşine az rastlanır bir ustalığın sahibidir. İnce Memed'in, Orta Direk'in, Teneke'nin, öykülerinin, röportajlarının, destanlarının benzersiz tiplerine, unutulmaz doğa betimlerine, yenileri ekleniyor Yılanı Öldürseler'de. Ama bu kadar değil. Bu küçücük roman, boyutlarına nasıl sığdırıldığı şaşılası bir sorunsalı da içeriyor. Bu açıdan, Yılanı Öldürseler, Yaşar Kemal'in dev boyutlu yapıtlarıyla yarışıyor ve belki onları aşıyor bile denilebilir. İnce Memed, yazarın yukarda söz ettiğim özelliklerinin, dil, doğa betimi, tip yaratma ve psikolojik ayrıntılara inme ustalıklarının, toplumsal bir sorunsalla kaynaştırıldığı büyük boyutlu bir yapıttır. Orta Direk ve öteki büyük boyutlu romanları için de buna benzer şeyler söyleyebiliriz. Buna karşılık, daha küçük boyutlu yapıtlar olan Teneke'de toplumsal sorun, Ağnı Dağı Efsanesi'nde üslup özellikleri ön plandadır. Yılanı Öldürseler'de ise, Yaşar Kemal üslubu ve dili, (sinema ya da bilinç akımı tekniği diye tanımlanabilecek yeni özelliklerle birlikte), canalıcı bir toplumsal sorunla, alabildiğine yoğun bir bileşime ulaşıyor. “Yılanı Öldürseler”in Yaşar Kemal için de, edebiyatımız için de yeni, çarpıcı, çok önemli bir yapıt oluşu buradadır; yazarı edebiyatımızda benzersiz kılan üslup, tip yaratma, psikolojik ayrıntılara inme ve doğa betimciliği ustalıklarının, herbiri ayrı ayrı irdelenmesi gereken yeni teknik katkılarla zenginleşerek, çok açık, net bir toplumsal sorunla ve bildiriyle kaynaştırılmış olmasında. 

Hasan uzun bir süre zorlamalara direniyor. Annesini öldürmek istemiyor. Bu düzyazı cümleleriyle de bir şey anlatmış olmuyorum. Hasan nasıl zorlanıyor? Yazarın ustalığı bunu anlatışında. Bir karabasan ortamı çiziliyor böylece. Düş ve gerçeğin iç içe geçtiği bir dünya. Öldürülen babası ak bir kefene bürünüp geliyor, birgün köpek kılığına, birgün kartal kılığına giriyor. Kertenkele kılığına girip melül melül bakıyor oğulunun yüzüne, dua eder gibi kaldırıp indiriyor başını. Yılan kılığına giriyor acısından. İntikamının alınmasını istiyor. Çünkü böyle söylüyorlar Hasan'a. Düşle gerçeğin, doğayla insanın, hayatla ölümün karıştığı bir feodal değerler dünyası çullanıyor üstüne Hasan'ın. Hasan'ın iç dünyasıyla dış dünya da karışıyor birbirine. Ona söylenenler nelerdir, Hasan'ın kendi kendi düşünceleri nelerdir, bunlar da birbirine karışıyor. Bir tek şey bellidir: Hasan'ın annesini öldürmek istemediği. Çünkü dünya güzelidir Esme, anaların en güzelidir, en iyisidir, tutkundur oğluna, oğlu da ona. Hasan tüfeğiyle kurda kuşa ateş ediyor. Babası kılığına girebilecek ne varsa. İçinin boğuntusundan dağlara vuruyor kendini. Ve burada, Toros'ların eşsiz güzellikte betimleri. Bir yazı ustasının halkına armağan edebileceği en güzel şey: Yurdunun doğasını ölümsüzleştirmesi. 
Sonunda Hasan öldürüyor anasını. Çünkü bu kez, Esme'nin önüne gelen erkekle düşüp kalktığını söylemişlerdir ona. Ve Hasan ergenlik çağına girmiştir artık. Ve tutkundur anasına. Roman buralarda biraz uzasa, “oidipus karmaşası”nı anlatan bir roman deyip rahatlayacağız. Hayır. Birkaç sayfa içinde olup bitiyor her şey: 

 “...Ne dersin buna Hasan.. Babanın kanı yerde kaldı, anan dünya güzeli, kimse ona kıyamıyor, kıyamasınlar. Ya sen, sen ne olacaksın, elin yüzüne nasıl bakacaksın şu dünyada? Herkes senin ananı... Sana orospu analı Hasan demezler mi ölünceye kadar. 

…...Birden bu konuşmalar kirp diye kesildi. Köy bir ıssızlığa büründü ki çıt yok. Hiç mi konuşmuyordu köylü ya da Hasan'a mı öyle geliyordu. 

…..Anasını görünce delicesine ürperiyor, titriyor, korkuyor, kendisinden geçiyor, ondan ayrılınca bomboş kalıyordu... Anası tandıra eğilip eğilip kalkıyordu. Hasan titriyordu, ürpermişti. Etleri çekiliyordu. Başı dönüyordu. Gözlerinin önündeki yalımların içindeydi anası... Birden elindeki tabanca ateş aldı. Bir çığlık koptu. Bir daha ateş aldı, bir daha... Anasının tandıra girmiş başındaki saçlar yanıyordu...”

Yılan, kazanıyor sonunda. Yılanı öldürseler, Hasan kurtulacaktı.

“Politika”, 4 Ekim 1976
Ataol Behramoğlu, Mekanik Gözyaşları, S.57-59, Cem Yayınevi, 1990

İzleyiciler