Oğlak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oğlak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2024 Cuma

Ağustos Şiiri

yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
hep böyle havalar besler fırtınaları
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
bir rüzgâr kulaklarımdan hiç eksilmiyor
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

ben mısrâlarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
beş numara lâmba kederi var mısrâlarımda benim
yitirmişim yıldız ışığında dost çizgileri
deli çizgi gözlerimi kör etmiş kör etmiş kör etmiş
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
çığlıkçığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime
selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde - neyleyim
insan demişim kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı
sen olmasan ben böyle uysal değildim
böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

yılandere ölüler yatağı helâlim ölüler
katran mazot bidonları paslı putreller
kargalar üşüşmüş ahmedom'un ellerine kargalar
ahmedom'un düşlerine yılan çiyan doluşmuş
garipler mezarlığı, doymamışlar dünyası
yıkılası karakuşak, kurudere sırtları
ahmedo'm bir yaz bulutu, bir varmış bur yokmuş
fenerler titreşiyor bıçaklanmış türkülerin gözbebeklerinde
vinçler beni balçık gibi akşamlara bindiriyorlar
sen olmasan şu sabahlar olmasa
şu benim büyük büyük susamışlığım
bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım
yılandere ölüler yatağı helâlim ölüler

rüzgâr gibi bir ağustos geçti ellerimizden
meyvalar bizi balrengi günahlara çağırıyorlar
biryanda yaşanmamış günlerin hırsı
biryanda boşa geçen gecelerin acısı
malûm o dramın en güzel perdesindeydik
ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
duracak vaktimiz yoktu bitmiştik
her gören didik didik bizi denetliyordu
biz kendi derdimize düşmüştük

orda da akşamlar olacak allı'nın kızı
kanlı mendil gibi ağustos akşamları
şu benim çektiklerimi görmeyeceksin
belki yanında başkaları olacak
belki düşlerine bile girmeyeceğim
gün oldu acıların şiirini yaşadım
gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
ne diye gurbet gibi mısrâlarıma sindin
dokunsan parmaklarıma tutuşacağım

yine ağustos gelse elele versek
sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek
güneşin bahçeleri emzirdiği saatte
susamışlar aşkına, kandım diyesi
uzun uzun öpüşsek
yine ağustos gelse kovulsak cennetimize
şantiye hiç durmadan ötse bağırsa
lâzoğlu büyük harflerle sövse işçilerine
damlarda kaysı yarsalar rumeli göçmenleri
dillerini sevdiğim kıvırcık dillerini,
ıssız bahçelerden geçsek, unutulmuş sokaklardan
çocuklar mavi mavi gülüşüp kaçışsalar
bir masal dinler gibi sessizliği dinlesek
kendimizi dinlesek köklerin çığlığını
seni kollarıma alsam, yine yumsan gözlerini
yine kapışılsa yavrum, batan şehrin hazineleri
biz yine kendi derdimize düşsek

yere batan şehrin tek yalnızıyım
yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum
ekmeğime barut sinmiş, bulanık özgürlükler
tepmişim rahatımı boynu bükük mutluluğumu
yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum
istemem, sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu
geceler bıcak bıçak böğrümde yatsın uyusun
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı
ellerimi kemirmekten memnunum
düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
en güzel günlerinde gençliğimizin
ölümden ötesini aklım almıyor
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
istesek cenneti kurtarabiliriz
ben bir ışık için tepmişim rahatımı
ellerimi kemirmekten memnunum
bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini
bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
delice anlayarak allı'nın kızı

Hasan Hüseyin Korkmazgil, Oğlak, Bilgi Yayınevi, S.167-172



3 Mart 2024 Pazar

Yurttan Nakışlar

küçük dağ istasyonlarında çocuk yüzlü çuvallar durur
elleri kucaklarında
mormenevşe boyunlu
ve sapan demirinden etleri
kadınlar durur

kadınlar
türkü türkü
kadınlar
ağıt ağıt
kadınlar ki
nakış nakış
göz olmuş gözlemekten
kadınlar!
çığrışırlar yaramızda
çığrışırlar bıçak bıçak
kurşun kurşun
fitil fitil
kadınlar!

bakışları niçin turna katarı
bakışları neden demirparmaklık?
kapanmış bıçak yarasından da beter sanki ağızları
kilitli kapılardan da beter
kadınlar!
dururlar/nasıl da yorgun
dururlar/nasıl da uzak
bakarlar sıcak sıcak
nasıl da namlu!

sürgün mü kıran mı deprem mi nedir
nedir yeşildeki sarı korku
ne var havada?
dalkıran yağmış da sanki/kırılmış ağustos dalları!
bunlar mı kurtarmışlar vatanı?
nere gitmiş kurtarılan o güzel
nerde kalmış o kadınlar
bu ağıt kimin?
aman allah
koyunlar biryanda meleşir, kuzum kuzum
biryanda kuzuları!

küçük dağ istasyonlarında dul kadın bakışlı çuvallar durur
bıyıkları toz içinde erkekler durur
duvarda mavzer gibi sarkar omuzlarından
toprağı yârim sanıp saran kolları
saramayan kolları/of ooof
erkekler durur!
devlet bir güz yağmurudur
ıslatır çulları çuvalları
üşür yürek, kocaman!
umut umut dedikleri bu mudur
hurda yüklü marşandiz/takır da tukur
çekip gider gece vakti uzak bozkırdan
ıpıldar ışıkları
çözüm, çözüm/nerde çözüm
bir yelpikli yolcudur o
eli öflez fenerli bir istasyon memuru
aydınlatmaz çığlıkları
üşür yürek, kocaman!

küçük dağ istasyonlarında boynubükük çuvallar durur
çuvalların içinde bütün bir ömür
ekmek diye diye
muhanet diye diye
bütün bir ömür
çuvalların yanında kadınlar durur
önlüklerinin üstünde çetin elleri
altında vatan kulu
umut kulu dölleri
kadınlar durur

bir pınar uzak uzak
artırır susuzluğu
bir çeşme yaşlı gözdür
akarken kurur
devlet bir güz yağmurudur
ıslatır çulları çuvalları
türküleri ağıtları gurbetleriyle
özlemleri öfkeleri kahırlarıyla
toz toprak içinde bir vatan durur

Hasan Hüseyin Korkmazgil, Bütün Şiirleri 2, Oğlak, S.196-199, Bilgi Yayınevi


14 Şubat 2024 Çarşamba

Uçun Kuşlar

İnsandır suda akan, yaprakta yeşil, gülde kırmızı
zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla
ince bir sızı birden, bastırır kırar kollarımızı
ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk
bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir
yaşayalım çocuklar
her şey bizimdir

bir giysi örtüsünde ben bu yedi satırı
ipek ipliklerle işlenmiş buldum
bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası
yedi renk ipek satır yedi bülbül yavrusu
vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu
bir sürgün ozan yazmış vaktin birinde
bir gençkız ipeklemiş onu örtüye
yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu
ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi
bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı
aldım yedi yavrucuğu koydum buraya
yedi bülbül yavrusunu verdim anaya
yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün ozan
yaşıyorsa bilsin diye o sürgün ozan
birgün çıkıp gelsin diye o sürgün ozan
'uçun kuşlar'
'uçun kuşlar'
koydum adını
ben bu şiirin

ben miyim sürgün ozan, kardeşim mi o gençkız
i'leri yıldız yıldız, ü'leri yıldız yıldız
işleyen o kardeşim
kimbilir nerde yalnız!

bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu
yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi
içer içer ağlar biri şimdi uzakta
bu bir sınıf acısı

Hasan Hüseyin Korkmazgil, Bütün Şiirleri 2, Oğlak, S.95-96, Bilgi Yayınevi


İzleyiciler