21 Şubat 2021 Pazar

Aynı Yürek Lekesi


Babam gelirdi ve akşam olurdu. 
Bahçedeki akasya ağacı günboyu biriktirdiği kuşları 
birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza. 

Siyah-beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam. 
Kamyonlar hep geceleri, hep uzaklara giderdi. 
Ben o zamanlar bütün babaları susar sanırdım. 
Yalnızca gaz lambasıyla konuşan bir diş gıcırtısıydı babam. 
Kapılar titreyerek açılır, titreyerek kapanırdı. 
Tanrıyı ve uzun konuşanları sevmezdi hiç. 

Babamdan yapılmış bir korkuydu dünya. 
Ben o zamanlar yalnızlığı gece sanırdım. 
Ne kadar susarsa o kadar terlerdi. 
Boncuk bocuk döktüğü ter, hep uzağından geçen kadınların 
içinde göveren gözleri miydi? 

Babam en çok kışa yakışırdı. 
Bütün oyunlarımız başkalarının evlerine bir güzellemeydi. 
Annem babamın günahları için bir namaz yumağı hâlâ. 

Ey penceresi dışarıya açık, içeriye kapalı evler… 
Babam neden yalnızca içince güzeldi. 
Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi 
süt kokularına yayılıp duruyor. 

Babam on altı yıldır ölüme saçmalığını anlatıyor… 

Şükrü Erbaş

Ceviz Ağacı


Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul' a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul' u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Nâzım Hikmet Ran
Fotoğraf: FikirileGelecek.com isimli Kültür Yaşam Sitesinden (07 Mayıs 2020 Tarihli, Hatice Merve ALKAN' a ait yazı içeriğinden)

20 Şubat 2021 Cumartesi

eski defterler

 

kaç şehir temel attı aramıza, kaç harf
kaç uzaklık soluyorum, kaç sokak
hangi balkon düşleri geçiyor yanımızdan
hangi kelimeleri sakladın yanan şehirden kalan...

ben tarihleri ezberliyorum, yanıldığım çok
çocuk taşıyan yüreğimi benimki sanıyordum
serçe telaşını senden almışım şehirler önce
sarıldıklarımı hâlâ hece hece saklıyorum böyle

coğrafya mesafedir, zamandır, telli turnadır
sırdır... şüphedir... karanlık balkonda dolu kül tablasıdır
yalnızlığın tarifidir, acıdan aldığım pay... say babam say...
ayrılık, yarısı incinmiş koca bir şehir... 

aklım kaçsaydı daha iyiydi, belki bilmezdim incindiğini
içer geçerdim kendi adımlarımı, açmazdım eski defterleri
uyur kalırdım harflerin arkasından bakarken
söylesene hayal kaç harfli bir şehir

çok şair ezberledim, çok düş, çok uluslu hüzünler 
kısa hayatta kuş uçurdular, aşktan geriye bir şeyler bıraktılar
çünkü aşk çoktu, şairler deliydi, sanki ben
sen delirmediğin için delirdim. şimdi...
başka kendimi bağışlamak ağır geliyor...

Can Adalı

Fotoğraf: Mehmet Teoman

  


18 Şubat 2021 Perşembe

Şifa İstemem Balından

Şifa istemem balından
Bırak beni bu halımdan
Razıyım açan gülünden
Yeter dikenin batmasın

Gece gündüz o hizmetin
Şefaatin kerametin
Senin olsun hoş sohbetin
Yeter huzurum gitmesin

Taşa değmesin ayağın
Lale sümbül açsın bağın
İstemem metheylediğin
Yeter arkamdan atmasın

Kolay mı gerçeğe ermek
Dost bağında güller dermek
Orda kalsın değer vermek
Yeter ucuza satmasın

Sonu yoktur bu virdimin
Dermanı yoktur derdimin
Gerekmez ilaç yardımın
Yeter yakamdan tutmasın

Nesimi'yim vay başıma
Kanlar karıştı yaşıma
Yağın gerekmez aşıma
Yeter zehirin katmasın

Nesimi Çimen



Çocukluk Mevsimi

 

Çocukluk mevsimi ne çabuk geçti, 
Hayaller güzeldi, düşler güzeldi... 
Annelerin yüzü daha güleçti, 
Baharlar güzeldi, kışlar güzeldi... 

Bulutlar üstüne ne düşler kurdum, 
Sapanla devleri gözünden vurdum, 
Gece Kaf Dağı'na çıkıp oturdum, 
Zümrüt Anka denen kuşlar güzeldi... 

Bir çağı yürürdüm iki adımla, 
Kişnerdi dal atım bağladığımda, 
Kaybolan bilyeme ağladığımda, 
Gözümden süzülen yaşlar güzeldi... 
Bülent Özcan




















Acının Bir Ucundan

 


Süzgün bir ceylan bakışın
Tedirgin ormanında hüznün
Avcılar acımasız
Avcılar kıyıcısı ömrümüzün.

Kaç kez tuz bastım yaraya
Kaç kez dağladım acıyı
İhanetin çatal dillisini gördüm
İnancın su katılmamışını.

İnce bir sızı büyür
Sesim boğulur ormanda
Rüzgâr yabanıl eser
Kalakalırım yollarda.

Kafeste kuş gibiyim
Yaralı, bungun ve tutsak
Sakıncalı bir iştir şimdi
Sevgi sözcükleriyle konuşmak.

Yaşamı paylaşıyorum seninle
İster zindanda ister sürgünde
Sevdadır emziren direncimi
Adın güneşli bir türkü dilimde.

Sorabilsem aklımdan geçenleri
Irmaklar nereye kuşlar nereye
Tut bir ucundan acının
Ekle yüreğini yüreğime.

Attila Aşut
Mamak, Aralık 1983

17 Şubat 2021 Çarşamba

Eloğlu


Eloğlu binlik bozdurur
Ben bozduramam

Eloğlu başını yastığa kor komaz uyur
Ben uyuyamam

Eloğlu sofrasında dokuz türlü
Benim aç yattığım olur bazen

Benim evim gecekondu
Eloğlunda apartıman

Eloğlunda ince müzik
Benimkisi aman aman

Benim kuru başım bana yeter
Eloğlunda karı kızan

Ben keçileri kaybettim
Eloğlunda usta çoban

Bu soyadı bana haram
Metin Eloğlu

16 Şubat 2021 Salı

eski bir çocuk

dünya için savaşırım çünkü sen
geldin ve henüz küçük sesin

gözlerin deniz akıyor çünkü ben
bu kadar susuzum

öpüşmek sesli bir eylem çünkü biz
rayların üzerinde eğlenen sağanak gibiyiz

eski bir çocuksun işte
ağzın yaralı olabilir güllerden

dünyaya çık balkona bak
sokaklar çekiliyor evlerden

çiçekler ikimizi de şımartır
olmayacak şey değil çocuk olduğun

her yaprağından bir ötekine
iki kişilik gökyüzünden

alıp vereceğin bir soluk bir yürek
hangi karanfil kaçabilir yer çekiminden*

Can Adalı

Fotoğraf: Nurcan Azaz

15 Şubat 2021 Pazartesi

Bozlak Kedi ve Ölüm


Kaç zamandır inatla bir sevdayı sürerim,
Bilinmedik yüzünde balkıyan sis peçesi.
Yolları ezberden ben hep ona giderim,
İçimde düğüm düğüm bir bozlak cerbezesi.

Sahi o bozlağı ben ilk nerde duymuştum ?

Ben ki çağ dışı bir uyumsuzluk delisi,
Kendi ipimi belki kendim çekerim.
Gölgeme dadanmış bir tuhaf güz kedisi,
Her yere peşimden onu da sürüklerim.

Sahi o kediyi ben ilk nerde görmüştüm ?

Durmadan garlara garajlara düşerim,
Gayri bilmem ne olur size kalmış gerisi.
Adıma ara sıra törenle mum dikerim
Ölümüne gönülden bir merhaba yenisi.

Sahi o ölümü ben ilk nerde ölmüştüm ?

Metin Altıok




Karanfil Sokağı

 












Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, onaltı rüzgar
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.
Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-toros ve asi Fırat
Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
Vatanım boylu boyunca
Kar altındadır.
Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
Dağlara çekilmiş
Kar altındadır.
Şarkılar bilirim çığ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz,yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.
Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar,
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır.
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda,
Kar altındadır.
Gecekondularda hava bulanık puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe, aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük
Nefesleri yetmez avuçlarına
-İlkokul çağında hepsi-
Kenar çocukları
Kar altındadır.
Hatıp Çay'ın öte yüzü ılıman
Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de
Karanfil Sokağında gün açmış
Hikmetinden sual olunmaz değil
"mucip sebebin" bilirim
Ve "kafi delil" ortada...
Karanfil sokağında bir camlı bahçe
Camlı bahçe içre bir çini saksı
Bir dal süzülür mavide
Al - al bir yangın şarkısı,
Bakmayın saksıda boy verdiğine
Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.

Ahmed Arif

14 Şubat 2021 Pazar

Alabalık ve Siyambalığı


alabalık, bir metafor
denizler ve balıklar içinde
Kutsal Kitaplara göre ilk yaratılanlar içinde
akıntıya karşı yüzen tek balık
tekini koruyan tekinsiz
ölüme doğru ve ölüme karşı
çağlayan çıkan, dikine yüzen bir balıkmış yalnızlık

pullarında ışıyan falı
alabalığın
denize eklenemeyen yabancılığı
tonlarca su altındaki derin sükûnet ve şiddeti
zamana sadık akıntıların
unutulmuş derin korkuları
masalaltı yaratıkların, fırtına perilerinin
söylencelerin batığından
yepyeni yolculuk yolları
ağ av ölüm
başka kip başka zaman
belki akıntıya karşı yüzenin kaderi
denize inen pası
kirli günbatımlarının

Bilinmez balıkların kardeşliği
küçük/büyük/açlık/akrabalık/yumurta ve ölüm ilişkisi
siyambalığı derin krallığı umutsuzluğun
dipteki siyah kare
alışkanlıkların tek rengi
kendine benzeyen avı
kendinden olanın karanlığıyla beslenen
derin krallığı umutsuzluğun
bilgeliğe ermiş katillik
okyanus kadar derin ruhlarda kendiliğinden
her şeyin olabilirliğine kadar inen
yolculuğu
siyambalığı derin krallığı umutsuzluğun

kar ne kadar yağabilir bir denizin derinliklerine o
kadar üşür deniz gibi ölüm bile

gövden şiddetin amansız nesnesi
başkasını öldürürken duyduğun
kendinle sevişmenin şiiri

cinayetin mabedinde
yan yana uyur ölüm ve aşk
karanlıktan ve yıkımdan
beslenen
gölge gövdelenir
öldürürken

cinayet de aşk gibi yaşanır
sen ve başkası olarak ,
avından dönen
siyambalığı
kendiyle ödeşirken

insan düşmanını kendinden seçer
denizin dibindeki para ve tarih
rıhtımlarda bekleyen pusu: dövme ve hançer
hangi denize gitse
başka denizler aklında
bir eldiveni uçurum
bir eldiveni yanardağ
söndürmez en uzun ay
en uzun deniz
en uzun seferler
bilir iki eski kardeş Deniz ile
Atlantis
bir açık sayfa gibi
herkesin düşlerini yazdığı yüzyıllardır
bulunmamış yitik ülkeler aşk da ölüm de
aynı ağlarına takılır
ay ışığının
denize dağılmış saçlarının arasından
aldırmaz geçer siyambalığı
inanır aşkın da ölümün de
aynı bedendeki kesinliğine

denizin karaya çıkmış efsanelerinde
anlatılır
ikiz öyküsü
kendi derinliğinde vuruşarak
ölen kardeşlerin
baba ile oğulun
ağabey ile kardeşin
iki sevgilinin
yani kendi derinliğinde vuruşarak
ölen kardeşlerin
bir denizde bir öykünün sayısızdır yolları
kimi vurgun yemiş gizilgüç
kimi ahtapotun kolları

su yürümüş zıpkın sürüyor kendi izini
okunmuyor yazısı başkalarının
su yürümüş zıpkın öyküden yana
su yürümüş zıpkın
bir yüzü silinmiş para
denizin dibine varana kadar
tura
tura
tura

herkesin gizi bir başka seferde
her seyir kendi defterini seçer
tuzlaşmış kentlerin anısı vurur suyüzüne
üzerinden sessizce geçerken
uzağa dağılıyor yüzler
kimse bakmıyor birbirine
biliniyor tuz beyazı gerçek
her birimizin bir şeyi var denizin dibinde

Bir tek balık alınmadı
Nuh'un Gemisine
Sudaydı o İçindeki suda
Tehlikenin içindeki suda

Kimi zaman bir tek balık yaratır
çırpıntısını bir okyanusun
batıklarla anlamlanır
geçmiş denizler
bir denizin içyüzü
başka denizlerdir
birbirlerini çoğaltırlar durmadan
yeryüzünde en eski şey su
tufandan önceki suyla
tufandan sonraki bile aynı değildir

balığın karnındaki inci
likit zaman

ikizi ikiz
şairi şair
peygamberi peygamber yapan
yazla dirilen parçalanma
tekinsiz serüvenlerde bulunmuş Zaman

balığın karnındaki okyanus
hikâyedeki tılsım tekrardaki
şiddet gelecek

gelecek
gelecek

yanılmaz deniz
durulma zamanlan yükselir
denizin gizli surları
saklı haritalardaki su terazisi
dumanı tüten batığın dinlendiği derinler
ufkunu okyanusa ayarlamış gözlerin
uzakta ve diptedir göreceği
denizin gizindeki uçurum
ağır kanatlı dip balıkları
akıntıların yıkadığı para, kara sünger

derinleşmenin eşik taşları
pullarına gömülü gizli balıkların
kalın uykusuna ayarlı saat ey
kendini yenildim sananlar ışıkla
kırılır denizin dibindeki yıldız falı

Uzundur denizin gecesi
uzundur karası denizin
yalnızca bir kez Musa için
kızıl saçlarını ikiye ayıran dalgalar
en uzun hatırası
bir daha avunmaz suyun
bir daha geçilmez denizin

kaybolmuş kendi adı
sürüler içinde
öylesine geçer bir denizin derinliklerinden
bir sayfanın derinliklerine
akıntıya kapıldığı yerde şiirin
küçük, kırık bir gülümseme olarak
küçük, kırık bir gülümseme
enginler uzak sığ yakın
kavrulmuş suları kısacık hayatının

cam kesimi elmas, akvaryumu su nerde keser
işte balıklar
işte balıklar
işte balıklar
en küçük ölçekli haritada
binlerce başkalaşım
armaların güvencesinde
başkalaşımlar
nerde hayat çizgisi, o zümrüt kesim
suyu derinleştiren gölgesidir
akıntının yönünü
ışığın kırıldığı noktalar
orada hepimiz
biraz su biraz balık
bir akvaryum iklimini
herkese suç gibi paylaştıran
o derin ortaklık
tarihi dolduran sular, harçları karan sular
başka çağların derinliklerine
kendi ışığını içinde taşıyan ayna
farklıdır su altında karanlıklar
kimsenin kendinden başkası olamadığı
o derin yalnızlık

odalara vurur gölgesi
açık denizlerde kaybolan balıkların
odalara, aşklara, sayfalara
özet çıkarırsın en büyük denizlerden
uzaklarda ararsın
tuzunu silkeleyen yollarını rüzgârın
huy değiştirir balıklar denizine benzedikçe
hiçbir kardeşliği olmayan balıklar
denizin üst katında oturanlar
geçmiş zamanın define rengi gözleriyle
bir dip balığı
ölürken
vurur yüze
kıyı kalplerde
deniz fenerlerinde
yosun pası mezar taşı
yarım kalmış şiirler
erken kilitlenmiş bir odanın derinliklerinde
dinmiyor açık denizlere yağan yağmurların
odalara vuran gölgesi

küçük balık küçük
balık denizin
nerede? denizim yok
denizim yok ararım
her yerde


Murathan Mungan
Yaz Geçer
Mayıs 1988 - Haziran 1992

Resim: Frederick Childe Hassam (Isle Of Shoals Moonlight)

İçimdeki Dansına Ara Verdi İspanya

 

Büyük Umutlar Caddesi'ndeki hiçbir ev benim değil
Hindistanım yok benim, bende Nil kıyısı yok
Adım yok afişinde çok tutulan bir filmin
Bana değil tufanı andıran bu alkışlar
Her zaman iyi gelirdi Ülkü Tamer okumak
O da iyi gelmiyor nedense şu sıralar

Ankara manzaralı Çankaya sırtlarım yok
Gitaristi değilim ünlü bir topluluğun
Bisikletle dünya turu düşlemiyorum artık
Sallamayı bilmiyor bindiğim kör salıncak
Karada yüzmesini öğrenemeyen gemiyim
Bu yüzden trenlerim İstanbul'a kalkacak

Çok isterdim Çin Seddinin mimarıyla konuşmayı
Kanat ile pençe arasına sıkışmış kartal ağzıyla
Bütün bunlar olmadı Madrit'e gidemedim
İçimdeki dansına ara verdi İspanya

Haydar gel çay içelim konuşalım aşklardan
Seni bilmem ama ben çok kötüyüm
Moskova kışı gibiyim bu yaz gününde
Taşla doldurulmuş bir kuyu göğsüm
Abdülkadir Budak


İzleyiciler