Adam Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adam Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2025 Cumartesi

Kemal Tahir'e Mektup

"Malatya" diyorum,
        senin çatık kaşlarından başka bir şey gelmiyor aklıma.
Bursa'da kaplıcalar
                   Amasya'da elma
                        Diyarbakır'da karpuz ve akrep.
fakat senin oranın,
                      Malatya'nın
                              nesi meşhurdur,
yemişlerinden ve böceklerinden hangisi,
                              suyu mu, havası mı?
Düşün ki hapisanesi hakkında bile fikrim yok.
Yalnız :
bir oda,
bir tek penceresi var:
                         çok yüksek olan tavana yakın.
Sen ordasın
dar ve uzun bir kavanozda
                              küçük bir balık gibi...
Teşbihim hoşuna gitmeyebilir.
Hele bu günlerde
              kendini kafeste arslana benzetiyorsundur.
Haklısın Kemal Tahir,
emin ol ben de öyle,
muhakkak ki arslanız,
şaka etmiyorum
                     hattâ daha dehşetli bir şey:
                                                          insanız...
Hem de hangi tarihte, hangi sınıftan,
                                                 malum...
Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde iş değişmiyor,
                                                       ikisi de bir,
                                                       hele bu günlerde...
— Bunu içerde rahat ve masun
                                            yatan bilir — ...

Hele bu günlerde,
Sarıyerli Emin Beyin fıkralarına gülmek,
sevgili kitapların ve domatesin lezzeti,
tahtakurularına rağmen uyku
                               — günde üç tatlı kaşığı Adonille de olsa —
ve Tahir'in oğlu Kemal
hattâ mektup gelmesi senden
ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havanın ışığını,
karıma olan aşkımdan başka
                          nefsimin herhangi bir rahatlığını
                                                               affedemiyorum...

Fartı-hassasiyet?
Değil.
Döğüşememek,
bir mavzer kurşunu kadar olsun
                                         bilfiil
                                            doğrudan doğruya...
Ancak kavgada vurulan acı duymaz
ve kavga edebilmek hürriyetidir
                                       en mühimi hürriyetlerin.
İçerim yanıyor, Kemal,
                       dışarım serin...

Anlıyorsun ya,
zaten ettiğim lâf
                 bizim lâflarımızın herhangi biri:
                                           çok konuşulmuş,
                                                  ve konuşulmakta olan...
Şimdi kim bilir kaç yerde, kaç insan,
dizlerinde âtıl ve çaresiz yatan ellerine küfredip acıyarak
                                                                            bu lâfları ediyor...

Anlıyorsun ya,
zarar yok,
ben anlatacağım yine!...
Elden hiçbir şey gelmediği zaman
                                   konuşup anlatmanın alçak tesellisi?

Belki evet,
belki hayır...
Hayır öyle değil.
Hangi teselli bırak be dinini seversen bırak...
Bu, düpedüz,
başın önde, olduğun yerde dolanarak
kükremek, böğürüp bağırmak, Kemal...

                                                                         1941, Sonbahar..

Nâzım Hikmet Ran

Kuvâyi Milliye, Şiirler 3, Adam Yayınları, S.187-189



Öylesine Bir Masal ki

Benim bahçem yoksuldu;
İki dala bir yaprak düşerdi ağaçlarımdan.
Kuşlarım ödünç alırdı kanatlarını
İşlerinden yorgun dönen arkadaşlarından.

Zeytin, peynir, reçel, bal
Konserleri verilirdi her gece
Sofralardaki yapayalnız ekmeklere
Ve yokluklar yarına bırakılırdı böylece.

Soğuk sular akardı çeşmelerden,
Doktorlar saklambaç oynardı hastalarla.
Her akşamki sazlı-sözlü eğlencelerden
Çocuklar hasta olurdu pastalarla.

Aylı-yıldızlı-mehtaplı gecelerdi tüm
Sokaklar, evler ışıl-ışıl parlardı.
Çözümlemesi zor bilmecelerdi, kördüğüm;
Ve bakar bakmaz çözüm bulan adamlar vardı.

Öyle okullarımız vardı ki orada
Öğretmenler Hoca’larının öğrencisi değil.
Ner’deyse kulu-kölesiydi, kıran-kırana.
Derslere bile girilirdi arada.

Nasıl anlatsam, bizim ora’lar
Öyle sıradan bir semt, bakımsız bir mahalle değil,
Sanki Cennet’ten bir köşe,
Bağımsız bir masal ülkesiydi.

Ah! Sizler görmediniz çocuklar, çünkü
- Dilerim görmeyiniz - o günler geride kaldı.
Dinlemediniz böylesine bir öykü.
Şairine gülmeyiniz, bir masaldı.

Özdemir Asaf, Benden Sonra Mutluluk, Adam Yayınları, S.133-134


Beyaz Atlar Surlara

Benim yüzümde her şeyler var
Üç dilim ekmek bunlardan biri
Annem bir taşa oturmuş bunlardan biri
Sur dışlarında hafif bir eskici olur
Olur ya, bir kendi olur biraz da elleri
İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli.

Dün biraz ağlamıştım bunlardan biridir şimdi
Çok gülünç bir şekilde kahveye giriyorum
Sorsam ya kapıdayken gözyaşı girilir mi
Girilmez, girilmez, bunu her mahmut biraz anlatır
Korkuyla anlatır, yüzünü baygın tutar anlatır
Kahveci, seni sevmiyorum bunlardan biri.

Bir deniz yandı gene, yansın ne çıkar sanki
İşte horoz öttü yüzümün yarısında
Yüzümde bir horoz var dünyanın biri
Seni sevmek neden mi, acı ve güzel
Geldikçe geliyorlar ellerinin elleri
Odalar! çıplak masalar! buna bir çare düşünmeli.

Bu da bir şarap olmalı şimdi boşluğu dolduracak
İçince bir korsan ağzıyla içmeli
Eskidir, yorgundur, kayıptır diye yüzler
Bir sinek bir sinek mi vurunca öldürmeli
Ve sinek oldu muydu hafif bir uzaklık olur
Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli
İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli.

Edip Cansever, Yerçekimli Karanfil, Toplu Şiirler, Adam yayınları, S.82



5 Aralık 2024 Perşembe

Arşa Kadar

Sonra o da sustu, kuş
Uçtu bir başka balkona
Dayanılmaz bir sessizlik
Çöktü odaya, nasıl da geçti
Zaman, hayaletler işe gidecek
Birazdan, kavakları okşayacak
Rüzgâr, ateş durdu, söndü, korlaştı
Kül yayıldı, gevşedi, sonra o da sustu
Kuş, tekrar kondu balkon demirine
Resimler bir kez daha gösterildi
Amcalara, teyzelere ve o eski
Mektuplara damladı gözyaşları
Damladı damladı, sessizlik hep
Çöreklendi odalara, zaman
Selâmsız sabahsız çekip
Gitti hep, haberimiz olmadı
Kavağın halinden, ateş yoruldu
Su susadı, güneş terledi
Gece soyundu, soluklar sıklaştı
Sonra o da bitti, kuş kışın
Gelmedi, kar da yağmadı bu yıl
İlkyaz erken geldi, kuş hiç
Gelmedi, başka kuşlar da konmadı
Balkon demirine, fotoğraflar sarardı
Eskidi, amcalar teyzeler öldü, zaman
Hiç durmadı, suskunluk büyüdü
Büyüdü ta arşa kadar
Sonra o da sustu

Gültekin Emre, Adam 1994 Şiir Yıllığı, S.97


4 Aralık 2024 Çarşamba

Güneş

Çoğu sarkık pancurlu harap evleri ile 
Sefahat barındıran eski bir mahallede, 
Zâlim güneşin kente, damlara, tarlalara, 
Ok gibi ışınları vururken buğdaylara, 
Bir tek ben düşsel kılıç talimi için varım, 
Her köşede bir uyak rastlantısı koklarım, 
Kaldırımdaymış gibi uyup kelimelere, 
Çarparak uzun zaman düşlenmiş dizelere. 

Bu kansızlık düşmanı, gıda uzmanı baba, 
Uyarır dizeleri güller gibi kırlarda, 
Buharlaştırıp durur gamları göğe doğru, 
Ve bal ile doldurur kovanları ve usu. 
Koltuk değneklileri hep odur gençleştiren 
Ve genç kızlarmış gibi, onlara neşe veren, 
Buyurur her ürüne artık olgunlaşmayı, 
Bir de ölümsüz kalpte her dem çiçek açmayı! 

Odur, bir şair gibi, kente indiği zaman, 
En iğrenç olan şeyin bahtını soylu kılan, 
Güneştir, kral gibi, giren hastanelere 
Ve bütün saraylara, uşaksız ve sessizce.

Charles Baudelaire, Kötülük Çiçekleri, Adam Yayınları, S.23

Çeviri: Ahmet Necdet

Resim: Vincent Van Gogh, Güneş Batarken Çiftçi



4 Ekim 2024 Cuma

Bolluk

Yonca pazar günü toplanır, insan pazartesi
Peygamber çiçeği bilmeden ölür
Omaholar çiçek koparmaz gece
Çünkü bolluğu ölüler getirir bize
Suda boğulmuş martı ölümsüzdür
Ve yaşlandım, buzlu camın havailiği gibi
Savaşan yalnızlığın gökyüzü kış
Sabah yumuşak karla yükseldikçe
Artık ölüm tümden yeşermezmişcesine
Belleğin eşiği yunmuş yıkanmış

Deniz sen her zaman kusursuz düşündürdün
Çok eskidenmiş gibi ölüyorum
Tanımadığım otlarla içiçe
Çünkü bolluğu ölüler getirir bize
Ama bir şey daha var, biliyorum

Melih Cevdet Anday, Güneşte, Adam Yayınları, 1990


İzleyiciler