Bir ince ruh, genç kızlıktan aldığı hakla ona aitti
her sabah o ruha karışmak için bu ruh nelerden geçti
zar kadar ince etlerin üstünde teni dişleri kadar ak
benimkiyse bir hayvanın kırılmış boynuzu gibi
yağlı gri, ikisi de ayrı canlının köşeleri
tek varoluşa ait olup da bu kadar ayrı, ne kadar hazindi
İlk kez yaşlı olduğumu anladım onu görünce
incecik bir bıçak gibiydi ruhu çelik renginde
tırnağıma gitti gözüm, parmakların bakalit gibiydi sathi üstlerinde
bir kabuk kadar zor duruyorlardı ellerimin ucunun da ucunda
ve ellerim ağacın kuru dalıyken yaşamın da dışıydı sanki düşlerimde
Üstüme eklenen bir sıcaklık vardı capcanlı onu görünce
yakıcı ve siyahtı tehlikeli bir geceden çıkmış gibi
karımdan çok başkasıydı o
derisi kaygan, ürkütücü bir uysallık, denizkızıydı koynumda
inan o kadar, ürperirdim yarısı balık
Sonra birden açık kafa bir zıpkın suları yırtarak geldi
kollarımdayken pul pul parçalandı yarısı kız o balık, sularıyla halik
beni boğmaya uğraştı ardından, yaptığı değil miydi kara sakal bir
korsanlık, onun ölümünden başka hiçbir şey öldürmedi o kadar beni
en öldürücü şeydi kendi ölümüyle öldüren bir balık
İbrahim Tığ
Resim: Laurits Andersen Ring, Kahvaltıda, 1898, Tuval Üzerine Yağlıboya