8 Şubat 2021 Pazartesi


nsanlar aslında mutluluğa dayanamıyorlar. Mutlu olmak istiyorlar tabii, ama bunu elde eder etmez, birtakım yersiz düşlerle kendilerini yiyip bitiriyorlar... İnsanlar mutluluğa mı dayanamıyorlar, yoksa onu yanlış mı tanıyorlar, ya da kendileri için neyin gerekli olduğunun mu farkında değiller, mutluluğu kullanmayı mı beceremiyorlar, yoksa öteye beriye çekiştirmekten yorgun mu düşüyorlar, bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, habire ondan söz ediyorlar, böyle bir sözcük ortada ve herhalde boşuna icat edilmedi. "

Marguerite Duras

7 Şubat 2021 Pazar

Yangın

Dışarı çıkıyorsanız dikkat! çiçeklerle karşılaşmayın
Ya da koklamayın onları, iyisi mi, yüzünüzü örtün şapkanızla
Ya da düşünmeyin hiç, ben bakın öyle yapıyorum
Neden diyeceksiniz, insandaki sevgiliyi eskitiyor bu çiçekler
Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun butlarına
Pek tuhaf! ben de sahanda yumurtayı kıskanırım.

Beni seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun
O ne derse doğrudur, dalga geçmeyin adamla
Üstelik beni sevmek haşlanmış pirinçleri beyazlatır Günaydın!
Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horozun renkleri gibidir
Beni sevdiniz mi yangındır artık parmaklarınız.

Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum
Bunu her zaman yapıyorum akılla oynamak yani
Öyle trenler var ki, insanı şımartıyor
Çıkıp kuruluyorum pencere yanına gel keyfim gel
Gidip duruyorum böylece, adımı bileceksiniz, çok ülkeli adam
Üstelik daha kalkma saati gelmeden trenlerin.

Sokağa dökülüyorsam dikkat! bu da doğrudur oldukça
Bir kanunu vardır belki, ya su içmişimdir ya da yıkamışımdır
yüzümü
Ya su kovalarına bakmışımdır çok çok
Olmayacak şey mi, niye bakmayayım denizlere
En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak.

Bir cümle tuhafsa dikkat! pek tuhaftır insanın tırnak çıkardığı
Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği
Korkum yok, ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum
Gözlerimi batırıyorum istakozlara
Oh ne güzel şişenin de bir anlamı oluyor böylece
Kim konuşuyor ben konuşmuyorum.

Bir gün çok yürürseniz dikkat! sinekler şehirde kalıyor
Bütün taşıtlar paslanıyor ayrıca
Pencereli yıldız, misafirli oda, bol bol öttürüyorsunuz onları
Çünkü kırlara çıkıyorsunuz, şemsiyenizi bırakın ayıp
Mana parmağınızdaki çiçekleri gösterin.

Bir yere kapanıyorsanız dikkat! yanınızda olsun elleriniz
Kim ne der bakındı işte durmadan ellerinize
Dünyayı dolaşan damarlar içinde
En kemikli taraflarıyla zencileri döversiniz
En kirli yerleriyle çat kapı fakir mahalleleri
Ayıptır yani insan elini temiz tutmalı biraz.

Bir gün ölümü beğenmeyecekseniz dikkat! ölmeyin kolayla
Kadınlara sarkıntılık edin, hoşa giden bardaklar satın alın
Ya da bir aptalın yalnızlığını seçin, çiçekler sulamakla olsun bu
Tıkır da tıkır işleyen apartmanlar vardır ya, sakın ha
Ya da her sabah
Göğe bir yüz metre kollarınızla.

Edip Cansever, Yerçekimli Karanfil, Toplu Şiirler, Adam yayınları, S.20-21

Fotoğraf: Nurcan Azaz



















29 Ocak 2021 Cuma

Ve Tek Kare Bir Film


Tabiata çıkıyorum
Göğsüm bir müzikle
Vuruyor ritmini
Dinliyorum hüznünü sendeki güzelliğin
 
Başımda fırtına bir taç
Unutulmuş padişahlıklar
 
İpiri gözleriyle uyanıyor
Şu gündüzden kalan mesele
Bir hatip bir kuruntu
Rutubet ve ukalalıklarla dolu bir debdebe
Başını koyduğun yastık
Bir yılan sürünerek geçmiş gece
Hadi bir sonuç yaz bir teselli uzat
Göğüs ağrılarına çırpınışlara
Korkulara
Ve bir çıngırak gibi öten zamana
 
Kolye gibi taşıyorum boynumda
Varlığını onun
Bir ceylan tutuyor ağzında
Kuşlara takılıp gidiyor aklım
Hergün kaçıyorum
Yoksa gülüşün
 
Gelip siyasetten kozmatikten sözedişin
Bakıyorum aleve dönüşüyor bir çırpıda
 
Dost
Bu eli sıkı tut
Çarşıda evimizden uzakta
Bir pazu güreşi varsa kaybolmayalım
 
Geçecektir daha daha
Günler
Bilmeden kavramak nasıl
 
Zirvesine göz koyduğum dağlara bak
Koşup takıldığım çitlere bak

Cahit Zarifoğlu

28 Ocak 2021 Perşembe

münferit göçler


birkaç mevsim izlerim kuşların geçtiğini
gözlerine eğilirim o beni sever
ne zaman resminden söz etsem
yüzünün atlasında münferit göçler

(hep olur) sonradan aklıma düşse
üzgün bir istasyon boyun eğdiği
birkaç renk deniz ellerinde
o kaldığımı bilir ben gittiğini…

hüseyin murat çinkılıç


26 Ocak 2021 Salı

rüya

 

bir defasında kitabın içinde kiracı bir müze
o müzenin içinde bir yontu, üstelik aristokrat
tombul parmaklı, dünyayı anlatma hallerinde
                     
                   sonra görevliyi etkisiz hale getirip bağladım sandalyeye

bir kitabın içinde söylediğim olasılık, sadece olasılık, ben değilim o
evet yontuyu çalmışlar, görevliyi bağlamışlar
ama ‘konuş’ dedim ‘konuş’ : iki bin yıl eder mi bu?
 
                   o kitabın içinde sayfa no yok, ‘yok’ dedi : ‘iki milyon dolar’
 
mutlu bir gelecek gibi oturuyor çocuk, özellikle kırmızı kazaklı çocuk
sanırım kimse inmeyecek dedim burada, burası liman durağı
bir şarkı yeniden ve rayların dişlerinden kurtularak dilime sığınmalı
 
                   evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, dalmışım…
                   öyle olmalı

 ‘dünyadan çıkış yolunu / ya da bir yolunu / birlikte düşünsek olur mu?’
uyandım, kitaba eğildim, romayı galebe çalan gladyatöre gelmişim
‘belli ki o da planın içinde’ dedi görevli: ‘bunlar büyük şebeke’

                   ne tuhaf, çocuk koltukta etkisiz halde / ve / aynı kederdeyim
 
‘içimden eski bir dost geçiyordu’ dedim görevliye: ‘seni de böyle bağlamışlar’
ona göre ben bağlamışım / spartaküs ile arkadaşları daha inandırıcı oysa
‘üzülme’ dedim şefkatle: ‘sezar'ın kibrine dokunmamışlar’
 
                   pireler berber iken indik trenden / çocuk, kitap ve rüya…

 hüseyin murat çinkılıç
 

Beyaz Bir Gemidir Ölüm


sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan

rüzgârla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış

dağıtılmamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm

siyah denizlerin hep
çağırdığı

batık bir gemi

sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm

yanık otlar gibi.

Sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.

Behçet Aysan


29 Haziran 2020 Pazartesi

Babam ve Güz


Başlık yanıltmasın sizi, babam yaza benzerdi Ama her zaman için güzden yaprak alacaklı Babam yaza benzerdi, kendine susamam için Gözlerine bakardım, kurumuş kuyu ağzı Yaza benzerdi babam, balkonda çay içmeye Ya bana öyle gelirdi ya bardaklar kanardı Babam bana benzerdi, bir göl manzarasına Aniden fırtına çıkar kayık dediğin batardı
Abdülkadir Budak

20 Aralık 2019 Cuma

Oğul


Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan

Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş

Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
At nalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak ?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..
Ahmet Erhan

12 Eylül 2019 Perşembe

Bir Kayığa Biner Geceleri

Tadını, yağmura duygulanmanın
Paylaşır kuşlarla biri gizlice
Gülmesini tutamamış bir sincap
Sallanır utanç bahçesinde

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen

Uzun sokakların ucunda evleri
İlk denemelerden geri dönülmüştür
İtildikçe, içe durduğu bilinen
Bazı dostları yitirmeye gidilir

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen

Bir kayığa biner geceleri
Sığlıkta o kadın tek başına
Dua biçiminde inceltir korkuyu
Sunar içtenliksiz, tanrısına

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen
Gülten Akın

10 Eylül 2019 Salı

Ama Ekmek Satılmadı Eskisinden Ucuza...



Geçti içimizden biri koca denizi
Gide gide buldu bir yeni kara.
Bir sürü insan koştu ardından,
Orada büyük şehirler kurdular; alın teri ve akılla
Ama ekmek satılmadı eskisinden ucuza…

Bir makine icat etti içimizden biri,
Buhar çevirdi tekerleği onunla
Fabrikalar türedi ardından bir sürü
Başladı insanlar fabrikaları çalıştırmaya
Ama ekmek satılmadı eskisinden ucuza…

Düşündü taşındı içimizden bir çoğu
Güneş ekseninde dönmesi üstüne dünyanın.
Bir sürü insan kafa yordu
İnsan yüreği, evrenin yasaları üstüne
Havanın bileşimi,denizin balıkları üstüne kafa yordu bir sürü insan.
Bulundular önemli keşiflerde
Ama ekmek satılmadı eskisinden ucuza…

Tersine günden güne arttı şehirlerde yoksulluk
Yıllardır kimse bilmez kimse insanın hali nice
Sürünür yerlerde sizin gibi biri,siz yukarılarda uçtukça
Kalmamış hiçbir yanı insana benzeyen
Peki insan insana yardımcı değil mi

Ne gezer….

Bertolt BRECHT

Resim: Antonio Frasconi , 1962


5 Eylül 2019 Perşembe

Hıdırellez


Anne bak, ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Böyle, derine derine saklanmış kalmış.
Dünya yerinde bir uykuya yatırılmış, hiç uyumamış.
Kışlarda zor hatırası, yazlarda tahammül yorgunu
Anne benim gönlümün kimyası ne bu böyle?

Nereye vardıysam olmuyor,
Anne bak, hıdrellez geliyor.
Bana bir silkintiotu bul
Dizlerime derman diye sür, hülya diye gözlerime
Saçlarıma sür, yıllar var dönemedim evime.

Ne çok suyun içinden geçtim anne
senin önünden geçtiğimden daha fazla.
Sular ki bunca tanıdığımdır,
Sen bana dünya yalan diyorsun
Ben bi tek aşkı koydum gerçeğin tarafına.
Tekrar düşünelim anne
Bak bir kere daha soruyorum;
Ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Bu ben ne böyle?

Anne bak bir daha düşünelim;
Bir avuç sımsıkı harf, bir avuç sımsıkı kapalı
Eski bir mağara duvarına çizdiğin bir keçiyimdir
belki de ben anne.
Yıllarda taşlarda dillendiğime göre, oy!
Sen bana bu hıdırellezde adımı yeniden koy.

Birhan Keskin, Fakir Kene, Metis Yayınları, S. 56-57

Fotoğraf: Nurcan Azaz

5 Temmuz 2019 Cuma

Ali


Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim
Aşk bazen çok Ali

Mehmetler ölüyor, Aliler öldürülüyor çünkü
Ayşelerse ya dul ya evli
Ayşe bazen çok Ali

İçimizdeki isimlere bir şans vermeli,
Gidenin peşine düşmeden
Ölenin duasını etmeden
Mümkünse sade, mümkünse seviyeli

Yalnızlık unutuluyor, ayrılıklar unutturuluyor çünkü
Kalanlarsa bile bile ya sessiz ya deli

Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim
Hikayenin gerisi zaten çok belli
Dertler zarifse vakit almaz teselli
Hoş geldin esvabımın cevabı, aklımın zamanı
Aşk bazen insandan çok evveli

Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim
Aşk bazen çok Ali


Küçük İskender

Resim: Charles Blackman, Buluşma, 1961

İzleyiciler