22 Şubat 2024 Perşembe

Elveda

Elveda
Şarkıdaki gibi
ve senin gidişindeki
ama sanki
bilmediğim bir dil gibi usumda
kördüm belki
göremedim
ve bilemedim
giderken veda ettiğini,
elveda.

Langston Hughes
Çeviri: Ergin Koparan


Düş Çeşitlemesi

Kollarım uzaklara savrulmakta
Güneşin bir yerinde,
Dansederek dönmekte
O akgüne erişinceye kadar.
Derken serin akşamın rahatlığı
Uzun bir ağaç altında
Yavaşça gelirken gece,
Karanlık bana benzer-
Benim düşümdür o!

Kollarım uzaklara savrulmakta
Güneşin çehresinde,
Danseder! Döner! Döner!
Yüklüğüne erişinceye kadar.
Solgun akşamın rahatlığı...
Uzun, ince bir ağaç...
Şefkatle gelen gece
Siyah! bana benzemekte.

Langston Hughes
Çeviri: İlhan Özdemirci


21 Şubat 2024 Çarşamba

Duvarlar

Toplum/Devlet ahlaken muhafazakârdır; tekil yalnızlığına saldırırken çoğul yalnızlığa mahkûm eder, gelenekçi ve gardiyandır.

Toplumların kendine özgü sınırları vardır. İlk bakışta görünmeyen, içinde yaşadıkça deneyimleyerek öğrenebileceğiniz sınırlar. Sınırlar mesafeler çizer aynı zamanda. Bireylerin özgünlüklerini korumak amaçlı, karakteristik ve istemli mesafeler değildir bunlar. Ortalama toplum modellemesi sonucu belirlenmiş ve ahlak, gelenek/görenek, dinsel ve kültürel algılardan beslenen klişelerdir bu söylediklerim. Tartışmasız ileri sürülen, sığınılan, üzerinden yargılar üretilen, mazeret edinilen, kalkan yapılan türden suni yapılardır aslında. Suni yapıları, tanımlanıyor olmalarından gelir. Tanımlanan, tanımlayana doğrudan bağlı olması nedeniyle aynı zamanda hesapçıdır. Hesap özneye bağlı olarak sonuçlanır ve genelleşir. Özne toplumsal yapının güç dengelerini gözetir. Kantarın topuzu önemlidir. Oysa kitapları, marangozun kendine göre belirlediği tek tip aralıklı raflara sığdırmaya çalışmak olur bu. Her kitabın içeriği, yazarı, forması, amacı vb. nasıl farklılaşırsa ve hazır kütüphane modeline göre kitapları yeniden ölçüp / kesip / biçerek raflara sığdırmak ne ise; bireyleri toplumsal eğilim ve eğitimlere göre yeniden yoğurmak muhtelif sosyal genetiğe uymayabilir.

Toplumsal sağlık denilen düsturlar, eğitsel yanlışlar, dayatmalar, formalar, kalıplar, klişeler sonuçta toplumun hastalıklı bireylerle dolup taşmasına sebep olur. Bireyde, ailede, evde, okulda, sokakta, işyerinde sonuçları olumsuza örnek binlerce yaşanmışlığa şahit oluruz.

Yapıların kendi ürettiği duvarların neden olduğu hastalıkların tedavisi maalesef başka duvarlar örülüp/yalıtarak, ötekileştirip/ yabancılaştırılarak tedavi amaçlanır. Toplumsal rehabilite devreyi tamamlar!

Psikolojik şiddet, korku duvarları, işkenceler, ötekileştirmeler, düşmanlaştırmalar, sürgünler, yalnızlaştırmalar... Rehabilite merkezleri, açık ve kapalı cezaevleri, hücreler, hastaneler, okullar, üniformalar, siyaset, sorgulanamaz devlet otoritesi...

Mehmet Ali Canikli, Volkanik Sancılar 1, Bir İpek Böceğiydim Ben de, Denemeler, S.97-98

Alone in a Crowd in Grand Central Station #3 © William McCloskey

Zenciyim Ben

Zenciyim ben
Gece gibi
Afrika’nın derinlikleri gibi kara.

Köleydim her zaman
Saray basamaklarını temizledim eski Roma’da
Washington’da ayakkabı boyamaktayım şimdi.

Emekçiydim her zaman
Mısır'da piramitleri kuran benim
Benim, harcını karan gökdelenlerin.
Türkücüydüm her zaman
Afrika’dan Missuri’ye kadar yaydım türkülerimi
Çınlar kederli ezgisi onların her yerde
O tamtam ritmi.

Kurbandım her zaman
Kongo’da kırbaçla dövdüler beni
Ve şimdi linç edilmekteyim Teksas’ta.

Zenciyim ben
Gece gibi
Afrika’nın derinlikleri gibi kara.

Langston Hughes

Çeviren: Ataol Behramoğlu




16 Şubat 2024 Cuma


"İnsan zihni, ChatGPT ve benzeri gibi, bir konuşmaya veya bilimsel bir soruya en makul cevabı elde etmek için yüzlerce terabayt verinin açgözlü bir istatistik makinesi değildir. "
Aksine, "insan zihni sınırlı miktarda bilgi ile çalışan şaşırtıcı derecede verimli ve zarif bir sistemdir. Verilerden kaynaklanan bağlantılara zarar vermeye değil, açıklamalar üretmeye çalışıyor. Oysa yapay zeka hiçbir şey yaratmıyor, var olan sanatçıların eserlerini kopyalayıp telif hakkı kanunlarından kaçacak kadar modifiye ediyor.
Bu, Avrupalı sömürgecilerin Amerikan Yerlilerinin topraklarına geldiklerinden beri kaydedilen en büyük fikri mülkiyet hırsızlığıdır. 

Noam Chomsky, New York Times - 8 Mart 2023



14 Şubat 2024 Çarşamba

Uçun Kuşlar

İnsandır suda akan, yaprakta yeşil, gülde kırmızı
zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla
ince bir sızı birden, bastırır kırar kollarımızı
ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk
bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir
yaşayalım çocuklar
her şey bizimdir

bir giysi örtüsünde ben bu yedi satırı
ipek ipliklerle işlenmiş buldum
bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası
yedi renk ipek satır yedi bülbül yavrusu
vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu
bir sürgün ozan yazmış vaktin birinde
bir gençkız ipeklemiş onu örtüye
yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu
ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi
bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı
aldım yedi yavrucuğu koydum buraya
yedi bülbül yavrusunu verdim anaya
yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün ozan
yaşıyorsa bilsin diye o sürgün ozan
birgün çıkıp gelsin diye o sürgün ozan
'uçun kuşlar'
'uçun kuşlar'
koydum adını
ben bu şiirin

ben miyim sürgün ozan, kardeşim mi o gençkız
i'leri yıldız yıldız, ü'leri yıldız yıldız
işleyen o kardeşim
kimbilir nerde yalnız!

bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu
yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi
içer içer ağlar biri şimdi uzakta
bu bir sınıf acısı

Hasan Hüseyin Korkmazgil, Bütün Şiirleri 2, Oğlak, S.95-96, Bilgi Yayınevi


Sevgi Bağları

Anne sevgisinden öteydi
Anneannemin dayıma bağlılığı
Mobilya ustasıydı dayım
İyi kazanan, iyi harcayan.
Yirmi altısında evlendi, otuz altısında öldü.
Tiyatro seyretmek, müzikli eğlencelere katılmak için
On yıl boyunca hafta sonları uçakla
Balıkesir’den İstanbul’a geldi
Selahattin Pınar’la ahbaplık etti
Adı annesinin adı olan bir sevgili buldu
        -Fehime’yle görülmüş Erdek’te
         Belki de Genç Oyuncular’ı seyrederken.-

Anneannemin gözleri dolu
Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun
Gördün güzelleri beni unuttun’u
söyledi ardından.

Erken ölümünün ardından tereke açıldı
Bir hayli borcu çıktı dayımın
Adları hala hatırımdadır alacaklı kumaş tüccarlarının
Taki, Arto, İlhami

En iyisi herkesin “reddi miras” etmesiydi
Yengem, annem yargıca red dediler.
Sıra anneanneme geldi, yüzü al al ayağa kalktı,
“Oğlumdur, kabul ediyorum Hakim Bey” dedi, oturdu.

Dayımın bütün kalıtı, yani kendi eliyle yaptığı ev eşyaları
Bizim eve taşındı.
Anneannemin tek geliri olan üç aylığına haciz kondu.
Ölene dek -on iki yıl- oğlunun borçlarını ödedi.

Hala üzerinde otururum yazı yazarken 
Dayımın yaptığı sandalyenin
Annemin çamaşırları onun şifonyerinde durur
Bir divanı var ağabeyimde.
Bir de fotoğrafı olacak kim bilir nerde?

Turgay Fişekçi


2 Şubat 2024 Cuma

Sürgün

Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran 
artık hiçbir yerde kaydım yok 
bilinmiyorum mülki amirin görev yerinde 
sayı fazlasıyım altın kentlerde 
ve yeşeren taşra yörelerinde. 

Vazgeçilmişim çoktan 
ve hiçbir şeyle anımsanmamışım. 

Yalnızca rüzgârla ve zamanla ve sesle 

ben insanlar arasında yaşayamayan 

Ben Almanca diliyle 
çevremde kendime mesken 
edindiğim bu bulutla 
bütün dillerde sürüklenmekteyim. 

Nasıl da kararıyor bulut 
yağmurun tonları da koyulaşmakta 
çok azı yağıyor 

O zaman bulut ölüyü daha aydınlık bölgelere taşıyor.

Ingeborg Bachmann

Çeviri: Ahmet Cemal



1 Şubat 2024 Perşembe

anılar tarafsız değildir

bensem kapının önündeki, bir bir yüzüme vururum
korkmam yakamdaki akrebi ürkütmekten

mahallemizde çıkan yangın gibiydim, söndürülmekte hep gecikilmiş
ne rüzgar vardı ne de ahşaptı evleri, zevkle seyredildim böylece
herkesten saklamakla övündüğüm yaramı da ben açtım ve seyredildim
boynum kimselerin dikkatini çekmemiş, bundan çekinmiyorum
dağlara düşmedi gölgem, kabul, avluların tarihinde adım yok
ama şehre de uymadı iklimim, karkuyusunda benim için her mevsim
kepenk kapattırdığım günün bilsem de yenilgimin provası olduğunu
kaldıramıyorum kılıcını saklayan zabit gibi çarşıdan geçmeyi

    fail, meçhul, maktül ve mağdurum
bir yarım kanıma girer, her sabah omuzlarıma bir yıldız eklerdim
bir yarımı kan tutar, cephe gerisini gezerdim her tatbikat sonrası
ya saraydaydım hil'at töreninin bedeli boğazıma yapışan ellerdi
ya da aztekdim, başımdaki ta'coldu kurban edilişimin ödülü
    sormadım yine de: ya benim günüm kaç yıl oldu

bu defter 'yen içindeki her kolu kırma mevsimi'nde açıldı
şimdi bir itfaiye erinin zimmetinde ve yangından tek kurtarılmış
bilsin cümle alem, savcılık ifademde de var, elyazım benimdir
bir kaç yıldır cübbesini ve kalbini çekiştirip duran birinin
vaktim olmadı sayfa kenarlarını süslemeye, bir buna yanarım

bensem saat kulesindeki rüzgar, bir bir yüzüme vururum
    vururum, anılar tarafsız değildir

Akif Kurtuluş, Tören Provası, S.9-10 Öteki Yayınevi, 1987 

Kitap Kapak Resmi: Pieter Brueghel


"Her şey kibir. Her şey boş."


“Bugün överler, yarın önceki gün övdüklerini istismar ederler. Ve ondan sonra seni, beni, her şeyi unutacaklar. Her şey kibir. Her şey boş. İnsanlık zaten aptallığa ve alçaklığa teslim edildi ve şimdi sadece kendini tekrar edip duruyor.”

Andrey Rublyov, Film, 1966 

Yönetmen: Andrey TarkovskiSenaryo: Andrey Konçalovski


31 Ocak 2024 Çarşamba

Barış

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! -  diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.

Yannis Ritsos

Çeviri: Ataol Behramoğlu

Resim: Kawase Hasui


İyilik Neye Yarar?

1.

İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyiler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?

Özgürlük neye yarar,
yaşarsa bir arada
özgürlerle tutsaklar?

Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,
akıl neye yarar?

2.

İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!

Özgür insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun!

Akıllı insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
akılsızlık zararlı olsun!

Bertolt Brecht

Çeviri:A.Kadir (Abdulkadir Meriçboyu)

Resim: Juee Oberoi, Field of Hope


İzleyiciler