25 Şubat 2025 Salı

Susan Dağ

    Sömürge döneminde, Potosí'deki Cerro Rico çok fazla gümüş ve çok fazla dul üretti. 
    Avrupa iki yüz yıl boyunca Amerika'nın bu buzlu yükseltilerinde Hıristiyan ve Batılı bir tören kutladı: Çıkarılan gümüşe karşılık her gün ve her gece dağa insan eti verdi.
    Tünellerin ağızlarından giren her on yerliden yedisi çıkmıyordu. Hâlâ katliam olarak adlandırılamayan bu katliam, yine bu adla anılmayan kapitalizmin gelişimi Avrupa'da mümkün olabilsin diye Bolivya'da gerçekleşti.
    Bugün Cerro Rico oyuk bir dağ. Bütün gümüşü bir hoşçakal bile demeden uzaklara gitti.
    Yerli dilinde, Potosí, yani Potojsi, gürleyen patlayan anlamına geliyor; çünkü, diyor rivayet, eski zamanlarda tepenin canı yandığında gürlerdi. Şimdi içi boş; susuyor.

Eduardo Galeano, Zamanın Ağızları, Sel Yayınları, S.129

Çeviren: Bülent Kale


23 Şubat 2025 Pazar

Geçer

Istırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,
Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
Gam karar eyleyemez hande-i hürrem de geçer,
Devr-i şâdi de geçer, gussa-i matem de geçer,
Gece gündüz yok olur, ân-ı dem âdem de geçer,

Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,
Çağlayan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?
Çevrilir dest-i kaderle bu şu’unun filimi,
Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer,

İbret aldın, okudunsa şu yaman dünyadan,
Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan.
Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan,
Önü yoktan, sonu boktan, bu kuru da’vadan
Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.

Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe,
Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre
Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!
Ma’rifet mahkemesinde verilen hükme göre,
Cennet iflas eder, efsane-i Âdem de geçer.

Serseri Neyzen’in aşkınla kulak ver sözüne,
Girmemiştir bu avalim, bu bedyi' gözüne.
Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.
Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne,
Hak olur pir-i mugan, sohbet-i hemdem de geçer.

Neyzen Tevfik


İstanbul

Canım İstanbul;
Sokaklarında, caddelerinde kucak, kucak,
Çiçek satılan şehir.
Haliç, tersane ameleleri..
Bir tütün yaprağı gibi: rejili işçi kızlar!..
İnsanlarla dolu, canım insanlarla,
Vapurlar, tramvaylar..
Yerimde duramıyorum,
Ayaklarım koşuyor, kahrolası ayaklarım!
Ekmek peşinden;
Kapayın ellerinizle yüzünüzü büyük patronlar
Mahmut Yesari Bey geçiyor Babı-âli caddesinden

"Vazgeç ulan taksimden
Dertliyim yine bu akşam.
Söyle kızım Aksaraylı Leman,
Hüzzam faslından söyle,
Güzeldir, hazindir faslı hüzzam".

Biz ehli kalemdeniz,
Dertliyiz...
Balık pazarında birkaç kadeh
Bulanık rakı içelim dedik bu akşam,
Balık pazarında iyot kokuyor bu akşam,
Yanımızdaki masada "Cevriyem" türküsünü söylüyor,
Büyük elli, büyük ayaklı üç adam
Yarın yine havada lodos var,
Yarın yine
"Gözlerinden anladım Cevriyem sende kara sevda var"

İstanbul, güzel şehir,
Affeyle bizi.
Gerçi övemedik ufkunu, mehtabını, denizini...
Sen doldur oğlum kadehlerimizi
Dertliyiz yine bu akşam.
"Söyle kızım Aksaraylı Leman;
Hüzzam faslından söyle,
Güzeldir, hazindir faslı hüzzam!.."

Fethi Giray, 1951


Çünkü Uzardı Kış

...yüreğimdeki on beş eylül için

1
Kış bizi üzecek karları dinleme sus
On beş kez ağlayan çocuk
Gözlerinde bitmeyen uçurum dinmeyecek
Üzecek bizi taşıyan sessizlik sus

Unut kalbim Mardin'e
Düşen üzümler Şiraz' dan değil
Savrulan rüzgârı büyüt gözünde
Gider bir yerlerde üşürüz, unut

Kaç cümle yaratırdı ki aşk
Ellerinle düşünmek sana göre değil
Yaslandığın ağaç
Ağzında kemirdiğin kalem unutmadı geçmişi

2
Kuraktır insan dökülür çekilelim biraz
Büyür ateş hazırlanan
Alevlerle gel dilinin sahnesine
Bir replik yakalar bir gün birimiz hayattan

Dönüp gittiğimiz yine kırlar
Dolu'lar altında kirlenen çocuk
Ve adımız susmak ülkesine nasıl uzak

Hatırlayışlar yanıltabilir örneğin
Rüzgarı bağışlayan
Kırların şefkatiydi
Bir vişne ikindisi
Parkın bütün halleriyle
Getirebilir bizi hatırlatan ne kaldıysa
Kış üzüyor bizi
Çok gecenin ezberiydi oysa
Yıldızların birer taş olduğunu hatırla

Hatırla biraz daha
Yok bu değil demek istediğim
Hatırlasam olmalıydı
Yoktuk biz
Biz hiç olmadık

Korkuyorum kimi anlar dinlerken seni
Bir avuç suyun içine
Yağmur anlatan gülüşün
Bir ormanı karıştırabilir yaşamın arasına

Kış uzar
İç çekiyoruz başka bir şey olmalı
Olabilir mi diye sormuyorum
Yan komşu kör bir kedi besliyor dışarıda

Sen benim güz masalım
Dinledim
Anlattım
Bittiğini

3
Çayı sevmeyişini özledim
Yalnız ve kırılgandı mutfak
Bir bardağı incitmek delilik olabilir
İlk acıyı tutabilmek beni oyalayan

Kış uzuyor
Kırılan ömrüm kesmeli önünü yılların

Kalbim uzun bekliyorsun
Karada üşüyen deniz ve
Kuş tüyü cümlenin sonunu getirebilir diyorum

Bir güz asılıyor odaya
Doğduğum ev yıkılıyor

Birimizi dışarı çıkarıp öyle seviyoruz
Temiz kalıyor. oda, masa... kiler
Bedenimiz en baştan başlamak için

Ne zaman gelse kediler aramıza
Bir yudum kahve veriyoruz ve
Kayboluyor diğerimiz

Ayak izlerimiz derin kumlara dahil değildi
Ve biz "iyi ki" ler edinip
Kuruyan vişneler almaktan vazgeçtik

Kış bitiyor
Çözülebilir bir cümlede ateş ve buz
Bunu düşünmeliyim unutmadan bir ara

Bir gün herhangi bir takvimde uyurken
Anka külleri içinde gezinen serçenin
Ilık nefesini bulmayı deneyebilirdik

Açtık biz
Acıktırdık kendimizi bütün aşklarda
Uzaktı özlem
Erguvan tin
Hayat gibi durmalıydı elbette
Açtık biz

Ağzımız kayısı kurusu gölgesine uzanırken
Suların hafızasında kıyılar özlemdi
Kirli bir kederdi
Ölü çocuklar
Dünyanın yüzünde uçuşan sarı kelebek
Biz kış gemilerine
Deniz demeyi bilemediğimiz içindi

Zeynep Kurada

Edebiyat Nöbeti, Kasım-Aralık 2024, Sayı 55,  S.13-15


21 Şubat 2025 Cuma

Adımı Unuttum

adımı unuttum
           adı olmıyan yerlerde
ne in
           ne cin
                      ne benî âdem

zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
                     bir iğne deliğinden

çarşılar kuruluyor
sarayları oyuncak
           insanları karınca şehirler
zamanları gördün mü
                    bir iğne deliğinden

adımı unuttum
           adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak

Asaf Halet Çelebi


"Yalnız bir ağaç..."

"Ama elbette ki yalnız bir ağaç, birkaç tane ağaçtan daha ağaçtır."

Abbas Kiyarüstemi


20 Şubat 2025 Perşembe

Kar

Kar yağdı durmadan üç gün üç gece
Tıkandı geçitler yollar kapandı
Yalnızlığın buzdan çetelesinde
Kimseler umursamadı karı
Yüzlerinde iğreti bir kibirle
Hep düşürmekten korktukları
Dalıp gittiler günlük işlerine

Diz boyu birikmiş kar içinde
Yürürdük uzatarak açtığımız kanalı
İki kar güvesi gibi sokaklarda seninle
Anardık bütün yitik aşkları
Bu karlı kış gününde
Güngörmüş dağlara karşı
Sımsıcak öpüşürdük sarılıp birbirimize

-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!

Şölensiz, sevinçsiz yaşıyoruz şimdilerde
Bir iğdiş ve buruşuk zamanı
Kimsenin türküsü yok dilinde
Karşılayacak yağan karı
Coşkulu ve sarhoş sesiyle
Bıçak açmıyor ağızları
Acı, yalnız acı var yüreklerde

Kar yağdı durmadan üç gün üç gece
Yaslandı duvarlara, kapıları zorladı
Pencerelerden baktı ev içlerine
Kar hiç böyle kimsesiz kalmadı
Kendi özgül tarihinde
Çıngırakların, kızakların karı
Yağdı herşeyin üstüne sessiz bir öfkeyle

Birikti bir çamaşır ipine bile
Saçaklardan sarktı
Attı kendini gürültüyle yere
Kimse sahip çıkmadı
Yığıldı kaldı duvar diplerine
Yalnız kuş ayakları
Bastılar incelikle göğsüne

-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!

Kar var yaşadığımız günlerde
Umutsuzluk çevremizi kuşattı
Kıtlık kıran gündemde
Yine de ele güne karşı
Özenle saklıyorum yüreğimde
Sana duyduğum aşkı
Dört yanım kar içinde 

Metin Altıok


18 Şubat 2025 Salı

Gidersen Yıkılır Bu Kent

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
geriye mapusaneler kalır, paslı soğuklar
adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
yüreğimize alırız onları, ısıtırız
gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün
bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet Telli


17 Şubat 2025 Pazartesi

Kedileri Severken Ağlayınız

Kedim ve ben
Ölüyoruz yavaş yavaş
Karşılıklı, köşemizde
Elenirken eleğinde sıkıntının saatler
Mutad olduğu üzre

Bazen o benim kucağımda
Bazen ben onun
Avutuyoruz birbirimizi
Özlerken aynı şeyleri gizlice
Nasıl tırmalardık hayatı
Bir zamanlar şehvetle

Gittikçe bozuluyor yazım benim
Bozuluyor resmi onun gittikçe
Yaptığı eskiden özenle
Döşemelerine koltukların, kanepelerin
Esin geldikçe pençeleriyle

Derim ki ben
Kedileri severken ağlayınız
Beyaz değil aslında mahzundur kediler
Bu şiiri okurken de ağlayınız
Görüldüğü gibi
Kemiriyor İsmail'i keder

İsmail Uyaroğlu


16 Şubat 2025 Pazar

Sözler

Burada kal.
Öğlen avlusunda.
Zamanın yalın diline yerleş.
Ufka bakmanın meraklısı ol.
Maviye, beyaza, gündüze çalış.

Zakkumu anla!
Ağusu, tenime sürdüğüm merhemdir diye
beni, mırıldanıp şaşırt.

Ağustosun hummalı böceğini,
onun terli şarkısını
gayret et,Türkçe'ye çevir.

Taşlığı yıkamanın, asmayı budamanın,
çıplak ayakla yürümenin
hayli zengin üslubunu edin.

Burda kal.
Kalıcı zamanda.
Öğlen avlusunda.

Arın gövdenden.
Kendin oluncaya kadar soyun.

Ferah sular dökün.
Derin uyu

Sina Akyol


Salınacak

                                    “biriyim, cesurum, var mısın ellerime
                                    bir başka sabaha kadar içelim.”
                                                                    Edip Cansever

saçımdaki örgüyü açmakla başlayacağım söze
kasabalar istasyonlarından başlar, her zaman
su kenarına kurulmaz çadır ve benim ayvalarım
güneşte üşür, karıncalarım bir devin avucunda
ne kadar yel diyorsan o kadar sağırım sana
kulak arkalarım çiçeklerin tutunsun diyeydi
toprağım diyorsun ben bir avucum açar mısın meyvene
ellerin diyorum yeni çıkmış bahçeden

içimden geçen çölle dilinden geçen işaretsiz levha
şaşıralım içindi, dilinin tek bir tüyünden
kirli beyaz bir melek doğrulabilirdi ama kanatsız
su çekildi, kum dememi bekliyorsan tanrı da
bu kadar beklemişti, büyük harfle başlamaktan
başka işe yaramıyor şimdi ismi, bağışlamadan
kalkıp yıkadın en çok da boynuma haksızlık eden
nefesini, bundan mıydı kına tutmaması sesinin

bir boğumluk incir rakısıyla devam edeceğim sonra
hangi yanımdaki hangi örgümün kaçıncı boğumu
serçelerinle ördüğünden tutamları aralıklı
kız çocuklarının saçlarına kuşlar konsun diyeydi
bıyıklı babalar, ama serçelerle saç örmeyi
annem bile bilmezdi, babamın bıyık bırakmayı
kuşyemliklerini doldurmayı bilmediği gibi, bu yüzden
hızla havalanan bir salıncaktan inmedi hala çocukluğum

Didem Gülçin Erdem

Resim: Rukiye Garip, Suluboya, 56cm x 38cm


Yanlış Soru

Kimdi
Bizim için
Çağıran onca fırtınayı

Birkaç eski apolet
Duruyor kıyıda
Kirası ödenmiş
Kara kalemler bir de

Bir ülke sevdik peşin/sonraya bıraktık, neresi güzel/
derdine düşmeden toprak yol/
çamuru çokça kokan nehir...

Toprak suyu unuttu, su çömleği/çömlek kili karan eli/
çömlekçi unuttu belki bu soruyu, belki duymadı/ilk çömlekte kimdi/
çömleğin içine düşen yıldızı gören kimdi...

Bir ülke sevdik, ne emir ne demir/yar yerine yar yerine/
hesapsız, kar beklemeden/ sade bir gül esintisine ömür esir…
küfür değdi bu ülkeye/ martaval manzumelere yetiyor dilim/
neyle silinir bunca kir?

Sabri Kuşkonmaz, Çıplak Örtü, Berfin Yayınları

Fotoğraf: Sabri Kuşkonmaz


İzleyiciler